Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlüğün mahallesi ve adet dönemi...

Yaklaşık iki sene oluyor taşınalı. Otuz dört daireli bina da dört kişi ile tanıştık ve selamlaşıyoruz. Biri oğlumun okuldan arkadaşı ve ailesi, diğeri, apartman görevlisi (mecburen), diğeri pitbull cinsi köpeği olan genç (onunla da münakaşa ederek tanıştık, şimdi selamlaşıyoruz.) Sonuncusu da kendini zorla tanıtan bir hatun kişi (belalı) Diğerlerinin yüzünü bile görmüş değilim. Hepsi selam özürlü, hatta, çok geniş spektrumlu özürlü insanlar. Her sabah, her akşam evimin önüne üst katlardan atılan (akşam otururken kafamıza bile geldiği oluyor) sigara izmaritlerini ve bilumum çöplükleri süpürmeye devam ediyorum. Büyük bir ihtimalle hepsi kendi çaplarında kültürlü(!), eğitimli(!) insanlardır. Hani, attıkları çöpleri topladığım, izmaritleri süpürdüğüm için bahşiş falan verseler neyse...

Merhaba e-günlüğüm; taşındığımın ikinci günü Boss'un havlamasından rahatsız olup (değişik bir yere geçtiği için) apartman görevlisi ile "rahatsız oldukları" konusunda haber gönderen kişiler bir kez olsun "hoşgeldiniz" demeyi düşünmediler. Hadi "hoşgeldin" demelerinden vaz geçtim, sokakta selam vermeyi bile beceremiyorlar nedense. İş yerimin olduğu bina bu konu da çok ileri düzeyde. Herkes bir birini tanıyor ve herkes bir biri ile selamlaşıyor. (bir iki kişi hariç) Hatta benimle ticari ilişkileri olmayanlarla bile selamlaşıyoruz. Bir daire hariç. (bir hoca'nın müritleri olan asosyal gençler) Onlar zaten bütün semt halkına uzaylı gözü ile bakıyor. Hatta göz göze gelmemeye özen gösteriyorlar. Adamlara elli kere "günaydın, iyi akşamlar, merhaba" dedim ama "tık" yok. Ne düşünüyorlar acaba? Çok merak ediyorum. Hepimiz, aynı ülke'de, aynı şehir de, aynı ilçe de ve aynı semtte yaşıyoruz. Kendilerinden olmayanı, kendileri gibi düşünmeyeni "düşman" olarak mı görüyorlar acaba? Zira "düşman" olsa yine böyle bir davranış biçimi sergilenemez. İnsan düşmanı ile bile bazan selamlaşabilir, düşmanına bile bazan işi düşebilir... Kişi olarak umrumda değil ancak, bu iletişim ve davranış biçimlerinin boyutu çok büyük. Uluslararası ilişkilerimize bile yansıyor. Kim zarar görüyor? Ülke, toplum, insanlarımız, kültürümüz...

Dert etme be e-günlüğüm; her insan kendi beyninden asılır... (ben uydurdum) Onlar bize "öcü" gözü ile baksa da biz onları oldukları gibi kabul ediyoruz. Öyle meşguller ki bizim bu "kabul" duygumuzdan bile haberleri yok. Kendileri bizi nasıl görüyorsa, bizim de onları öyle gördüğümüzü sanıyorlar. İletişim kurmamalarının sebebi de büyük bir ihtimalle bu düşünce yapısı...

Dün akşam, banyo, traş, köpeklerin yemeği derken kendimi alkollü meyvesuyu ile attım bahçeye.

Öğrendim ki herkes adet döneminde imiş. Kız arkadaşım'ın (bayan arkadaşımın kızı) bacakları ağrıyor, oğlum'un algılaması ve mantığının göstergesi sıfıra inmiş. Yani ikisi de periyodik döneme girmiş. Birisi atladı, "aaaa erkeklerin de oluyor mu?" diye.

Onlara anlattım, buraya da yazayım. Oluyor tabi, Erkekler de her ayın, her hangi bir günü beyinlerinde başlar adet dönemi... İki gün ile on beş gün arasında sürer. Algılamaları, konsantrasyonları zayıflar, duyu organları işlevlerini yitirir, negatif elektrik yaymaya başlarlar, sinirli olurlar, saçmalarlar. İşte birlikteliklerin çoğu bu yüzden bozulur. Kadın erkeğin adet dönemi olduğunu bilmiyor veya bilse de olduğu zamanı kestiremiyordur. Çünkü, bu zamanlarda o kişiye çok iyi davranmak, anlayış göstermek gerekir. İşin vahim tarafı iki karşı cinsten kişinin adet dönemlerinin aynı zamana rastlamasıdır. Yapacak pek bir şey yoktur ve dönem bittiğinde herkes kırılmış, şaşırmış, hayal kırıklığına uğramış, kızgınlık, nefret tohumları ekmeye başlamıştır... Ayrılık çanları çalmaya başlamıştır. Sonrasında ne yapsanız fayda etmez. İkinci kez periyodik dönemler aynı zamana geldiğinde artık ayrılık kaçınılmaz olmuştur. Bir sürü sebep ve suçlamalar öne sürülür ama işin gerçeği kadın ve erkeğin adet dönemlerinin aynı zamana denk gelmesidir. (bu yazı dünya da, uzay'da ilk kez burada tarafımdan yazılmış olup, patenti ve telif hakları alınmıştır. Bilmem kaçıncı noter tarafından da tescillenmiştir... İzinsiz kullanılamaz.))

Sabah, koşarak değil, yürüyerek değil, sürünerek işe geldim. sırtıma giren "yel" (iyi ki başka tarafıma girmedi) kendini göstermeye başladı. İşe gelirken her adım atışımda yanlardan çivi, göğsümden bıçak, sırtımdan kılıç saplanıyor. Doğal bir işkenceye tabi tutulmuş gibiyim. Bütün yaptıklarımı itiraf ettim ama geçmiyor. Artık işkenceye çekseler bile konuşmam. İyice direncim arttı. Dükkana geldim ve kendime şöyle dedim: "bütün ağrılar defolun, gün başladı sizinle uğraşamam" Ama hiç giden yok.

Değerli e-günlüğüm; son araştırmalarıma göre, İski araçları, Ambulans'dan daha çabuk geliyor. Ambulanslar dört saatte, iski araçları üç saatte geliyor. Bence ambulanslarla, iski araçları yer değiştirsin. Sabah işkenceler altında dükkana girer girmez sokağımızın aşağı tarafını sel bastığını gördüm. Ülke az gelişmiş olunca farketmiyor. Yağmur yağan yeri de, yağmayan yeri de su basıyor. Hemen içme suyu olduğunu tespit edip (koklayarak) iski'yi aradım. Yazdığım gibi üç saat içinde bütün mahalle, aşağı mahalle, aşağı mahallenin aşağısında ki mahalle sular altında kaldıktan sonra geldiler. Gitti tonlarca su. Kimin umrunda, hesap soran yok, hesap veren yok... (aslında hesap soran, unutmayan, hesap alan, acısını çıkaran bir kurum var. DOĞA. Zaman içersinde hepsinin acısını çıkarır, kimsenin endişesi olmasın)

İyi ki sabah servislerim var. Vücudum ısınınca yavaş yavaş ağrılar, "akşam yine geliriz" diyerek gidiyorlar.

Öğleden sonra kamyon geldi. Boşaltmaya başladığımda biraz canım yandı ama sonra hiç bir şeyim kalmadı. Zaten güneş vücudumu iyice ısıttı. Akşam eve gidince ve vücut soğuyunca yine işkence başlar. En az dört gün sürercek bu meret.

Akşam yemeğimi yiyip, tatlımı da yedikten sonra yanındayım e-günlüğüm. Editör'e gidince yine selam söyle. E-günlükleri bir gün sonra yayımlayınca hiç bir anlamı kalmıyor. İki günlük üst üste biniyor. Arkadaş önce ki e-günlüğü yayıma koyduğunda ben diğerini göndermiş oluyorum... Her halde "ey key pi"'nin bir mensubu ve bir şey bulurum diye bütün günlükleri okumaya çalışıyor... Tecrübeli olan hakiki, gerçek, öz editör, kesin izine çıktı ve bu yerine gelen arkadaş, "bir hata yaparım" korkusu ile hiç bir şey yapmıyor... (hep böyle olur zaten) Sen yine de selam ve saygılarımı ilet kendisine. Yarın yazışmak üzere. Hoşçakal.

Biliyor musun: İlk trafik lambası, 1868 yılında otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce, Londra'da kullanıl mış...
Çirkin söz: ''Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür, diğeri cinayettir'' S. Demirel (son olaylarla ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlarken) (ntvmsnbc)
Güzel söz: "Herkes düşüncelerinde yanılabilir ama, aptallar, bir türlü yanıldıklarını anlayamazlar..." Cicero

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..