Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

18 Mayıs '07

 
Kategori
İnançlar
 

Dua 2

Dua 2
 

Allahım,

İzin verirsen seninle konuşmak istiyorum. Zaten uzun süredir tek ciddi ve sakınmasız konuştuğum varlık sensin. Seninle konuşmak biraz da kendi kendimle konuşmak gibi birşey ama bence sakıncası yok. Sence? Yok dediğini hatta bana gülümsediğini bile hissediyorum. Sanki ben senin zararsız delilerinden biri gibiyim. Kendimi öyle görüyorum ama beni sevdiğini çok iyi biliyorum. Evet bunca şeye rağmen. Ama lütfen daha fazla yüklenme ne olur sanki ikimizin arasında saklı kalan deliliğim doktor raporlarına geçecek gibi görünüyor.

Öyle bir yürek vermişsin ki zapt edemiyorum bedenime dar geliyor. Sevgiden ve tepkiden patlayacak diye korkuyorum. Hele öyle bir dil vermişsin ki ne ben susturabiliyorum ne de çevremdekiler. Konu sevgiyse göklere kadar. Konu kızgınlıksa yedi kat yerin dibi daha aydınlıktır ve o anlarda karşımdakine sen yardımcı ol. Çıngıraklı yılanlar bile daha zehirsiz. Ama bazen de küstüm mü bir susuyor konuşturabilene aşk olsun. Yine sus zamanlarımı yaşıyorum. Seninle konuşmak istiyorum. Yoo beni ben anlıyorum ama ben beni senin anlamanı istiyorum. Belki kabul saatine rastlatırım birşeylerinin hesabı da var konuşmamın özünde. Çiğ süt emmekten kaynaklanan bir yapı söz konusu. Zaman zaman bıkkınlıklarımın boyumu aşmasına rağmen iyi ki yaşıyorum ve ayrıca beni herşeye rağmen böyle yarattığın için ölçüsüz minnettarım.

Lütfen söylediklerim ve yazdıklarım yanlış anlaşılmasın. Senin de bildiğin gibi ben, şu koskoca dünyada bir toplu iğnesi başı kadar bile yer tutmayan aptal bir kulunum. Haşa senin yanlış anlamana ihtimal yok da sanki ben bazen anlattıklarımı yanlış anlatıyor gibiyim. Hoş sen kalbimden geçenleri de biliyorsun mutlaka ama demek ki dilimden doğru dökülmesi gerekiyor. Sana en başından sonsuzluk ölçüsünde şükürler ediyorum. Hem de bu şükür; maddi ve manevi olarak önemsiz gibi görünmesine rağmen sahip olduğum, paspas yaparken giydiğim çamaşır suyuyla rengi kaçmış kottan tutta, bilerek beslediğim kinimle iyice keskinleşen çatal dilime kadar geniştir. Ve kullanmakta olduğum bütün değerlerin emanetçisi bile değil refakatçisi olduğumu, herşeyin gerçek sahibinin sen olduğunu biliyorum.

Beynimden, yüreğimden geçenleri anlatmama gerek yok biliyorsun ama bir sıraya koyup kendime ve sana anlatmak zorundayım. Yoksa; acaba ne olmak üzereyim? Hoş zaman zaman kimse bilmese bile ben deli olduğumu anlıyorum da, yetkili bir doktordan raporum olmadığı için yaptıklarımın günaha girip girmediğini de öğrenmek istiyorum. Ya da içimi rahatlatmak istiyorum. Öyle çok şey var ki anlatılması gereken, öyle çok şey var ki sıraya konması gereken daha şimdiden aklım karışıyor ama bu kez telaş etmeden halletmek istiyorum. Halletmeyi hallettikten sonra bir de yayınlatmayı düşünmem fazla ileri gitmek olmaz değil mi? Kulluğumdan ve bilgisizliğimden yararlanarak senin sonsuz merhametine sığınıyorum. Karşımda benim dengim bir kul olsa neler döktürürdüm. Hatta tepeleyebileceğime bile garanti veririm ama insanın Yaratıcısına seslenmesi kadar zor bir şey yok inan.

Acaba başıma bir yıldırım düşer mi diye sesimi yükseltemem, karşı çıkamam, isyan edemem, meraklarımı bile sorarken seni kızdıkmaktan korkarım. Gördüğün gibi bir cümleyi en günahsız şekilde yazabilmek için kaç kere değiştiriyorum. Halbuki sana dua ederken dilim hiç takılmıyor. Artık meleklerinin bile yıllardır değişmeyen duamı dinlerken hoşlandığını sanmıyorum.

Şimdi anlıyorum ki çok Tanrılı dinler zamanında yaşasaydım da “Tanrıların en güçlüsü” diye seslenirdim ve ben yine sana seslenmiş olurdum. Yazdıkça anlayacağım, ya da bildiğim halde yeni fark edeceğim şeyler olması beni engel olamadığım bir heyecana ve telaşa götürüyor. Kendimi sakin olmaya davet ediyorum. Klişeleşmiş duam haricince, senden vakitli vakitsiz ne çok şey istediğimi biliyorum. Dediğim gibi ya yanlış anlattım ya da ayrıntıları eklemeyi unuttuğum için çoğu oldu ama bazılarının yeri ve zamanı uymadı olsun. Senin yüreğimdekileri bilmen bile bana yeter. Elbette isteklerimin ardı arkası kesilmiyor, kesilmemesi de gerekiyor. Yaşadığım sürece taleplerim olacak, taleplerim bittiğinde sona nokta konmuş olacak. İste vereyim diyorsun, istiyorum. Sağlık, huzur, mutluluk, para benim aklıma gelmeyen bütün güzellikleriyle birlikte istiyorum hayatı ve hayatın getirdiklerini.

Sıraya koyma işlemine çocukluğumdan mı yoksa bugünden mi başlasam bilemiyorum. İçimden geldiği gibi mi dizsem kelimeleri? Dışarıda, filmlerdeki gibi yağmıyor yağmur. Öyle güzel ki hava. Severim ben hüznü, yoksa hüznü sevdiğim için mi hüzün halkaları dolu etrafım? Güldürmek ve gülmekte de bu kadar ustayken neden kalemi elime aldım mı hüzün dökülüyor ellerimden? Kırılganlığımı arkasına saklamaya çalıştığım çatal dilim günden güne iyice sivriliyor ve ben bundan nedendir bilmem zevk alıyorum. Çocukluğumdaki, çocukça ve safça hayallerim nasılda akılcı yönde değişti değil mi? Kin nedir bilmezken şimdi bilerek körüklüyorum beslemek için.

Kin günahtır diyorsun. Bence tüm güzel duygular gibi kin de gerekli. Sadece oranını iyi ayarlamak gerekiyor. Kin bazen insanların en güçlü silahları oluyor istemeseler bile. Ağlamayı; bir köpek yavrusu gördüğümde, bir bebek kokusunu duyduğumda, kuru dallardan çıkan mısır pıtlaklarını gördüğümde seviyorum. Senin varlığını her zaman hissettiğimi biliyorsun, kar yağarken gökyüzüne baktığımda güzellikten başım dönüyor ve işte yaradanın güzel suratlarından biri diyorum. Renkli, güzel kokulu çiçekler yüreğimdeki sevgiyi çağlayanlara dönüştürürken yüreğimdeki sevgiyle gurur duyuyorum. Gurur duymaktan öte yüreği pisliğe batmışları küçümsüyorum ve sık sık yaptığım gibi tövbe ediyorum ama bu tövbelerimin bazıları samimi olmadığı için kabul oluyor mu acaba?

Yarınımı sana yüklemekle yaşamaktan, çaba sarf etmekten vaz geçmiş değilim elbette. Artık herşeyin en güzelini ve en mükemmelini istiyorum. Ama daha rahatım, öyle mucizeler ve öyle ilahi adaletler gördüm ki fazla yırtınmaya gerek olmadığına karar verdim. Sakin sakin, usul usul, dürüstlükten ayrılmadan yaşamak en güzeli. Kısmetin Bağdat’tan geldiğini de gördü bu gözler. Nereye kadar bizim hükmümüz? Sahibi olduğun kapıların emanetçileriyiz biz, anahtarlar senin elinde. İstediğine veriyorsun istediğinden alıyorsun. Hak edenler ve etmeyenler senin gözünle farklı değerlendiriliyor. Evlilik, doğum ve ölüm saati değişmediğine göre nedir bizim asıl hükmümüz. Bak burada bile tam anlamıyla dökülemiyorum. Neler gizli belleğimde. Sıraya koymaya çalıştıklarımı, sorguladıklarımı, yargıladıklarımı hangi kelimelerle ve nasıl yerleştireceğim beyaz sayfalara, karalıkları saklarken ustalıkla? Benim işlemediğim günahların bedelini öderken zorluklarla, asıl çektiğim dilimin sivriliği mi yoksa? Ya benim işlediklerimin yüklerinden nasıl kurtulacağım? Büyük konuşmalarımın büyük lokmalarını yutma sürem daha tamamlanmamış anlaşılan. Ruhumu terbiye etmeye uğraşırken asla vazgeçemediğim kinlerimden kurtulmam mümkün değil affet. Ben istemedim bunca karmaşayı derken bile kafamın içindeki acabalardan kurtulamıyorum. Ne beddua ne de isyan değil bu söylediklerim, sohbet. Sıraya koyarken bazı şeyleri karıştırabilirim, ben bir kulum hükümsüz. Hükmüm çektiklerime karşı gösterdiğim dirençte. Direncimi senden alıyorum. Artık ne fazla direnç ne de direnç gösterecek dert istemiyorum. Dikkate alınması dileğiyle.

(Şikayetlerimin sıralarını şaşırırsam ya da o hızla biraz ileri gidersem, o anlık sinirime ver. Bazen fazla ileri gidebiliyorum istemeyerek.)


 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..