Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Dolgu malzemesi

Dolgu malzemesi
 

Aşkların nedense hep iki kişilik olduğu düşünülür. Bir kaçan vardır bir de kovalayan, bir seven bir de sevilen, bir erkek bir de kadın. Bütün şiirler böyle anlatır aşkı, kitaplar hep böyle aşklardan bahseder, filmlerde iki kişilik aşkları anlatır. Ben bir tek “selvi boylum al yazmalım" filmini hatırlıyorum. Orda da Türkan Şoray- Kadir İnanır aşkı anlatılıyordu, Ahmet Mekin dolgu malzemesiydi sadece.

Dolgu malzemesi; hani bütünü tamamlamak için kullanılan aslında pek de bir özelliği olamayan üstü genelde başka bir parlak bir maddeyle kaplanan materyal. Gerçek aşklar da böyledir sadece bütünü tamamlarlar bu üçüncü kişiler. Ya kıskandırmak için kullanılmışlardır ya da hedef şaşırtmak için belki de birini unutmak için. Sonucu belli olduğu için genelde istemem yan cebime koy havaları vardır. “duygularımı sezemiyorum, sen yine de kendini fazla kaptırma gibi laflarla hep bir açık kapı bırakılır. Bu arada bazı aile fertleriyle tanıştırılır, şiirler yazılır arada sırada, düğünümüzde arabamız şu renk olsun gibi laflar edilir kaçmasın diye. Sonra zamanı gelince terk edilir. Kıskanan kıskanmıştır veya aile fertleri kandırılmıştır. Bak işte başkasıyla denedim olmadı diye. Asıl aşıkların parıltısı kapatır üstünü.

Ben size onların yani üçüncü kişilerin, dolgu malzemelerinin bakış açısını anlatmak istiyorum. Önceleri acaba doğru kişi mi diye düşünürsünüz. Mantığınızla duygularınız arasında kalırsınız. Onun hep kaçacak gibi durmasına anlam veremezsiniz. Sonra yavaş yavaş ağına düşersiniz. Zannedersiniz ki aşk mücadele ister ne kadar mücadele edersen o kadar iyi olur. Seni seviyorum , pembe pancurlu evimiz olacak , hiç ayrılmayacağız cümleleri havada uçuşur. Şiirler yazılır, kapısında beklenilir, hediyeler alınır. Nihayetinde “ben senden önce başkasını sevdim onu unutamadım ama yine de seninle görüşebiliriz sen iyi bir insansın” gibi bir cümleyle terk edilirsiniz. Anlamazsınız şaka zannedersiniz olanları. En yakınlarınıza anlatırsınız, onlar da hep aynı cümleleri kurar size “ verilmiş sadakan varmış ya evlensen de öğrensen ne olacaktı” ya da “zamanla geçer unutursun zaman her şeyin ilacıdır” veya” başkasını bul çivi çiviyi söker” Anlatırken de aşık oldum diyemezsiniz gururunuz engel olur söylemenize “ ona karşı zaafım var hala “ dersiniz ne güzel laf değil mi ona karşı zaafım var. Midenizde kocaman bir kazık vardır artık hazmedemezsiniz oturur midenize. Sonra kendini sorgulama başlar niye ben diye kendinizi salak gibi hissedersiniz nasılda anlamadım diye. Oysaki defalarca tüyoları vermiştir. Ama siz anlamazsınız anlamak istemezsiniz. Hayatınız değişmeye başlar zaman geçtikçe daha asabisinizdir. Dostluk kavramı ve aşk kavramı hayatınızdan çıkar. Yoktur öyle şeyler ne dost ne de aşk sadece arkadaş vardır. Onunla gittiğiniz yerlere gitmeye cesaret edemezsiniz içiniz acır yüreğiniz sızlar. Sadece müzikten ibaret olduğunu zannettiğiniz şarkılar ne kadar da anlamlıdır artık hele birde ayrılık şarkısıysa. Karşınıza bazen yeni birileri çıkar ama sırf diğerinin acısı geçmediği için cesaret edemezsiniz yeni bir aşka midenizdeki kazık engel olur buna. Zaman geçer saçlarınız ağarır biraz ama unutmazsınız. Zaman hiçbir şeyi çözmez unutturmazda. Allah’a dua edersiniz oda çeksin benim çektiklerimi diye, beklide çekiyordur ama siz bilemezsiniz bunu. Günler geçer fakat kazık durur olduğu yerde.

Terk edene ne mi olur? Onu ben de bilmiyorum. Çok da merak ediyorum aslında o neler hisseder diye kullanır atar ve unutur mu hemen acaba? Vicdan azabı çeker mi, yoksa ben ona söyledim anlamadı diye mi düşünür. Kalbi sızlar mı hiç cezasını çeker mi ya da cezalı mıdır gerçekten belki asıl suçlu sizsinizdir kimbilir?

 
Toplam blog
: 12
: 1342
Kayıt tarihi
: 10.01.07
 
 

35 yaşındayım, bekarım. Kayseri'de bir meslek lisesinde öğretmenim. Uzun yıllar mesleki teknik eğiti..