Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Düğünümüz var dostlar. Evleniyoruz.

Düğünümüz var dostlar. Evleniyoruz.
 

Aşk: İki gönül bir olunca.


Yaz ayları özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında akşamları güzel oluyor. Çünkü balkonda otururken, yıldızları izliyorum ve yıldızları izlerken geçmişi düşünüyorum, eski dostları hatırlıyorum. Yaşanılan eski yaz gecelerini anımsıyorum bir yerde.

Hey gidi dünya hey!

Her birimiz bunları yaşamasızdır.

Gerçi şehrin ışıkları veya ayın ışığı sayesinde bizlere yıldızların yüzlerini göstermese de çok parlayan cisimlerin bizlere göz kırptığını söyleyebilirim. Bilgimin dağarcığında sizlere o cisimlerin güneşimizin etrafında dolaşan gezegenlerin bir kaçı olduğunu belirtmemde fayda var. Akşam batımında sonra ya da güneşin doğumuna yakın ve halk dilinde çoban yıldızı olarak bilinen Venüs gezegeni en bilinenidir. Diğer yandan da Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenleri de belirgin bir şekilde kendini gösterir.

Tabi ki sizlere şehrin ışıkları dâhilinde yıldızların avına çıktığımı belirtmeyeceğim. Derdim bir başka. Her gece çevreden gelen çalgı seslerin hoş bir şekilde kulaklarıma gelmesi bazen beni hoşnut etse de bazen de düşüncelere şevk ediyor.

Kadifekale ve Buca istikamete bakan manzaralı balkonum da oturmak bana zevk veriyor. Hatta burada blog yazmadan önce bir yerde ilham kaynağı olmaktadır benim için ve yazacağım konunun taslağını burada yapıyorum diyebilirim. Hatta bazen de modadan mıdır bilinmez ama bu havai fişekleri de izlemek gerçekten de bir hoş.

Çalgı dedim de insanlarımız ne kadar çok eğlenmesini seviyor. “Çat çatlasın pat oynasın. Hadi kızlar yandan yanda. Oh Oh!”

Bazen de ne kadar çok evlenen çift varmış diye kendi mi sorguluyorum da. Hem de bu kriz öneminde. Bunca yıldır İzmir’deyim ve bu güzel şehrimiz de ilk defa kır düğünleri gördüm. Hem de bir tanesi yemekli olmak üzere 3 tane kır düğünü. 30 adet yuvarlak masa ve etrafında 10 tane de düğünlere uygun süslenmiş sandalyeler ve de masaların üzerinde mum. Bir havuz eksik, havuz başında kır düğünü. O da olsa tam olacakta yani.

Evlenen tüm gençlerimize bir ömür boyu mutluluklar diliyorum.

Bunun yanında nişan ve sünnet düğünleri de tüm hızıyla sürüyor bu yaz mevsiminde.

Esas gelelim konumuza.

Söz evlilikten açılmışken ve yaz aylarında düğünler fazla iken…

Bir yandan da yanımda canım kadar sevdiği eşim ve kızlarım var olması bana mutluluk veriyor..

Üstelikte bu sene de düğünlere gitmişken aklıma eşimle evlendiğim gün geldi geçen gece.

İnsanların evlendikleri gün en mutlu oldukları gün diye yazılır tarih yapraklarına.

Birkaç günlük için geçirecekleri balayı da birlikte olmalarının bir başlangıcıdır adeta.

Bununla birlikte birkaç ay vardır ki kocacığım, karacığım, hayatım veya aşkım gibi sözler sarf edilir.

Birkaç ay sonra da o cicim ayları biter.

Nikâh masasında o verilen sözlere ne oldu. “Hani seviyordun beni. Artık sevmiyor musun?” diye söylenmeye başlarız.

Evlilik bence bu kadar ucuz mu?

Evet, bu kadar ucuz olmamalı.

Birkaç gündür aklıma takılan bazı hususları değinmek istiyorum izninizle.

Bakire bu kadar önemli mi?

Bir yerde Türk toplumunda çok önemli ve namus meselesidir bir yerde. İnsanlarımızın temiz alınları ile yaşantılarını sürdürmektedir. Bu nedenle kızlarımız evlilik öncesi bir erkekle ilişkisi söz konusu değildir. Yoksa ölümlerden ölüm beğen. Ama bu olmamalı.

Mademki Avrupalı diyoruz ve onları medeni ülkeler olarak tanımlıyoruz bakın neler oluyormuş orada. Bir Avrupalı evlenirken nikâhlarını klişe de kıymaktalar. Neden bizler cami de kıymıyoruz.

Cami de kıyarsak o zaman imam nikâhı olarak geçer. Efendim mesele o değil. Resmi nikâh ne ki? Alt tarafı o kırmızı kaplı evlilik cüzdanı almak değil mi? Şimdi o kırmızı kaplı evlilik cüzdanı beynelmilel cüzdan olduğu için bütün ülkeler tarafından verilmek mecburiyetinde. Nasıl verirsen ver.

Şimdi gelelim Avrupa’da ki nikâha. Klişe’de din adamının direktifleri doğrultusunda çiftler evlilik yemini etmektedirler. Her ikisi de birbirlerini seveceklerine ve sadık kalacaklarına dair bir sözdür bu. Sevgi ve aşk bir yerde evliliğin sağlam temeller üzerinde kurulan iskeletidir. Onlar olmadı mı evlilik hiç yürümez.

Şimdi de diyeceksiniz ki onların evlilikleri evlilik mi? Evlenmeden önce ilişkiye girmiş olan çiftlerden ne beklenir ki?

O zaman sormak gerekir.

İlişki nedir?

İlişki, cinsiyetleri farklı birbirleri ile sevgi ve saygıyı gösteren, âşık olan, birbirine dokunduklarında aynı heyecanı yaşayan iki insanın kendi arzuları doğrultusunda sevişerek yaşamış oldukları cinsel münasebettir. Amaç edilmesi gereken husus o has duyguyu hissetmek değildir. Yani bir 5 dakikalık zevk için aşksız ve sevgisiz yaşanılan bir ilişki olmamalıdır bence. Sizin eşinizle olan sevgi ve sadakati ilişki ile birlikte yaşamanızdır bir yerde. Bu da karşılıklı olur.

Eşimle evlenmeden önce babamın bir sorusu vardı bana. İlk önce sevgi mi yoksa saygı mı? Benim cevabım ilk önce sevgi olmuştu. Babam “Hayır, saygı” dedi. Evet, babam bir yerde haklı olabilir ama ben eşimi sevemezsem saygıyı nasıl göstereceğim. Babamın dediğine göre saygı önce gelmeli. “Aranızda sevgi bitebilir ama saygı çerçevesi içersinde evlilik yürür” demişti babam. Aksini söyleyen yok zaten. Ama ne var ki saygıda paylaşılan her şey bir sınırla sınırlandırılır. Sevgi ve aşkta sınır yoktur.

İlişki paylaşılması gereken bir unsurdur. Aşk ve sevgi olmadan özellikle cinsel ilişkiyi paylaşmak yanlış olur.

Tabi bunu kızlarımıza bir erkekle ilişkiyi paylaşmayı nasıl öğreteceğiz. Erkekler yollarını bulup evlilik öncesi o ilişkiyi yaşayabiliyorlar. Kızlar bu konu da evleninceye kadar cahil kalmaktadır. Oğlunun evlilik öncesi bir kadınla ilişkiyi öğrenen ebeveyn bu konu da oğluna söz söylemezken hatta buna ödün verirken kızları yasak aşk yaşayıp tanımadıkları bir erkekle ilişkiye girdiğini öğrenen bir ailenin düştüğü kötü durum namuslarının elden gittiğini görmektir. Türk halkı bunu kaldıramayacağından namusunu temizleme sevdasına düşer. Bunda iki seçenek vardır. Kızlarının hayatını kurtarmak adına istemedikleri halde o erkekle evlendirilir ya da kızlarını öldürürler. Öldürme işine baba ve ağabeyinin yanında dayı, amca ve dedenin de katılımıyla aile meclisinden çıkan kararla olur.

Sanki o aile başlı başına bir devlet.

Bir Avrupalı çocuklarına evlilik öncesi ilişkiye girmelerine müsamaha gösteriyor ama nasıl. İlişkiye gireceği birini eşin olarak getireceksen. Yani seçimi çocuklarına bırakıyor. Onlarda sevgi ve aşk var. Sonsuza kadar o şekilde sadakat ve bağlılık var. Sevgiyi ve aşkı öğretiyorlar. Sevmeyi ve sevilmeyi, değerli olduğunu ve karşısında ki kişinin de kendisi kadar değerli olduğunu öğretiyorlar.

Bu çok önemli.

Şunu sormak lazım.

Acaba bizler kızlarımıza sevgiyi ve aşkı öğretebilmiş miyiz?

Onlar da bir insan. Sevmeyi ve aşkı tatmalıdırlar. Neyin ne olduğunu öğrenmeliler. Yoksa zamanı geldi mi “Kızım kocan bu” deyip kızınızın sevmediği ve hoşlanmadığı birinin kucağına uçuruma atar gibi atamazsınız. “Şimdi sevmezse bile ilerde çocuklarının babası olduğu eşini mutlaka sever” diyemezsiniz.

Kız ve kız milleti. 14 ile 15 yaşlarında onların mutlaka sevmeye sevgiye ihtiyaçları vardır. Onu 10 yıl öncesi gibi “Ne kadar tatlı kızsın sen böyle” diyerek kucağınıza alıp sevemezsiniz ama elbette onunda bir iç dünyası vardır. Güzel sözlere kanabilir. Doğaldır. Hangi bir kıza güzelsiniz dediğiniz de mutlaka teşekkür eder. Güzel sözler ettiğinizde bundan hoşnut olur. Üstelikte bütün kızlar kandırılmaya yatkındır diyebiliriz. Ama ne var ki kendisi ailesinden yani ebeveynleri ile mutluluğu bulamayan genç kızlar bir arayış içine girdiklerinden dışarıya daha fazla ehemmiyet gösterirler. Kim kendisine sevgi ve yakınlık göstersin ona çabuk inanır. İşte mesele bundan kaynaklanıyor. Belki bir arayış içersindeler. Kendi anne ve babasından görmediği o sevgiyi o kişi de buldu sanarak. Belki de bulmuştur. Ne alaka diyeceksiniz onun yaşı ne ki. Sevgiden aşktan ne anlar ki diyebilirsiniz. Hâlbuki sizler öğrettiniz mi ona aşkın ne olduğunu? Buna karşılık köylerimiz de daha çocuk yaşında 12 ile 13 yaşında ki kızları evlendirildiği hatırlatırm.

Onun için kızları olan aileler ilerde anne olacak çocuğunu büyütecek ve daha önemlisi kocasına sevgi duyan sadık kalan bir fert olarak yetiştirmek ana görevimiz olmalıdır.

Yalnız kızlar olarak değil oğullarımıza da sevgiyi ve aşkı öğretmeliyiz. Her kız sevilmez. Her kıza ümit verilmez. Onların kızlara bir tapulu mal gözü ile bakmalarını öğretmemeliyiz.

Çünkü kızlar daha çok sevgiye ve sadığa önem verirler. Aldatılmadığı müddetçe her şeylerini önlere koyarlar.

Çiftler arasında sevgi bağı oluşmuş ise saygı da olur sadakatte. Önemli olan bu değil midir?

En güzeli de erkeğinde ve kızında ilk defa o ilişkiyi evlendiği gün de yaşamak güzeldir ve bunu kızda ve erkekte bilmelidir.

Acaba erkek âşık olduğu ve sevdiği kıza zarar gelmesini ister mi?

Ya evlilik öncesi beraberliği yaşamışlarsa o zaman ne yapmalı. Kızı mı öldürmek gerekir? Suçu ebeveynler kendilerinde aramalıdırlar. Kızlarının kendini korumasını öğretemedikleri için.

Son söz olarak.

Nasıl ki milletvekili seçilen veya Cumhurbaşkanı seçilmiş olan bir zat göreve gelmeden önce “Devletin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacaklarına” dair yemin ediyorlarsa evliliğe adım atan her kimse evlilik yemini etmelidirler. Bu yemin birbirne sadık kalınması için atılmalıdır.

Mesela şöyle olabilir bu yemin.

"Ben ….. kendimi eş olarak seçtiğim ….. Beyi- Hanımı sonsuza dek kendisini seveceğime ve sadık kalacağıma, yalnızca iyi gününde değil kötü gününde ve hastalığında hep yanında olacağıma ve kendisi ile birlikte oluşturacağımız yavrularımıza annelik-babalık yapacağıma buraya gelmiş olan misafirlerimizin ve Allah’ın huzurunda söz verir kendisini eşim olarak kabul ederim.."

Bu metin daha kapsamlı da olabilir.

Eminim ki bundan herkes hoşnut olacaktır.

Önemli olan birbirlerine o sözü vermek değil midir?

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..