Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Doğurmayan kadın, doğurtmayan hekim!

Doğurmayan kadın, doğurtmayan hekim!
 

alıntıdır


Memeli canlılara baktığımızda, çoğalmanın erkek ve dişi eşey hücrelerinin birleşmesinden başlayan bir süreci vardır. Yavrunun anne karnında gelişmesi canlıdan canlıya değişiklik göstermektedir. İnsanda  bu süreç yaklaşık 40 haftadır. Zaman zaman daha kolay, bazen ise emezis(kusma) ve benzeri şikayetlerin olduğu zorlu bir 40 haftadır. Buraya kadar tüm canlılarda aynı şekilde devam eder. Anne  rahminde gelişimini sağlayan yavru sürecin sonunda doğum olayı ile anne karnındaki  zamanını tamamlayacak ve dünyaya gözlerini açacaktır.

Son evre önemlidir. Ülkemde tatışmaların yapıldığı zamandır. Bütün memeli canlılar doğum olayını yaşar. Ülkemde neden bu tartışmalar vardır. Şimdi   “Kral Çıplak” diyelim ve gerçeği sentez etmeye başlayalım. Madalyonun iki yönü vardır. Biri doğumu yapan kadının tarafı, diğeri ise bu eyleme yardımcı olmaya çalışan kişilerdir.

Döllenmenin gerçekleşmesi sonrası sabırla 40 haftayı geçiren kadın tarafından bir bakalım. Olayın başlangıcından başlamak daha doğru. Bir yuva hayali taşıyan genç kız güzel bir evlilik yapmış. Mutlu yuvasında yaşarken bir gün menstrüasyonunun (adet  görme)  gecikmesi ile farklı bir duyguya kapılır. İk günlerde duyguyu genelde kendi iç dünyasında yaşar , sonuçta yapılan bir test ve hamile kalmıştır.  Bu artık bir  kadında annelik duygusunun ilk anıdır. Eşi de buna sevinir, lakin olaylar kadın bünyesinde olduğu için asla yaşayamıyacağı annelik duygusundan noksan bekler. Kadında hormonal değişimle beraber 40 haftalık süreç başlar, bu süreç normal süreçtir. Bu sürece genelde bir süre içinde bir doktor müdail olur.

Gelelim bu kırk haftaya.  Kadın kültür seviyesine göre  ya değişik kaynaklardan bu dönemle ilgili bilgi edinmeye çalışır , veya çevreden bilgi alır, kimide çok çekingendir sormaz, kulak kabartarak bilgi edinir.  Bilmediği bir olaydır ve bilirkişi olan doktorun yönlendirmeside önemlidir.  Çevre ve annenin kişilik yapısındaki gelişmişlik veya gelişmemişlik bu sürece mudail faktörlerdir.  Kız anası başta olmak üzere etkiler başlar. “Acaba mavi giysimi örsem yoksa pembe giysimi” örsem demeye başlar. Cinsiyetini  ultrasonografi ile öğrendikten sonra telaşlar başlar. Dur be kadın önce dua edelim  “Allah(c.c)ım  hayırlısı ile bu olay sonlansın”dan uzaktır.  Hangi doktora gidelim, hangi hastanede doğuralım telaşı kırk hafta sürer. Lakin gerçek doğal süreç uterusun katları arasında mükemmel bir şekilde devam etmektedir. O müthiş hayranlık uyandıran  şükrü bir kez daha gerektiren o mükemmel süreç sürmektedir. Kalp atışı, sonra kol ve bacakların gelişimi ve annenin hisettiği tekmeler.  Bu güzellikten ayrıyız. Çünkü hangi hastanede bu olay gerçekleşecek   kısmı daha önemlidir. Sigortam öder mi acaba kısımlarıda tuzu biberidir. Çevre etkisi ço k fazladır.  “Kız ben sezeryan oldum, hemde şu doktora gittim  ,  biliyormusun şu hastanede daha iyi oluyormuş,  annem sağ olsun o  kırkıma kadar o baktı, kaynanam mı fesatlığından iki kere geldi. Kız seninde mi annen bakcek” muhabbetleri bu gerçek mükemmelliğin dışındadır.  Dünyaya gebeliğimizi  ilan ettik zaten. Bütün dünya facebook veya başka kanallardan duydu. Kimse “o mükemmel gelişmenin olduğu kısmı” düşünmez. Anne adayı maalesef çevre faktörlerinin etkisindedir ve  bu çevre  faktörüne doktorda dahildir.  Artık doğum nerede ve nasıl olacağı kararları verilmeye başlar. Burada konu nerede ve nasıl olacağıdır. Zamanı bir yerde belirleyen hekimdir. Bu tarafa sonra bakacağız.  Bir bilinmeyen vardır ve insanoğlu yapı olarak bilinmeyenden korkar. Doğum başlayınca artık doğum sancıları olacaktır ve bilgisiz toplumdan duyduklarımız vardır, anne adayı kaygılıdır. Bu kaygılar sonrası verilen karar sezeryanla çocuğu aldırmak olur. Kişilik yapımızdaki defekte burada rol oynar “kız bende sezeryan oldum, hemde şu hastanede, parasıda  biraz pahalı ama olsun, para bizden kıymetlimi versinler”  rol modelleri hakimdir.

Artık kadın doğurma duygusundan uzaklaşmıştır. İşin doğasına bakalım. Olay bir an eşlerin cinsel dürtülerinin uyanması  ve yumurtlama dönemindeki kadında  birleşme sonrası, iki kişinin adeta bir olmasıyla  oluşan iki hücrenin uterus (rahim) içinde  veya tuba(tüpler) içinde bir araya gelerek bir olma olayıdır. Aslında cinsellik çoğalmanın bir olayıdır. Tüm memelileri izlediğimizde bu mükemmelliği görürüz. Tabi ki  bu algıya sahip isek.  İki hücrenin birlikte olmasıyla başlayan süreç  mükemmel birgelişmeyle kırk haftanın sonunda  bir yavrunun dünyaya gözlerini açmasıyla son bulur.  Bu gelişmenin % 85-90 ‘ı normal süreci takip eder.  %10-15'i ise gerek kırk hafta gereksede doğum esnasında yardıma ihtiyaç duyar. Kısaca basit bir oranlama ile 10 bebeğin ancak bir tanesi gerçek yardıma kırk hafta içinde muhtaçtır. Diğerleri normal seyrinde gider.  Bütün memelilere bakalım. Acaba % kaçı anormal doğurur. Kromozon anomalileri ve benzer durumların bir kısmı zaten doğumla değil ölüm ve abortus( düşük) ile sonlanır. Buda yaşamın bir parçasıdır.

Doğum evresinde olayın kararı maalesef ülkemizde önceden verilir. Ülkemde %45 lere  çıkan sezeryan oranları vardır. Normali 5-15 arasındadır. %20'ye kadar kabul edilebilir. Yaklaşık %25 yani dört doğumdan birinde gereksiz sezeryan yapılır. Nedeni ne diye baktığımızda; hekim yönlendirmesi, çevre yönlendirmesi ve kişinin kişilik yapısında  olan olumsuz faktörler başlıca nedenlerdir.

Doğum yapan birçok kadına  sorduğumda sezeryanın yerine “doğumu”  tercih  etmiştir. Sezeryan   bir   doğum  eylemi değildir. Doğum bebeğin doğum kanalından çıkmasıdır. Annenin zorlukları ile birlikte yaşadığı duygudur. Sezeryana giren kadın o zorlukları yaşamaz, lakin doğum denen olayıda gerçekleştirmez  ve yaşamaz bu duygudan yoksundur. Şu ifadeyi bile söyleme hakkına  sahip değildir. Evladına ” ben seni doğurdum ” deme hakkına bile sahip değildir. ” Kırk hafta her sıkıntına katlandım lakin  10 saatlik bir sürece bile katlanmadım” diyen bir anne adayıdır. Sezeyan olabilir lakin sadece tıbbi zorunlulukta olur. Hekimler de  bu işte alet olmamalıdır.  Hekimler  gerçek tıbbi zorunluluk dışında asla anneyi  kendi zaman keyfi için sezeryana yönlendirmemelidir. Oturup sabırla normal doğumu beklemelidir. Ama şu gerçeği hep bilerek, gerçek  bir risk halinde tabi ki sezeryan alternatifi kullanılmalıdır. Normal doğum olsun diyede sakat çocuklar doğmamalıdır. Burada hekime büyük bir sorumluluk düşmektedir.

Güzel, sağlıklı ve sonuçta  mutlu bir nesil dileklerimle…

 www.selcukefendi.com sayfasında yayınlanmıştır.

 
Toplam blog
: 81
: 1191
Kayıt tarihi
: 13.02.11
 
 

Ben kimim? Ben 55 yaşında hekimlik sanatını icra eden bir kişiyim. Adım Selçuk Şensöz. Bugün için..