Dünyanın en anlamsız yasakları - 14

İngiliz Savcı David Crombie der ki: “İngiltere’de, içki ruhsatı olan pub, bar gibi mekanlarda sarhoş olmak yasaktır.” Şimdi bu cümleyi okuyan, “felekten gece çalma ustaları”, şöyle tumturaklı bir küfür salmışlardır arş-ı alaya doğru diye düşünüyorum.

Efendim, malum alemin kurallarından biri şudur: “Felekten çalınan zamanın muhasebesi tutulmaz.” Öyle “T” hesapları ile ne “kasa”nın, ne “zaman”ın ne de ser hoşluğunun “aktifine, pasifine” bakılmaz. Yanındaki vatandaş “hadi kardeşim, içelim, güzelleşelim” dedi miydi bardağı tepeye dikmemek olmaz. Mekandan çıkarken; küfelik olmak da, komalık olmak da, üstü başı dağıtmak da bir dereceye kadar hoş karşılanır. Hatta eğlenmenin tanımını birçok insan “hadi bu gece içelim de iyi bir dağıtalım” falan şeklinde yapar bizim memlekette.

Yalnız, bu İngiliz arkadaşlar; akşam işten çıkınca evlerine gitmeden, mahallenin “pub”ında, iki-üç bardak ale bira içmezlerse, o gece rahat uyuyamazlar. Bir kültürdür bu hadise yani, onlar için. O nedenle, kural koyucularına da bu anlamda biraz hak vermemek de olmaz sanıyorum. Düşünsenize, her akşam evine patates çuvalı gibi bırakılan tipleri. Cinnet senaryosu gibi vallahi.

Elda grubunun markası “Çilingir Rakı”nın, reklam kampanyalarında kullandığı sloganlardan birisi olan “delikanlı adam sofradan, rakı bitince değil, muhabbet bitince kalkar” sözü bendenize aittir. Tüm ülke çapında düzenledikleri bir yarışmada, ödül kazanmıştır bu deyiş. Bence işin doğrusu da budur.

Bu arada, Birleşik Krallık’ın diğer mahallesinde, yani İskoçya’da durum daha da vahim. Yine bizim, meşhur İngiliz Savcı’ya göre; “İskoçya’da, bir ineğin yanında sarhoş olmak yasaktır.” Vallahi, bu konuyla ilgili yorumu olan varsa buyursun yapsın efendim, ben pes ediyorum. Bu nedir yahu?

Hadi Hindistan’da falan olsa anlayacağım. Bu, Hindu kardeşlerimiz için, inek hayvanı kutsal ya, o bakımdan. Adamlar, yolda-sokakta inek gördüklerinde transa geçiyor, dut yutmuş bülbüle dönüyorlar. İnekler zaten yollarda ve sokaklarda, ambulans-itfaiye-polis araçlarından bile önce gelen bir geçiş üstünlüğü hakkına sahipler. Öyle bir arz-ı endam ediyorlar ki “ulan bilmem nerede adam olacağıma, Yeni Delhi’de inek mi olsaydım” falan diye içinden geçirmiyor değil insanın.

Ya İskoç’lara ne demeli? Glaskow’un, o asırlık şatolarının, loş mahzenlerindeki meşe fıçılarında, yıllarca dinlendirilmiş ve eskitilmiş malt viskilerini ya da romlarını; şöyle gönül rahatlığıyla yudumlayamıyorlarmış adamlar demek ki bunca zamandır. Ya bir inek çıkar da, ineklik eder ve yanı başına gelirse? Nereden çıkacak demeyin efendim. Belli mi olur, inek milletinin nerede ve ne zaman karşınıza çıkacağı. Hem oralar, böyle bizim memleket gibi taş binalarla boğulmuş yerler değil. Geniş meralar, göz alabildiğince uzanan ve her gün yağmur yemekten olsa gerek, yemyeşil ve düz araziler, kocaman çiftlikler falan-filan...Bilumum evcil mahlukat içinde ne ararsan var yani.

Sarhoş sarhoş, bir ineğin yanında suçüstü yapıldın mı, vay haline. Bilmem kaç bin sterlini bayılırsın da bir daha, bırak inek görmeye, sütü içmeye bile illallah dersin.

Bak bizim memleket, bu açıdan da çok daha fazla ileri ve medeni. Biz, bazen canımız sıkıldı mı ya da içip-demlenecek adam bulamadık mı karşımızda; veririz ineğe, eşeğe, kediye, köpeğe rakıyı. Sarhoş olmuş kedi maceraları falan boldur bizim memlekette. “E kardeşim onların ki de can, değil mi ama, tatsınlar dünya nimetlerini” gibi de çok acayip bir mantıkla yaparız bu işi. Hey büyük Allah’ım, hey. Sen bizim aklımızı koru.

Efendim, bu yazımızı okuyup da İngiltere ve İskoçya’ya gitmek durumunda olanlar var ise naçizane tavsiyemiz şudur: İngiltere’de, barlarda içki içmekten (artık ne içecekseniz, sade gazoz olabilir mesela); İskoçya’da ise ineklerden uzak durunuz. Yoksa malum memleketlere kazandırdığınız döviz tutarı, bir anda çok daha fazla artabilir, geri dönecek paranız kalmadığından mütevellit, siyasi sığınma hakkı istemek zorunda kalabilirsiniz, bizden söylemesi.