Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '07

 
Kategori
Mizah
 

Dünyanın en berbat kiracısı

Dünyanın en berbat kiracısı
 

Okuyacağınız öyküdeki tüm kahramanlar gerçek yaşam ürünüdür. Ürünlerimizde domuz yağı kullanılmamaktadır. Efendim bazen bana "sen bunları gerçekten yaşadın mı yoksa kıçından mı uyduruyorsun?" diyorlar. Ben bunları gerçekten yaşadım. Yaşamış olmasam şu anda bu maceraların diğer kahramanları tarafından aranıyor olmam herhalde. Efendim yine evsiz kalmıştım. Ev sahibim bir sabah uyanmış, "Ben dünyayı kurtaramam ama şu rezil kiracımdan kendimi kurtarabilirim" demiş ve av tüfeğiyle beni evinden kovalamıştı.

...

Oysa hiç bir günahım yoktu. Kira ödememek dışında. Ne bileyim kira ödemek bana saçma geliyordu. Sonuçta bu fani dünyada hepimiz kiracı değil miyiz bedenlerimizin içinde. Tabii burada ev sahibinin kimi ne zaman çıkaracağı belli olmuyor tövbe tövbe.

...

Efendim son ev sahibim yedi aylık kira borcumu ödemememe çok içerlemişti. Bir de tabii evdeki son deneyimde meydana gelen patlamada tüm camların kırılmış olması üzmüştü onu galiba. Kendisi avcıydı. Bendeniz evden kaçarken arkamdan üç el ateş etti. Bu hikayeyi yazabildiğime göre isabet ettiremedi tabii.

...

Annemin evine kesin dönüş yapmıştım. Yani kendimi düşündüğümden değil ev sahiplerine acıyorum. Ben bir süre daha kiracılık yaparsam sanıyorum ev sahibi kavramını yerini sinir sahibi kavramına bırakacaktı. Ev sahiplerinin sinirini bozuyordum.

...

Annem o gece klasik faslını geçiyordu bana.

"Oğlum bak yaşıtlarının hepsi adam oldu. Kimi doktor oldu, kimi mühendis oldu. Milletvekili bile olan var. Sen hala işsizsin. Bir iş bul kendine. Evlen. Bir yuvan olsun. Mesuliyetin olsun. Böyle işsiz işsiz olur mu?"

Anne işsizlik çok saçma bir kavram. Benim işim yaşamak. Ben ne iş yapıyorum biliyor musun? Yaşıyorum. Ben bir uzay araştırmacısıyım. Geleceğe ve geçmişe gideceğim bir gün. Tarihe geçeceğim."

"Vallahi ben bilmem dayın geliyor. O da konuşacak seninle... Ben başedemiyorum belki o adam eder seni."

"Hayıııııııııııııııııııııııııırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr" diye bağırdım. Dayım. Dünyanın en çok konuşan adamı. Her konuda fikri olan en alakasız konularda durmadan konuşan bir adam. Bu arada hemen söyleyeyim dayımın konuşması değil asıl sorun olan susmaması.

...

Dayım yetmişli yaşlarında idi. Adı Kamil'di. Çok konuştuğu için kendisine Çok Çene Kamil diyorlardı. Rivayete göre çok konuştuğu için askerden bile beş ay erken terhis edilmişti. Sekiz evlilik yapmış yedisi mahkemede bitmişti. Son karısının bundan boşanmaya ömrü vefa etmemişti. Şimdi o dayım geliyordu. Bu benim için küresel ısınmadan daha öncelikli bir sorundu. Hemen bir ev bulup kaçmalıydım.

...

"Anne bu ev biraz dar. Diyorum ki ben bir ev tutayım."

"Tut oğlum."

"Sen depozito falan yardım edersin değil mi?"

"Zırnık işlemez. Bana göre hava hoş. Bu evde senin otur oturabildiğin kadar. Dayında geliyor. Dayı yeğen geçinir gidersiniz."

...

Dayım sabah gelmişti. Gelir gelmezde konuşmaya başlamıştı. Sıkışmıştım tuvalete bile gidemiyordum çünkü dayım susmuyordu. Otomatiğe bağlamış konuşuyordu. Bu gidişle çişimi sohbetin içine yapacaktım.

"Şimdi zamanda yolculuk derken nasıl yani? Benim bildiğim yolculuk otobüsle olur. Otobüse binersin. Mola yerleri vardır. Bak aklında olsun mola yerlerinde tuvalete para verme. Tuvaleti otobüs firması ödemek zorunda. Çünkü sen onlara para ödemişsin. Bir de orada restoranlar pahalıdır. Yemek yeme. Çay iç. Çay dedim de. Çayı demlemeden önce mutlaka bekleteceksin."

Bu daha bir şey değildi. Dayım birazdan dağıtacaktı muhabbeti. Saçmalığın dibine vuracaktı ki başlıyordu. Bazen kuşkulanıyordum dayımdan. Bir kişinin bu kadar çok konuşması mümkün değildi. Acaba dayımın içinde birileri mi vardı bizim bilmediğimiz.

"Kahvaltıyı kuvvetli yapmak lazım. Ben genelde cam kapta reçel alırım. Reçel iyidir. Bir de Raşel var. O kaleci. Eski Macar kalecisi. Raşel. Macar. Macar salamı yiyeceksin. İnsanı diri tutar. Bir de deniz tutar beni. Denizli'deydim geçen ay. Aya seyahat etti bak insanoğlu fi tarihinde. Nasa. Ondan sonra bunlar yan masadan kalktılar geldiler. Ben gencim o zamanlar bir girdim bunlara. Bunların ağzını burnunu dağıttım. Bir tanesi tabanca çekti. Nişan aldı. Nişandan sonra anlaşamadık biz. Ayrıldık...."

...

Dayımın kesinlikle içinde birileri vardı ve sırayla konuşuyorlardı. Her biri farklı bir hikaye anlatıyordu. Korkunç olan dinleyici olarak tektim. Elbette dayıma hiçbir kadın tahammül edememiş olmalıydı. Ve sanıyorum tüm boşanma davalarında hakim aynı kararı vermişti.

"Şiddetli susmama nedeniyle eşlerin boşanmalarına karar verilmiştir..."

...

Dayım konuşmasını sürdürürken cep telefonum çaldı. Bu bir mucize idi.

"Dayıcım pardon... Alooooooooo."

"Kemal iyi misin?"

Arayan dayak yeme arkadaşım Mahmut'tu.

"Mahmut sakın kapatma telefonu. Kapatma..."

"Neyin var yaaa?"

"Abi konuş kapatma... Kurtar beni. Dayım burada anladın mı?"

"Şu geçen yıl babamla tanıştırmıştın..."

"Evet..."

"Babamla muhabbet etmişlerdi. Babam kalp spazmı geçirmişti o gece..."

"Evet. Korkarım ben de kalp spazmı geçireceğim. Hatta geçiremeyeceğim. Spazm gelecek ve kalacak."

"Kemal beni dinle.... Sana ev buldum."

"İyi halt ettin. Para yok ki..."

"Para istemiyorlar abi... Depozito falan yok."

"Ev sahibi verir mi bana evi?"

"Veriyorlar... Özellikle sana veriyorlar."

"İyi yanında Demi Moore'u da veriyorlar mı?"

"Şaka değil oğlum. Verecekler sana."

"Deli mi bunlar? Yoksa heriflere beni doktor falan diye mi tanıttın."

"Yok be abi. Senin her girdiğin evi ve ev sahibini perişan ettiğini biliyorlar."

"Eeeee..."

"Bu ev sahibini de perişan etmeni istiyorlar..."

"Neden?"

"Çünkü ev sahibin 90 yaşında... Sana evi verenler bunun mirasçıları. Adam bunlara hala mirasından bir şey koklatmadığı için seni eve sokup intikam alacaklar bunlar."

Bu onların savaşıydı. Beni ilgilendirmiyordu. Bu etik değildi. Dayıma baktım... Dayım hala konuşuyordu. Bana seslendi.

"Oğlum kapat telefonu da gel. İki laf edemedik şurda."

İki laf edemedik mi? Bu adam deliydi. Sadece bugün benimle konuştukları normal bir insanın ömür boyu yapacağı muhabbetin iki katıydı. Evet. Kesin emindim artık. Bu adamın kafasında mutlaka birmerkez vardı. Burada en az yirmi kişilik bir ekip bu adamın konuşmalarını hazırlıyor olmalıydı. Bir şekilde bu geveze ötesi adamdan kurtulmalıydım. Geveze ötesi ne demek. Dünyanın en geveze adamı dayımın yanında "ulan ben hiç konuşmuyormuşum" diye düşünürdü.
"Mahmut... Geliyorum Mahmuuuuuuuuuuut..."

To be contuned Tövbe tövbe....

 
Toplam blog
: 179
: 2576
Kayıt tarihi
: 21.01.07
 
 

Barışa ve kardeşliğe inanıyorum. Türkiye'nin yaşadığı tüm sorunların kardeşlikle çözümlenebileceğ..