Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük bitkin düştü...

Gündem:
Cumartesi akşamı: Yardım olayı (zekat) ve eve gidiş.
Pazar günü sabah temizliği, yürüyüş ve akşam yemeği
Pazartesi günü: Sabah üzücü bir ev kazası ve mesai.

Evet nerede kalmıştım? Hah hatırladım. Cumartesi gün kü yardım olayı. (telefon görüşmeleri yanımda oldu ve sonra görüşmeler konusunda, yazmak için abonemden bilgi aldım.)
Evet bir abonem var. Kendisi tanınmış bir Türk hamburger markası. Benim yaşımdakilerin hepsi bilir. İlk Taksim'de açılmıştı. O zamanlar Amerikan hamburgerleri yoktu. Neyse Ramazan dolayısı ile yardım yapmak istemiş ve ilk olarak bize yakın olduğu için ileride ki Kur'an kursunu aradı.
-İyi günler. (kendini tanıtıp yardım yapmak istediğini söyledi)
-İyi günler.
-Kursta kaç çocuk var?
-60 çocuk var efendim.
-Kaç personel var?
-Cumartesi günü 10 personel olur efendim.
-Peki ben size yüz adet hamburger göndermek istiyorum, nasıl yapalım?
-Ben telefonunuzu alayım. Birazdan size döneyim.
On dakika sonra Kur'an kursu yetkilisi telefon etti.
-Efendim çok üzgünüz, biz hamburgerlerin içeriğini bilemediğimiz için yardımınızı kabul edemiyeceğiz ama, para olarak kabul ederiz...
Dini bütün abi hiddetlendi:
"O ne demek kardeşim, para olarak ben de kabul ederim ama, nereye ve nasıl harcayacağınızı bilmediğim için para yardımı yapmıyorum. Bizim adresimiz bu, adımız bu, markamız bu. İstediğin gibi araştır ama tekrar bana dönme çünkü yardım yapmaktan vazgeçtim." deyip telefonu hışımla kapadı... Tam küfür ediyordu ki "abi yapma sakin ol, oruçlusun" diye uyardım. O da "la havle" çekti.
Bir süre sonra ablasını aradı ve ondan akıl aldı. Adres Küçükyalı kimsesiz çocuklar yurdu idi.
Konuşma yapıldı, sayı belirlendi. Koliler hazırlandı ve herkes bana bakıyor. Tamam gidelim dedim. Mesafe biraz uzak olduğu için araba lazım dı ve benim de işim gücüm yoktu.
Gittik ve hamburgerleri teslim edeceğiz. Orada da 80 çocuk ve 10 personel varmış. (80 kimsesiz çocuğa 10 personel, 60 kimseli çocuğa yine 10 personel...) Ortada teslim alacak kimse yok. Bir bayan ile konuştuk, "abla biz telefonla görüşmüştük, çocuklara ve personele hamburger getirdik ama makbuz ile teslim etmek istiyoruz" dedim. Bayan da "bir dakika öğretmeni çağırayım" dedi. Bu arada bahçe de oynayan çocuğu var dı, onun kulağına eğilip "bir yere ayrılma bak birazdan sana sevdiğin hamburgerden getireceğim" dedi. (benden bir şey kaçmaz, her yeri, her şeyi izler, duyarım) Ve öğretmeni çağırmaya gitti. Öğretmen geldi. Güler yüzlü genç bir bey. Tokalaştık, kolileri teslim ettik, sıra makbuza geldi.
"Kusura bakmayın, bu gün cumartesi olduğu için makbuz yok, ama adresinizi alalım, biz size sonra gönderelim" dedi. Yardımsever Abi köpürüyor. Ağzından köpükler çıkıyor ama oruçlu olduğu için hali yok, adama kafa atamıyor. Ben zaten bu gibi olaylarda çok sakinimdir. "tamam önemli değil, biz adresi verelim, siz hafta içi makbuzu yollarsınız" diyorum. Yardımsever abi zaten bitkin, sinirlenmesin diye gayret ediyorum. Adresi bir kağıda yazdım, öğretmenin eline tutuşturdum ve yardımsever abi'yi arabaya atıp geri geldik.

Merhaba e-günlüğüm; İşte bu ülke de yardım yapmak bile bir zulüm, bir işkence... Kesinlikle yardım açılımı yapmak lazım. Eskiden ben de yardım yapardım böyle kurumlara falan. Sonra bir düşündüm ki yanlış yapıyorum. "Yardım" adı altında, Devletimizi, Hükümetimizi küçük düşürüyorum. Öyle ya, yoksullara, engellilere, fakirlere, hastalara, kimsesizlere bakmak devletin görevi. Ben ise Devlet'i hiçe sayarak yardım yapıyordum. Artık yapmıyorum. Haddime mi düşmüş Koskoca Devletimizi hiçe saymak, küçük düşürmek... En sonunda "Bırakayım da topladığı vergiler ve gelirlerle o yardım yapsın" dedim.
Cumartesi akşamı, bu gelişmelerden sonra, blog'umu (blog demek zor geliyor "günlüğümü" demek daha iyi) yani günlüğümü yazdım ve eve gittim. Bütün hafta çok çalışamamanın yorgunluğu var dı üzerimde. Ben işlerimi bitirmiş ve bahçede otururken, oğlum geldi. Sarıldık, kucaklaştık ve biraz sohbet ettik. Yaşı gereği kabuk değiştiriyor. Artık sorgulamaya başlamış. Arkadaşlarını, çevresini, olanı biteni sorgulamaya başlamış. Yine biraz "nasihat" çektim ve gülüştük. Söze başlarken gırgır olsun diye "bak yavrum ben senin yaşındayken..." diye başlıyorum ve gülüyoruz.

Pazar sabahı her pazar olduğu gibi geç kalkıp kahvaltımızı yaptık ve köpekleri çıkarmak için bahçeye çıktım. Hmmm, üst kattakiler sahura kalmkmış ve yemekten sonra balkonda oturmuşlar. Yaklaşık yarım paket sigara içmişler (yerler izmarit dolu), Yemeğin peşinden antep fıstığı yemişler (kabuklarını aşağıya atmışlar), büyük bir ihtimalle küçük çocukları var ve o da kalkmış olacak ki, oyalamak için eline köpük vermişler. Çocukcağız da onları didik didik edip aşağıya atmış. (atar tabi aile de herkes her şeyi aşağıya atıyor.) Bir arada burunlarını, ağızlarını silmişler. (kağıt mendiller de aşağıya atılmış)

Bu analizden sonra Bahçeyi süpürüp, çayımı içiyordum ki oğlum kalktı ve kahvaltısını yaptı. Cumhuriyet bayramını kutladım, o'da benim bayramımı kutladı. Biz yürüyüşe çıkmak için hazırlanırken, oğlum da gitmek için hazırlanıyordu. Halen ayağı sargılı ama geçmek üzere. Yine kucaklaşıp, öpüştük ve yürüyüşe çıktık. Bir kaç aboneme uğrayıp sohbet ettik. Gazetelere baktım, gerekli "Cumhuriyet bayramı açıklamaları" yapılmış. Gerekli ve gereksiz şahıslar mesajlarını iletmişler... Bir de o mesajların arkasında dursalar daha iyi olacak...

Yürüyüş yaparken bir kuaför abonem'in açık olduğunu görüp girdik içeri. Çay içiyorlardı, biz de "maydonoz" olduk. Hazır kimse yokken makyaj uzamanı Yeliz arkadaş'a manikür yaptırdım. Vallahi Yeliz hanım süperdi. Şımarmasın diye kendisine söylemedim. Benim at nalı gibi parmaklarımı bir damla bile kanatmadan pırıl pırıl yaptı. Eş'e dost'a tavsiye ediyorum. İşini çok severek yapıyor ve çok titiz çalışıyor... (yine reklam oldu) Patron'u Şahin de kıymetini bilsin hani. Gerçi O da Ortadoğu ve Balkanların en iyi kuaförü olduğunu söylüyor ama ne yazık ki dazlak olduğum için o'na saçlarımı yaptırıp puan veremiyorum...

Yürüyüşümüzü tamamlayıp eve geldik ve biraz yere uzanıp dinlendim. Akşam üzeri yemek yapma sırası bana verildi ve kolları sıvayıp yine nefis bir sac kavurma yaptım. Hafta da bir öğün fırsat bulup, beyaz, kırmızı, yeşil veya siyah et yiyoruz işte. (yeşil ve siyah'ı yemek daha kısmet olmadı) Tabi benim yaptığım yemeği yiyenler sofradan parmaksız olarak kalkıyorlar. Bu üzücü oluyor.
Gece rüzgarlı bir hava da dışarıda oturdum ve uyku saatim gelince yattım.

Değerli e-günlüğüm; Bu sabah, üzücü bir olay oldu. Tam kahvaltımı yapıyordum ki, mutfakta, bayan arkadaşımın üzerine kaynar su döküldü. (nasıl döküldü diye soranı vururum) Bu gibi olaylarda çok fazla soğukkanlıyımdır. Yanımda ki kişi ölse o'nu hayata döndürmek için dört saatim olduğunu düşünür ve hiç panik yapmam. Panik yapanların ve duygusal davrananların, çevrelerinde ki kişilere böyle durumlarda faydalarından çok zararları olduğunu bilirim... Sanırım bu günler de arkadaşımın vücudunun direnci azaldı. Hemen kaynar su dökülen yerlerine buz koydum ve yatağa yatırdım. Bazı yerlerinin derileri soyulmuştu ve bir hemşireden pansuman için yardım istedim. Gerekli malzemeleri eczaneden alıp, pansumanını tamamladık. Şimdi iyi. En azından konuşabiliyor. Kendisini bir süre izleyerek bakıma alacağım. (ben de kendimi ne sanıyorsam?) Ev kazaları çok tehlikelidir ve daha kötüsü olabilirdi... Geçmiş olsun.

Sabah işe geldim ve hemen telefonları cep telefonuma yönlendirdim. Büyük bir ihtimalle yalnız çalışacaktım. Oğlumu aradım gelip telefonlara bakmasını rica ettim. Sağolsun geldi ve yardım etti. Sonra arkadaşımın kızını çağırdım ve annesinin yanında durmasını söyledim. Bütün organizasyon başarı ile tamamlanmıştı. Hayat devam ediyor du. Ateş düştüğü yeri yakıyor ama kimsenin umrunda olmuyordu. Sistem bizi köreltmiş, her yönden çaresiz bırakmıştı. (boşver şimdi bunları) Geçinmek için durmadan çalışmak zorunda idim. Hastalanma lüksüm bile yok...

Öğlene doğru kamyon geldi. Siparişlerim var dı ve boşalttık. Yemeğimi yedikten sonra servislere devam ettim. Oğlum başarı ile görevini ifa ediyordu.

Akşam üzeri yemeğimi yedikten sonra bir kaç servis daha çıktı. Onları da halledip iş yerine döndüm. (iyi ki işler zayıf, her işte bir "hayır" vardır.) Yazmak için ancak zaman bulabildim ve bu yüzden seni göndermek için geç kaldım e-günlüğüm... Birazdan iş yerini kapatıp, eve gidip arkadaşımın pansumanını yapacağım. Yarın yine yazışırız umarım. (yalnız kalırsam yazışamayabiliriz.) Şimdilik hoşçakal...

Biliyor musun: Dünya Sağlık Örgüt'ü verilerine göre tüm yaralanmaların yüzde 54’ünü ev kazaları oluşturuyor muş...
Çirkin söz: ''Kadınların hepsi maymun gibidir. Yeni bir dala tutunmadan eskisini bırakmazlar..." Görevimiz Tehlike 2 filminden...
Güzel söz: "Başkalarından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır..." Hint Atasözü

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..