Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '08

 
Kategori
Anılar
 

Dost kalabiliyor musun?

Dost kalabiliyor musun?
 

Yaşantım boyunca insanları kırmadan diyaloğ kurmaya, selam verip selam almaya, dertlerini dinleyip mümkünse çözmeye, hele hele söz konusu olan dostluksa zedelememeye hep özen gösterdim.

Yıl 1979 aylardan Kasım. Doğu’ya, doğu’nun kadim bir kentine atamam yapılmış. İlk atama yerim ve ilk öğretmenlik görevimin olduğu Kars’a okuldan tanıdığım Çorumlu bir arkadaşla aynı otobüste gidiyoruz. Ankara Kars arası uzun mu uzun, yollar çetin mi çetin. Yol alan otobüs’ün camları buz tutmuş, dışarısını görmek ne mümkün.

Yozgat, Sivas , Erzincan, Erzurum ve nihayetinde Kars. Tam 22 saatlik bir yolculuk. Bitkiniz, yorgunuz ve açız. Önce karnımızı doyurup doğruca Valiliğin yolunu tuttuk. Milli eğitim Müdürlüğü’nden mümkünse ve ihtiyaç varsa aynı okula naklimizin yapılmasını arzu ettiğimizi söyledik. Neyse uzatmayalım, kırmadılar bizi, Çıldır ilçesinin bir köyünde bulunan Ortaokula naklimiz yapıldı. O yıllarda depo tayini sözkonusu idi.

Bize verilen bilgilere göre köyde elektrik dahil imkânların yeterli ve yaşam akışının iyi olduğu, okulun ve ev bulma imkânının çabuk çözüleceği yönünde idi.

Sevinerek gittik Doğruyol köyüne. İçimiz içimize sığmıyordu. İçimizde birer türkü tutturmuşuz, Çıldır minübüsünde karlı dağları seyrede seyrede gidiyoruz.

Köye varışımız sonunda, okula gidişimiz suskunlukla geçti. Arkadaşla birbirimizin gözlerine bakmamaya çalışıyoruz. Çünkü elektrik var dediler, oysaki etrafta elektriği iletecek ne bir direk ne bir elektrik teli vardı. Ortaokulu sorup hızlı adımlarla ve koşarcasına yürümeye başladık. Okulda bir müdür, bir öğretmen, bir memur ve bir hizmetli vardı . Öğretmen hariç diğerleri Kars’lı memur ve Hizmetli ise aynı köyde idiler.

Bizi hararetle karşıladılar. Çekingendik, ilk defa gurbete çıkmıştık. Doğu’yu ve şartlarını bilmiyorduk. Yalnızdık ve çaresizdik. Bu ikilemlerimizi anlamış olacaklar ki, memur “hadi hocalar buyrun bizde misafir olun bu gece, yarın size bir ev bakarız” dedi. O gece orada kalıp yorgunluğumuzu attıktan sonra, ertesi gün ev bakmaya çıktık. Fakat garip bir çile ki kalacak ev yok diyorlar. Nihayetinde bir ev bulunduğu haberi geldi okula. Sevindik, gönendik arkadaşla ve evi gösterecek olan memurla. Kalacağımız eve gitmemizle birlikte ikinci bir şok yaşadık. Bize kalın dedikleri yer, ahırdan bozma, tabanı hayvan dışkılarının alınması ile çukurlaşmış ve etrafta hayvan dışkılarının izleri duruyor.

Dedim ya koca köyde kimseyi tanımıyoruz. Çaresiziz, yeterince yardım eden yok, ya da köylünün olan bitenden haberi yok. Gösterilen yeri (ev demeyeyim artık) çaresiz tuttuk. Yatak, yorgan, battaniye, ranza, kap kacak hiçbir şey yok . Arkadaşla ihtiyaçlarımızı gidermek için Kars’a gittik. Eksiklerimizi tamamlayıp köye döndüğümüzde eşyaları öğrencilerimiz taşıdılar sağolsunlar. Ranzalarımızı yatacağımız yere yerleştirmek epey bir çaba istedi. Çünkü yer düzgün olmadığından ranzalarda eğreti duruyordu. O gece rahat bir uyku uyuruz düşüncesi ile yattığımıza pişman olduk. Gece bir yağmur sesi ve tavandan üzerimize damlayan yağmur damlaları ile uyumak ne mümkün. Sabaha kadar uyku girmedi gözümüze.

Günler geçti. Okula ve öğrenciler alışmaya, biz onları onlar bizi tanımaya başladı .İlk aşamada çekingen olan çocuklar, ilgi ve alâka göstermemizle yanımıza yaklaşmaya ve sorular sormaya başladılar.

Öğrenciler ve dersler evde çektiğimiz sıkıntıları bir nebze de olsa unutturuyor du bizlere. Öğrencilerimiz arasında köyde bulunan karakolda görevli bir Uzman Çavuş’un iki çocuğu vardı . Sevecen , terbiyeli, çekingen hallerinden yabancı olduklarını belli ediyorlardı.

Bir gün okulda öğle arası müdür odası ve aynı zamanda öğretmenler odası ve memur , hizmetli odası olarak müşterek kullanılan yerde oturup sohbet ederken aniden kapıya vurulan bir tekme sesi ve karşımızda Uzman Çavuş.

“Yeni gelen öğretmen arkadaşlar sizlersiniz galiba, öncelikle hoş geldiniz. Durumunuzu ve kaldığınız yerin olumsuz koşullarını çocuklarım anlattı. Üzüldüm.” dedi. Ve arkasından okul müdürüne dönerek “Siz buralısınız, yıllardır bu okulda ve bu köydesiniz. Bu genç arkadaşların ev sorununun olduğunu biliyorsunuz. Yardımcı olmuyorsunuz.” Diyerek sert bir çıkış yaptı. Daha müdürün laf söylemesine fırsat vermeden “haydi arkadaşlar, dışarda traktör bekliyor, bir oldu.

Yeni evimize sevinerek yerleştik. Uzman Çavuş’un o köyde kaldığımız sürece bize çok yardımları oldu. Bir baba gibi sorunlarımıza eğildi . Bizleri kırmadı, kırılmamıza meydan vermedi. Siz şuralısınız buralısınız hiç demedi. Çünkü biliyordu ki bu topraklar içinde yaşayan her insan aynı değere, aynı sevgiye, aynı insani değerlere layıktı. O bir baba gibi bizlere yol gösterdi, davranışlarımıza yön verdi yeri geldiğinde.

İlk dostluğumuzu, ilk ağabeyimizi böylece edinmiş olduk.

Ancak zaman içinde hayat bizlere çok şey öğretti. Hâlâ da öğretmeye devam ediyor.

İki dost birbirine düşkün olmaya görsün, er geç kara kedi giriverir aralarına . Kara kedilerin daniskası da zaman zaman çıkar ortaya, allem eder kellam eder dostlukları bozar, işbirliğini bozar, hertürlü dedikoduları bir ısırganotu gibi orta yere sürer, canevinden vururlar dostlukları.

Bu bağlamda ne dostluklar çözülmüştür kimbilir pisi pisine, ne işler yarım kalmıştır bir aymazın uyandırıverdiği sinsi kuşkularla.

Aymazlara diyeceğim şu ki; bu dünyaya gözlerimizi açtığımızdan kapayacağımız ana kadar görüpgöreceğimiz, bir dost ve bir arkadaş, bir ana kucağı, bir baba sevgisi, bir kardeş sevgisi yada yakınlığı değilmidir? Onların bakışları, söylemleri değil midir bizleri mutlu kılan? Bu dünyanın tatlarına, sevgilerine, acılarına, yıkımlarına niçin katlanıyoruz sizce?

Kadim bir dosttan, arkadaştan uzak isen eğer sen. Vereyim sana dünyanın paralarını, pullarını, hanlarını hamamlarını bakalım mutlu olabiliyormusun o zaman? Mutlu olabilirmisin çıkarsız , sevecen bir dost bakışından uzakta ?

Yazar:Hüseyin Güzel

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..