Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '09

 
Kategori
Siyaset
 

DTP demokrasiyi biliyor mu?

DTP demokrasiyi biliyor mu?
 

Seçimden kısa bir süre sonra, daha henüz açılımın A'sı bile gündeme gelememişken DTP'nin üstlenmesi gereken yeni misyon üzerine bir yazı kaleme almıştım. Bu yazının içeriğinde DTP'nin sahip olduğu demokratik güce vurgu yapmıştım. Ayrıca DTP'nin bile bu gücün farkına varamadığını ifade etmiş; daha sonraki açılım modellemelerinde adresin meclis ve haliyle de DTP olduğunun altını çizmiştim.

DTP beni haksız çıkarmadı. Üstelik demokratik modellemelerden ne kadar uzak, içinde bulunduğu parlamentonun ne anlama geldiğinden bile bihaber olduğunu bize gösterdi.

DTP üyeleri, 1 Eylül mitinginde yaptıkları ve birbirleriyle çatışan söylemlerinin arasında açılımın adresinin PKK ve Öcalan olduğunu ısrarla vurgulama ihtiyacı gösterdiler. Hatta yerel seçimlerde Türkiye'nin dördüncü büyük partisi durumuna gelerek % 5,7'lik oy oranı ve 2.271.566 kişinin oyunu almış bir partinin "açılımı yürütecek gücünün olmadığını" itiraf ettiler.

"30 yıldan beri operasyonlar, askeri yöntemler uygulandı. Ama sorun çözülmedi. DTP’nin yapacakları önemli. Ancak DTP’nin yapacaklarının da belli bir sınırı vardır. Çünkü 30 yıldan beri Kürtlerin inkârından dolayı PKK mücadele içindedir. ‘Barış için hazırım, barış için çaba harcamak istiyorum’ diyen halk tarafından önemsenen Sayın Öcalan da önemli biridir. Siz bunu gözardı ederseniz, o barış şansına sahip olamayız.” - Ahmet Türk<ı>

PKK silahlı propaganda örgütüdür. Yani parti programının doğruluğunu etrafındaki insanlarla silahla dikte eder. Öcalan bu partinin lideri olarak silahlı eylemi savunur.

Peki...

PKK'nın mücadele amacını çok basitçe özetlemek istersek, neler istiyordu:

Parti Marksist-Leninist bir devrim amacıyla kurulmuştu. Bu nedenle bir süre çatısında sosyalistleri de barındırmıştı. Ancak daha sonra Kürt milliyetçiliğini ön plana çıkaran bir çizgiye geldi.

1. Öncelikle bağımsız bir Kürdistan amacıyla yola çıkmıştı.
2. Kürtlerin varlığının kabul edilmesi,
3. Ana dillerini özgürce kullanabilmesi,
4. Dillerinin gelişimi için serbestçe basın yayım yapabilmesi,
5. Kürtlerin temsil hakkının elde edilmesi

PKK, 2005 yılında parti programından birinci maddeyi çıkardı. Türkiye'nin özellikle 1990'lı yılların ortalarından itibaren başlayan demokratikleşme ve normalleşme sürecine bağlı olarak diğer tüm maddeler de neredeyse tamamen hayata geçmiştir. Kürt realitesi devletin resmi ağzı ile 1991'den itibaren tanınmıştır. Bugün devlet televizyonu Kürtçe yayın yapmaya başlamıştır. Kürtçe üzerindeki devlet baskısı sona erdiği gibi kursların açılmasına da izin verilmiştir. DTP, parti olarak meclis çatısında Kürtleri temsil etmektedir. Bölge belediyelerinin neredeyse tamamı DTP'lidir. Türkiye'nin hemen her yerinde Kürtçe şarkılar söylenmekte hatta bu Türkiye'nin önemli sanatçıları tarafından popülerleştirilmektedir. Devlet neredeyse teşvik etmekte, yardım almaktadır.

Öyleyse PKK neden hala silah bırakmamıştır? Neden Türkiye Cumhuriyeti ordusuna karşı savaş yürütmektedir?

Sorun Kürt halkının mı yoksa artık yaptığı mücadelenin de pek anlamı kalmamış PKK’nın kadrolarının kurtuluşunda düğümlenmektedir?

Elinde silah tutan bir örgütle demokratik açılım yürütmek mümkün müdür?

Ya da kendisi demokratik meclis çatısı altında bulunan bir parti neden silahlı propaganda yapan bir başka örgütü çözümün ortağı kabul ettirmeye çalışır?

Türkiye'de bir çok kişi, kurum ve hatta asker çözüme bu kadar konsantre olmuşken, sorunun bir parçası olan kişi ve örgütü bu sürece dahil etmede ısrarın amacı nedir?

Bundan on yıl önce olsaydı Türkiye'nin savcıları bu açıklamalar karşısında çoktan partiyi kapatma sürecini hızlandırırlardı. Ancak Türkiye'nin neredeyse bütün kurumları barışa katkı yapmak için sağduyulu ile yaklaşım içindedir.

DTP, bulunduğu konumu ve yeri sindirememiştir. İçine girdikleri aceleci, olmayacak taleplerle insanların anlayışını zorlayan tutumun nedeni de budur.

"Kürtler bir süre sonra ayrılmayı da tartışmaya başlar" demenin arkasında yatan şey çok daha büyük bir içsavaş tehdidi değil midir? Peki böylesi bir tartışma otuz yıldır başlamamış da neden şimdi başlayacaktır? Bu DTP'nin tabanına da ne kadar yabancı olduğunu gösteren bir itiraftır. Böylesi bir cümle kurmak, DTP'nin herkese kapalı parti toplantılarında yapılır, ancak bütün Türkiye'nin gözlerini önünde yapılmaz. Yapılırsa da açılımın samimiyetini zedeler.

PKK'nın bugün anlaşılması mümkün olmayan silahlı mücadelesi bu açılıma zarar verdiği ortadadır. Sorun asker değildir. Ordu'nun görevi, antivirüs programı gibidir. Bilgisayarın içinde virüs ve bilgisayarda da antivirüs programı kurulu olduğu sürece o program virüsü yok edene kadar savaşımını sürdürür.

Ordu'yu hala 12 Eylül 1980 darbesi yapan, darbenin verdiği antidemokratik şartlar çerçevesinde insanlarına dışkı yediren bir kurum olarak görmeye devam etmek ve hatta PKK-Ordu denkliğini kurmak tam bir akıldışılıktır.

DTP eline geçen büyük bir fırsatı harcamak üzere. Üstelik Ahmet Türk gibi 12 Eylül sonrasında yeniden kurulmuş meclis ve demokrasimizin içinde en başından beri bulunan tecrübeli bir kişi şansına rağmen. Yazık oluyor...

Uzay Gökerman
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..