Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '11

 
Kategori
Dostluk
 

Dostlarım, dostluk yoktur…

Dostlarım, dostluk yoktur…
 

İnsan doğarken ağlayıp doğdu, niye? Çünkü annesinin sıcak karnından bir bilinmez, bir zalim dünyanın bağrına atıldı… Ve ondan ötesi hep yalnızlıktır… Her ne kadar annenin sıcak ağuşu biraz daha üzerinde olsa da, gerisi uzunca bir yalnızlık…

Sonra , aptalca “Egosantirik” bir devre.. sanki dünya onun çevresinde dönüyor… Onu da isterim, bunu da isterim… O da benim; bu da benim… Ama sonunda birileri ona hiçbir şeyin onun olmadığını öğretirler… Sen kimsin yav..? Bir tek oy hakkın var.. Onu da allem edip. kullem edip elinden kıvırtıp aldık mı… İşte 4 yıl daha teslim haldesin… Ne bağırıyorsun?

Ama o insan oğlu bir tek alanlarda var… Dostlarıyla, arkadaşlarıyla, yoldaşlarıyla… Duvarlara yazarken… Alanlarda bayraklarla yürürken… Hakkını ararken, BEN varım, diye bağırırken… Ondan ötesi bir yalan…

İlkönce dostluklar 5-6 yaşlarında mahalle arasındaki arkadaşlıklarla başlar… İnsanın tepesine vura vura : “Burada Ben yok, Biz varız… Biz’in ortak ortak planlarına uymazsan çek git …” derler.. Kişi o ebedi yalnızlığı hiç istemez… Karşıdakiler kendine benzemese de , kendi gibi düşünmese de onların peşinden gider… Çünkü insan toplumsal bir varlıktır. Ancak belli bir topluluk içinde varolabilir… Yoksa kendi dünyasına çekilmiş, toplumsal arzularını yitirmiş insan bitmiştir, yitirmiştir, yalnızdır ve hiçtir… Ölüdür o… Ölü olduğunu bilmez.

Ondan sonra futbol arkadaşlıkları… Kahve arkadaşlıkları… sigara arkadaşlıkları… şarap arkadaşlıkları… Ve onlarla birlikte olup, onlarla birlikte sonsuz gülmeler, sonsuz kahkahalar ve bu kahkahaların sonsuz olacağını sanmalar…Olmaz… O arkadaş, dost diye bildiklerin… senin arkadan da gülerler… senin saflıklarına, iyiliklerine, insanlığına.. Her şeyine… Çünkü herkes kendini beğenir… Başkaları gülünçtür… Gülünmesi, alay edilmesi gerekir…

İşte böyle böyle ilk düş kırıklıkları başlar… Arkadaş bildiğiniz, dost bildiğiniz o insanlar durmadan arkanızdan konuşmuş, sizi durmadan eleştirmiş haa… Ne acıdır o… İşte o anda insan bir kez daha yalnız olduğunu anlar… Yavaş yavaş kendi içine çekilir…

Bir bilge diyor ki , “Birinin iyililiğini isteyen, onu içten seven kimse dosttur. Birbirleriyle iyi geçinen kimseler de dosttur. Dostluk yıllarca edinilen arkadaşlıklardan sonra oluşur. Herkesle böyle bir ilişki kurulamaz. Dostlar iyi günde de kötü günde de insanın yanında olurlar… “ Vay be… İyi ve kötü günde ha… Ya şu sözlere ne demeli…

-Abdalın dostluğu köy görününceye kadardır.
-Açma sırrını dostuna, dostunun dostu vardır, o da söyler dostuna.
-Dost kara günde belli olur.
-Düşenin dostu olmaz.
-Dost acı söyler.
-Dost kara günde belli olur.
-Dostluk başka, alış veriş başka.

Alın size iki taş arasında , “Dostluk”a ilişkin hikmetler. Hangisine yanlış diyebilirsiniz. Tümü de hayatın süzgecinden süzülüp gelmiş…

Bir bilge soruyor : “Aklınıza geldiğinde heyecanlandığınız, görmediğinizde özlediğiniz, hatırasıyla dahi kederlerinizi unuttuğunuz, kendisinden bahsederken yüzünüzü tebessümün çevrelediği ve gönlünüzün huzurla dolduğu birileri var mı hayatınızda? “ İşte o dosttur.. Ama böyle kaç tane dostu vardır insanın ?

Aristo : “Ey dostlarım dünyada dost yoktur.. “ derken haklı mıydı ? Yoksa dostlukları hakketmeyen biz miyiz?

Bu dünya … Yalnız… Tek başına… İnsandan ari… Dostsuz, hadi diyelim arkadaşsız nasıl çekilir ? Eğer dostların yoksa, belki de sen onları hakketmiyorsun… Kaçırtıyorsun… Bu mu doğru?

İnsan yaşlandıkça yalnız kalıyor… Çoluk çocuk çekip gidiyorlar… Bütün menfaat şebekeleri çöküyor.. Çekişmeler bitiyor… İletişim göçüyor… Ne var bu dünyada … bir yalnızlık… Bir ebedi yalnızlık… Konuşmayan, gülmeyen bir dünya… Ne kadar kötü… Aman Allahım… 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..