Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '12

 
Kategori
Deneme
 

Dörtleme 2. “Bir “dirhem”le gönlün hilesiz arzusuna varmak…”

Dörtleme 2. “Bir “dirhem”le gönlün hilesiz arzusuna varmak…”
 

Gerçek, suskundur; panikse çığırtkan... Gerçek, sorguya açıktır; panikse kaçkın...Hak arayan "tartılalım" der; panikse ben terziyim, der...


“Az konuşup çok dinlemeyi” sevenlerdenim. Sanki, bana öyle gelir ki; “suskunluk içinde” manzarayı keyifle seyrederken, toz duman içinde bağı mı, bağcıyı mı dövdüklerini bilemeyenlerden; “balık”,”halık” ve “alık” sözcüklerinin anlamına eremeden, “dediğim dedik çaldığım düdük “derken “olanı biteni anlamadan” ve “manzarayı göremeden” salınanlardan daha fazla yol alır, bu yüreğim.

Gelin, yüreği ile duyan, yüreği ile gören ve yüreği konuşan ve dahi ân’a erildiğinde, yürekten susmayı i bilen dostlar; “başka bir adla bildikleri “üzüm” için dört kişinin kavga yapması” nı sessizce seyredelim. Sonra, size sormak dilerim: “Yürek ve mâna nerede hayat bulur?” ve “Hakiki yüreklerin” gücü nereden gelir? Çünkü, bilirim ki; ben göremezsem dost yürekler görür manzarayı…

“Sessizce oturup da yüreğin sesini dinleyebilmek”…  İşte, hikmet burada…

Bir adam dört kişiye bir dirhem verdi. Biri, “Bunu engûra vereyim” dedi. Diğer biri Arap’tı:”Hayır, ben ineb istiyorum. Ey düzenci” dedi. Biri,Türk’tü ve “Bu, benim; ben ineb istemiyorum, üzüm istiyorum” dedi. Bir Rum:”Bu konuşmayı bırakın. İstâfil istiyoruz dedi. O kişiler çekişerek savaşa girişti. Çünkü, “adların sırrından” habersizdiler.

Aptallıkla birbirlerini yumrukladılar; cahillikle dolu ve bilgiden boştular. Bir sır sahibi, yüz dilli bir aziz kişi bulunsaydı. Sonra o derdi: “Ben, bu dirhemle hepinizin arzusunu veriyorum.”

GÖNLÜNÜZÜ HİLESİZ OLARAK TESLİM EDERSENİZ, BU “BİR DİRHEMİNİZ” BİRKAÇ İŞ YAPAR. Her birinizin dediği savaş ve ayrılık doğurur.Benim sözüm sizi birleştirir.

ÖYLEYSE, SİZ SUSUN. SUSUNUZ DA KONUŞAMADA SİZİN DİLİNİZ(KONUŞAN YÜREĞİNİZ) BEN OLAYIM.”

İşte, yüreğin dili böyle bir dildir, dostlar. Yürek dilini kuru gürültüde; savaşta, kavgada, yalanda, iftirada, dedikoduda, hınçta, hinlikte, hilede bulamazsınız; göremezsiniz, duyamazsınız…Bir yüreği kaçarken de göremezsiniz…Elbette; yürek dilini konuşturmak için; sessizliği göğüsleyebilen gani yüreği “güzellikle, erdemle, edeple, bilgiyle,cesaretle, hakkaniyetle, hakikatle” doldurabilmek gerek! Böyle bir yürekse “ne zaman susup da, ne zaman dile geleceğini” iyi bilir. Neyi, ne kadar, nasıl duyacağını da; neyi, ne kadar, nasıl, hangi “nokta yada tatta” anlayacağını da… Böyle bir yürek ne zaman kalkıp şahlanıp ne zaman sükut içinde oturacağını da bilir.

Bakın bir kıssa daha söylemek diledi, şimdi şu yürek:

“Süleyman, Hakk’ın huzurundan koşup geldiğinde bütün kuşların dilini bildi. Onun adaleti zamanında ceylan, kaplanla dostluk kurdu ve savaşı bıraktı. Güvercin, doğanın pençesinden emin oldu. Koyun kurttan kaçınmadı. O, düşmanlar arasında aracı oldu. Kanat çırpanlar/kuşlar arasında birlik oldu

SEN KARINCA GİBİSİN; YEM İÇİN KOŞUYORSUN. DİKKAT ET! SÜLEYMAN ARA. NİÇİN SAPITIYORSUN?

YEM ARAYANA, YEM TUZAK OLUR. AMA SÜLEYMAN ARAYAN HER İKİSİNİ DE BULUR.”

HÂSIL-I KELÂM:

Hâl diliyle anlatırsak;

"Gerçek suskundur, panikse çığırtkan...

Gerçek sorguya açıktır, panikse kaçkın...

Hak arayan tartılalım der, panikse ben terziyim der...

Haklı izler, haksız da dans eder..."

Beni duyduğunuza eminim; yürek dilini gerektiğinde susturabilen, gerektiğinde konuşturabilen “üzümü”, “dili” ve “şarab”ı iyi bilen dostlar.Yüreklilere, bizden selam olsun!

Yegâh Elif Mirzâde

 

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..