Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

14 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Domuz avından bir kare

Domuz avından bir kare
 

Ayçiçeklerinin biçilme zamanlarına az kaldı. Aç kalan domuzlar karınlarını doyurmak için tarlalara girip ürünü perişan ediyorlar. Bir baştan bir başa geçtikleri her yeri, yerle bir ettikleri için tarla sahipleri ürünlerini korumak amaçlı akşamları av bekliyorlar tüfekleriyle gece yarısına kadar. O saatlerde karınlarını doyuruyorlarmış domuzlar.

Domuz avına gidiyoruz hazırlan diyor dünyanın en yakışıklı avcısı. Ava kadınların gitmesi uğursuzluk getirirmiş diyorum. Sen benim uğurumsun inanma bu laflara diyor, kendimi bir şey zannedip hemen hazırlanıyorum. Üzerime kalın bir hırka giyiyorum, onun omzunda ucunda yanıp sönen lambasıyla pompalı tüfeği var. Tüfeğin markası nedir, kaç tane saçma alır, kaç paradır beni hiç ilgilendirmiyor aynı arabalar gibi. Güzel mi – çirkin mi diye ayırt etmeyi bilirim bazı şeyleri. Tüfeğe bakıyorum, güzel diye geçiriyorum içimden.

Engebeli tarla yollarından iyice ıssızlığa gidiyoruz akşamın alacasında. Kocaman aralıklı kocaman ağaçların bulunduğu çayırlık bir yerde park ediyoruz. Domuz avı kısmını çıkar inanılmaz romantik bir ortam. Burası yaşadığımız dünyadan çok farklı. Biz, doğa, Yaratan ve görmediğim halde olduklarını bildiğim görünmeyenler var. Akşamın son kuşları son mesajları duyuruyor telaşla. Alaca yerini karanlığa bırakırken görünüyor yarımay. Bir ayçiçeği koparıyor beklerken yemek için. Topraklar susuz, topraklar çatlak çatlak.

Öyle güzel ki her yer içime bir hüzün doluyor. Nereye gitsem yarım gibiyim, nereye baksam… Nerede bulunsam tüm sevdiklerim yanımda olsun istiyorum ama… Biraz çocukluklarımız, biraz şimdilerimizi konuşuyoruz usul usul. Bu da hayatımda ilklerden biri. Korkmuyorum yanında öylesine güvenlikteyim bu ay ışığında. Hayır değilmişim. Arkamızda bir çıtırtı hareket ediyor. O da bizim gibi tetikte. Tüfeğini doğrultarak, nefesini tutarak yürü diyor sessizce. Nefesimi sessize alıyorum, önümde yürüyen yakışıklı avcıyı takip ediyorum geçerken bıraktığı ayçiçeklerinden yüzümü korumaya çalışarak.

Güvenlik dediğin de bir çıtırtıyla yıkılıyormuş anında. Ya arkamdan bir el çekerse beni, ya bir daha bırakmazsa, tamam her yere gelirim peşinden dedim de ne işim var benim domuz avında. Kadın kısmının bu saatte dışarıda ne işi olabilir ki. Korkuyorum, nefesim sessizde, sessizce hızla yiyorum çekirdekleri korkum azalsın diye. Azalmıyor. Yiğitlik bana kalsın diye hiç ses çıkarmıyorum sanki korkmamış gibi. Hırkamı küçücük tırnaklı bir şeyler tutuyor ellerinden zor kurtuluyorum. Yürüyen çıtırtılar çoktan kayboldu ama adam çok inatçı illa takip edecek.

Tarlanın öteki ucunda soluklanıyoruz. Tilkidir o çıtırtılar, bak domuz buradan girmiş, aşağı kadar mahvetmiş diyor, ay çekirdeklerinin koparılmış uçsuz uçlarını göstererek. Görmüyorum, kazık gibi kaskatı “Domuz inatlılar yıkıp dökmeden şuradan koparıp gitseler olmuyor sanki” diyorum, gülüyor. Gülmesi içimi ısıtmıyor çünkü KORKUYORUM. Tüfeği tut diyor, tutuyorum şeytan doldurmamıştır umarım diyerek. Çok ağırmış ben bununla ateş edemem ama odun gibi kafasına vurabilirim diyorum.

Az önce kendimi yarım hissettiğim gibi değilim tastamam korkuyorum. Arkama dönüp bakamam, yamuk ayaklarıyla başka biri bana bakıyor diye. Bir yerlerden başka avcıların silah seslerini duyuyoruz. Çok ileride avcılar tarafından yakılmış ateşlerin kızıllıkları kendimi film setinde gibi hissettiriyor bana. Kolumu bir el sıkıyor irkilmiyorum, güvendesin demek istiyor o el. Kendine çok dikkat et diyorum. Güvendeyiz merak etme diyor. Hayır şimdi için değil her zaman benim sana ihtiyacım var. Domuzları korkutmak için hazırlanmış, belirli aralıklarla patlayarak silah sesleri çıkaran mekanizmaların güvenli sesindeyiz, sessizliğin içinde.

Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir lafının ne demek olduğunu anlıyorum bu kimsesiz öcülü sessizlik ortasında. Kaçsan nereye kaçacaksın, arabaya bir şey olsa ya da…. Kötülükleri çağırma Allah korusun tövbe tövbe. Tekrar aynı sessizlikte yürümeye devam. Benim korkudan söylenilmiş aptal cümlelerim gülme konusu. İnsan benim elime de bir odun verirdi, bir şey olsa kendimi tae-boo yaparak mı koruyacağım? Bir daha gelinmek gerekse geleceğimi bildiğim halde, bir daha arkadaşınla gel kadından avcı mı olur diyorum.

Tarladan çıkınca farklı görüyor gözlerim, şu patika yollardan ay ışığında kaçarım cinlerden-perilerden diye plan yapıyorum. Bildiğim bütün dualar ezberimde hala ama okumak aklıma gelmiyor nedense.

Vurduğumuz kocaman domuzu, cesurca arabaya yüklemeye çalışıyoruz birlikte. Tam alnının ortasından tek saçmayla iş tamam. Kapının önünde resim çektirelim, tüm tanıdıklarımıza resmini yollarız, bunu yazmalıyım hemen diyorum, yazmaya başlayarak. Olgun bir adam tüm uydurmalarıma gülümsüyor sadece.

İyi ki ilk çağ kadınlarından değilmişim. Teknolojiden anlama eksikliği çekmeme rağmen şükürler ediyorum asfalt yola çıktığımızda. Macerasız domuz avı maceramızı tamamlıyoruz sanki sınavdan geçmiş gibi. Beni sınavdan geçirmiş gözler gülerek bakıyor bana. Hırkamın her tarafından küçük diken topakları. Yenisini örerim diyorum içimden. Yanımdaki adama bakıyorum, farkında olmadan bir merdiven daha çıktı yüreğimin gözlerinde.

Hep söylediğim gibi keşke daha iyi bir anlatıcı olabilseydim, sadece havanın derecesi bile bir aşk öyküsü konusuydu ama…

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..