Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '22

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Düşünce Özgürlüğü Ama Nasıl?

Düşünceyi ve fikri ifade etme özgürlüğü nerede başlar nerede biter?

Düşünceyi ifade etmek demek, birine hakaret etme özgürlüğünü tanır mı?

İnsanlar, kanımca, bir düşünceyi/fikri ikrar etmeden önce, çok iyi tartmak ve ölçmek durumundadır.

Gerçekten de…

Gazeteciliğin ve televizyon kanallarında yorumculuğun en büyük sıkıntısı, sarf ettiğiniz cümlelerin ağzınızdan çıkmadan önce çok iyi bir biçimde tartıya vurulmuş olması gereğidir.

Düşünce ve fikri yazmak, yaymak, serdetmek en temel insan hakları arasındadır…

Ama…

Bu özgürlüğün kullanış biçimi, bir kişiye diğer bir başka kişiye “ima yoluyla” bile olsa hakaret etme özgürlüğünü veremez.

Türkiye’de çok fazla tanıklık ettiğimiz husus, ağzımızdan çıkan cümlelerin çıktıktan sonra kamuoyu nazarında yarattığı etkiyi tahmin edememizdir.

Yazılı ve görsel basından takip ettiğiniz gibi…

Gazeteci Sedef Kabaş, “Cumhurbaşkanına hakaret” ettiği iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Hukuk Devletlerinin vazgeçilmez ilkelerinden biri, “masumiyet veya suçsuzluk” karinesidir.

Bu bağlamda 82 Anayasamızın 38. Maddesinde: “… suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” der.

Öte yandan…

Ceza Kanunumuzda Cumhurbaşkanlığı Makamına istinaden hakaret suçunu düzenleyen madde hükümleri var.

Kanımca…

Bir ülkenin devlet başkanını “ima ederek” bile aşağılayamazsınız.

***

Türkiye yıllardır bir hazımsızlığı yaşamakta.

Şunu kabul edelim ve sonra tahlillerimizi ve eleştirilerimizi, bu şeffaflık doğrultusunda yapalım.

3 Kasım 2002 öncesinde…

Bu ülkede, askerî ve yargı vesayetine ek olarak aydın-düşünür hazımsızlığı da vardı.

Koalisyon hükümetlerinin ülkeyi yönettiği dönemlerde ve sonrasında Kemalist ve sol entelijansiyenin çevreden gelerek merkeze yerleşme iradesindeki kitlelerin sesi ve kulağı olma iddiasındaki muhafazakâr partilere nasıl baktıkları dün gibidir.

Ben bu yazıda kimseyi yargılamıyorum.

Kimseyi töhmet altında bırakmıyorum.

Ama gerçekten de şunu kabullenmek “zorundayız”:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başında muhafazakâr hassasiyetleri daha fazla olan, son cumhurbaşkanlığı seçiminde 26.330.823 bin kişinin oyuyla işbaşında olan(%52,59) bir Recep Tayyip Erdoğan gerçeği var.

Sol ve…

Kemalist entelijansiyeistediği kadar bu sosyolojik reelpolitiği görmezden gelip inkâr etsin…

Gerçekler tüm detayıyla ortada.

Değerli okuyucular; bir siyasetçiyi ve siyasal partisini ve anayasal düzenini, yine izlediği politikaları, uygulamalarını eleştirebilirsiniz, beğenmediğiniz noktalarda itirazlarınızı dillendirebilirsiniz.

Kabul etmemek… Ret etmek… Görmezden gelmek… Bunlar sorunlu bir psikolojinin dışa vurumu.

Beyaz Türkler şunu hâlen hayal ediyorlarsa, bu rüyalarından tezelden uyansınlar:

Eski Türkiye’nin siyasî paradigmaları artık tedavülden kalktı. Bir zamanların; “Göbeğini kaşıyan adam”, “Bidon kafalılar”, “Ayaklar baş, başlar ayak oldu” çemkirmelerinin hiçbir faydası yok.

Demokrasi “mızıkçılık” yapma sistemi değildir.

Demokrasi rekabet etmek ve yarışmak demektir bir yandan da…

Neyse 2023 seçimlerinde sandıkta yarışarak hayallerinize ulaşmak mümkündür.

  

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..