Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '10

 
Kategori
İnançlar
 

Düşünmek, ya da düşünmemek!? İşte bütün mesele...

Düşünmek, ya da düşünmemek!? İşte bütün mesele...
 

Kelebek kanadının yakından görünüşü


Dünya, yaşam bazılarının zannettiği gibi, çok tüketenin, çok gülenin, çok oynayanın ve çok çeşit tadanın çok başarılı ve çok mutlu olduğu, bir süper market, lunapark ve açık büfe değildir. Yaşamlarını o felsefe üzerine kuranlar bir süre sonra eğlenmek için yaptıklarını tekrarlar hale gelir, bıkar, yeni heyecanlar arar, bulamadıkları zaman bunalıma düşerler. Öyle düşünenlerin düşünmek için seçtikleri konular da o anlayışa uygun konular olur. Bu, "Bırak düşünen düşünsün, sen keyfine bak" diye düşünenlerde bilim adamlarının ve din adamlarının kendilerini insanlığa adayarak dünyanın zevklerinden vazgeçtiği, kendilerini bir anlamda diğer insanların mutluluğuna adadığı kanısı vardır.[1]

Bir derin deniz araştırmacısının yeni bir canlı türü keşfettiği ve görüntülediği zaman yaşadığı mutluluğun, yaptığı bilim kurgu filmiyle ödül kazanmış bir film yönetmeninin yaşadığı mutluluk kadar olabileceği düşünülmez. Ya da yaptıkları araştırmayı planladıkları şekilde başarıyla tamamlayan bir araştırma ekibinin yaşadığı mutluluğun, şampiyon olmuş bir spor takımınınkinden fazla olabileceği pek akla gelmez.

Üstelik, bilim adamlarının insanlara sundukları görüntüler ve verdikleri bilgiler “gerçek gibi” değil, gerçektir. İnsanlığın bilgi hazinesine bir katkı olarak da herkesin yararınadır. Gerçek ise, çoğu kez insanın hayal gücünün ötesinde etkileyici ve güzeldir.

Derin denizlerden gökyüzüne kadar, evren, canlısıyla ve/veya yapısıyla muhteşem görünümlerle ve düzenlerle doludur. Ama insanlar gözleriyle gördüklerini akılları ve bilgileri oranında algılarlar ve yorumlarlar. Onun için aynı şeye bakan insanlar farklı şeyler görebilirler.

Kur’an’da, Araplar için çok bilinen bir hayvan olan deve, üzerinde düşünülecek örneklerden biri olarak geçer.

<ı>“Bakmıyorlar mı o deveye nasıl yaratıldı? Ve göğe ki, nasıl yükseltildi? Ve dağlara ki, nasıl dikildi? Ve yere, nasıl yayılıp döşendi”(Gaşiye, 68/88, 17-20)

Aynı örneği alırsak, bir bakış açısına göre deve, hiç bir yeri doğru olmayan, estetikten nasip almamış sıradan bir canlıdır. Ama bir başka gözle bakılıp incelendiği zaman görülür ki, ayağının, gözünün, burnunun yapısıyla, hörgücünün varlığıyla, gücüyle, açlığa, susuzluğa ve sıcaklık farklarına dayanma gücüyle, bir hayatta kalma makinesi, muhteşem bir tasarımdır. Ve insanlar bin yıllarca develerin etinden, sütünden, kılından, gücünden faydalanmışlar, onların sayesinde çölleri aşabilmişler, uzak coğrafyalarda üretilen ürünlere ulaşabilmiş ve farklı kültürlerle tanışabilmişlerdir.

Bilim adamları ve din adamları, ilim sahibi olanlar olarak aynı kategoridedir. Boş laflarla, boş işlerle vakit geçirmek değiştirilmesi gereken davranışlardır.

<ı>“Onlar yalana/yalan söze kulak vermezler. Boş lakırdıya rastladıklarında soylu bir tavırla geçip giderler”(Furkan, 42/25, 72)

<ı>“Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler! Namazlarında huşu sahipleridir onlar. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar.”(Müminun, 74/23, 1-3)

Kur’an da Arap alfabesini öğrenip anlamadan tekrarlamak veya ezberlemek için değil, düşünerek okunmak için indirilmiş bir kitaptır.

Ağır ağır ve düşünerek Kur’an okumak, tümünü kavramak, Kur’an’ın içinden, bütünden koparılarak seçilmiş cümlelerin kullanılarak, dindarlık adına veya din karşıtlığı için, Allah’ın adı kullanılarak insanların kandırılmasını önler. Hem yeryüzünde ve gökyüzünde olan biteni, yarattıklarının ve yaratılmış düzenin özelliklerini öğrenen, hem Allah ve Kur’an ile bağını koparmayan insan, Allah’ın, insan aklının sınırlarını zorlayan gücünün ve sanatının örneklerini öğrenir ve kendi gözleriyle görür. O’nun yüceliğini içinde hissederek O’na yakınlaşır. Tek büyük güce yakın olabilmenin, dost olmanın değerini anlar. Bu yolda çaba harcar.

Dünyanın ve yeryüzündekilerin ve bilinçli bir varlık olarak insan olarak yaratılmış olmanın nasıl bir ayrıcalık ve hediye olduğunu fark eder. Sadece Allah’ın gücünden ürperen değil, kendisi için yaratmış olduklarından dolayı O’nunla bağını güçlendiren, şükreden, mutluluk duyan bir insan haline gelir.

Kur’an, Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğini, bir başka deyişle öğrenmenin yöntemi üzerinde de bilgi verir: Kendini anlamaya zorlayarak değil, kolay gelenden başlanarak, tekrar tekrar okunup üzerinde düşünülerek, başlangıçta anlaşılması kolay olmayan konuları zaman içinde bilgi arttıkça kavramak. Ayrıca Kur’an okumak için günün başlangıcı olan sabahın erken saatleri ve gece saatleri önerilmiştir. Günün karmaşası, geçinmek için çalışma saatleri, sakinlik içinde okuma ve düşünme için uygun değildir

<ı>“Yemin olsun ki, biz, Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var!?”(Kamer, 37/54, 17)

<ı>“Biz o Kur’an’ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.”(Dühan, 64/44, 58)

<ı>“Yemin olsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türden benzetmeyi yaptık ki düşünüp öğüt alabilsinler.”(Zümer, 59/39, 27)

<ı>“Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler:’Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin! Ateş azabından koru bizi” (Ali Imran, 94/3, 191)

Düşünmek duanın bir çeşidi, bir ibadet olarak kabul edilir. Düşünmek, açık bir bilinçle, gerçek olaylar, yaratılmış olanların özellikleri, neden-sonuç ilişkileri, daha iyi çözümler bulma, anlamlandırmaya ve öğrenmeye çalışmaktır.

İnsanın baktığı her yerde üzerinde düşünülecek, güzelliği fark edilecek, özellikleri üzerinde kafa yorulacak, yeni şeyler keşfetmesi için esin kaynağı olabilecek canlı veya cansız birçok nesne ve düzen vardır.

Dünyada ve evrende yaratılmış olan, en büyüğünden en küçüğüne kadar her şey ve her düzen, formüllerle ve rakamlarla açıklanabilecek “inceden inceye sayıya bağlanmış”, yapısı ile bir ayet, bir mucizedir. Özel donatım ve eğitimle ulaşılabilecek bilgiler olduğu kadar, çıplak gözle görülüp üzerinde düşünülebilecek, örnek alınabilecek, hayran olunacak pek çok şey vardır: Bilimin ve teknolojinin olmadığı yerde ve zamanda, yıldızlarla dolu gökyüzü, farklı canlılar, bitkiler, ışık-karanlık vardır. Günümüzün olanaklarıyla ise, bunlara oturma odasına kadar gelen bilgiler olarak uzman ekipler tarafından hazırlanmış belgeseller, röportajlar eklenmiştir.

Bunlara rağmen, eğlence anlayışı belli kalıplara girdiği için, öğrenmek sadece okul kitaplarını ezberlemek zannedildiği için pek çok insan sürekli olarak yeni bir şeyler öğrenmenin, araştırmanın, hep yeni bilgilerle güncelleşen bir zevk olabileceğinin farkına varamamıştır.

(Yapılan çalışmalar, her yeni bilginin beyinde hem serotonin, yani mutluluk hormonu salgılanmasını artırarak öğrenmeyi kolaylaştırdığını, hem de hücreler arası yeni bağlantılar kurulmasını artırarak beynin genç kalmasını sağladığını ortaya koymuştur.)

Kur’an’da bugünkü bilgi birikimimizle anlayabileceğimiz, evrene, dünyaya ve insana ilişkin bilgilerin zaten bildiğimiz şeyler olduğu, insanların daha fazla öğrendikçe Kur’an’da bu yeni öğrenilen bilgilerle ilişkili ayetlerin de olduğunun ortaya çıkmasının insanlara bilgi alanında bir kazanç sağlamayacağı ileri sürülebilir. Ancak, araştırmalarla ve deneylerle kanıtlanmış bilgilerin Kur’an’da yer alması, Kur’an’ın insan sözü değil, Allah’tan gelen bir vahiy olduğunun kanıtıdır. Sonuçta, sonsuz gözüken büyüklüğüne rağmen evreni, Dünyayı, Dünyadaki canlıları mükemmel olarak yaratmış olan Allah’ın, insan ilişkileri ve toplumlar konusunda Kur’an’da yer alan önerileri de insan yaratılışına en uygun olandır. Ayrıca düşünerek Kur’an okuyanlar, üzerinde araştırma yapılabilecek, özellikleri insanların yararına olarak kullanılabilecek, yeni buluşlara örnek teşkil edecek, üzerinde düşünülebilecek yeni konularla ilgili ipuçlarına ulaşabilirler.

Sonuçta, insanların sadece, işe ve eğlenceye değil, düşünmeye, duaya, düşünerek Kur’an okumaya, öğrenmeye, yaşlılara, yakınlara, hastalara, sakatlara, öksüzlere, yoksullara ziyaret ve yardım için vakit ayırmaları hem kendi yararlarına, hem de toplum yararınadır.



[1] Manastırlarda yaşayan rahipler ve rahibeler üzerinde de çeşitli araştırmalar yapılmakta, günlük kargaşadan, rekabetten, stresten uzak ve sürekli olarak dua, öğrenme, tarım vb. ile meşgul olan bu insanların sağlık konusunda farklı olup olmadıkları anlaşılmaya çalışılmaktadır. Sonuçlardan biri, normalde kadınların ortalama ömrü, erkeklerden birkaç yıl daha fazla olmasına karşın, rahiplerin ve rahibelerin, uzun ömürlü olmalarının yanı sıra, kadın-erkek arasında ortalama ömürde fark olmamasıdır. Diğer bir araştırmada, (Alzheimer hastalarında beyin dokusunda boşluklar oluşur.) yapılan tetkiklerde alzheimer olduğu tespit edilen, yani beyin dokusunda bozulmalar olmasına karşın, rahibelerin hiç bir Alzheimer belirtisi vermeden, günlük yaşamlarını normal olarak sürdürdüğü, kitaplıklarda, kitaplar üzerinde başladıkları çalışmaları devam ettirdikleri gözlenmiştir.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..