Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük ekonomiyi canlandırıyor, hasta bakıyor...

Ben olsam o reklamlara çıkıp, kariyerimi ve tahsil hayatımı, öğrenimi mi riske atmazdım.
Ney miş: Ekonomi canlanacak mış... Bir çiçek alıp birine verecek mişiz, bir oyuncak alıp bir çocuğa verecek mişiz. Böylece oyuncakçı ve çiçekçi eve ekmek götürecek, fırıncı, buğday alacak, (o eve ekmek götürmüyor.), buğday üreticisi kazanacak, ülke kazanacak, ekonomi kazanacak mış... Adama sormazlar mı: Her şey bu kadar basitte, yüz yıllardır neden bir birinizi yersiniz, neden dünya da milyonlarca aç insan ve çocuk var? Neden ekonomiler bir türlü düzelmez?...

Ben size anlatayım: Çiçekçi ve oyuncakçı dükkanlarını kapatsınlar. Çünkü sattıkları ürünler temel ihtiyaç maddesi değil. İkisi de gidip bir fırında iş bulsunlar, çalışsınlar ve kazandıkları para ile evlerine ekmek götürsünler. Hem de ekmekler fırıncıdan bedava. Bu daha kolay değil mi? Böylece ayrıca dükkan tutup, kira, elektrik, su, telefon gibi giderleri de olmaz. Ben yardımcı olurum onlara. Tanıdığım eleman arayan fırın sahipleri var...
Bu arada unutmadan. Reklamda gösterilen çiçekçi kayıt dışı çalışıyor ve vergi kaçırıyor, oyuncakçı da oyuncak alanlara fiş veya fatura vermiyor. Hani haber vereyim dedim... Gerçi sizler ekonomi profösörlerisiniz daha iyi bilirsiniz ama, ben görevimi yapayım...

Ne çiçeği, ne oyuncağı, benim nefes alacak halim yok. Yük katırı, yarış atı, eşek gibi değerli hayvanlara taş çıkartırcasına her gün eve sadece ekmek ve bir tas götürebilmek için çalışıyorum. Başka da hiç bir şey istemiyorum. Siz ekonomi de desteklemediğiniz küçük esnaf ile reklam yapıp, desteklediğiniz otomotiv ve inşaat sektörü ile alem yaparsınız. Bu çark böyle döner. Çiçek ve oyuncakla olur mu hiç? Neden herkes bir birine araba alıp vermiyor, neden bir birimize daire alıp vermiyoruz, neden cep telefonu, plazma tv, play station alıp vermiyoruz? Hem O zaman ekonomi daha çabuk canlanmaz mı? Bütün çifçinin fındığı, zeytini elinde kaldı. Onları kim alacak? Anca gidersiniz. Siz gidip açılın biraz. Arap şeylerine, yabanci sernayeye açılın. Bir kurcalayın bakalım, belki satmadık bir şeyler kalmıştır. Örneğin Anıt Kabir'i falan özelleştirebilirsiniz. Değil mi? Anayasa Mahkemesini, Askeriyeyi falan özelleştirin, iyi para yapar... Hrrrrrrrrrrr Katliam sanıklarına bile maaş bağla, ondan sonra bana "çiçek al, oyuncak al, ekonomi kazansın" diye akıl ver... Yürüüü anca açılırsınız... (Sivas katliamı davasında yıllardır bulunamayan firari sanık eski Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak’ın Fransa’da olduğu ortaya çıktı. Erçakmak’ın, 1998 yılına kadar SSK’dan emekli aylığı aldığı da iddia edildi. ntvmsnbc.com)

Merhaba e-günlüğüm; Dün akşam bitkin bir vaziyete eve gittim. Artık bizim de evimiz de hastamız var. Hemen pansumanını yapıp, Boss'un yemeğini verdim ve çıkardım. Sonra "bir ayağım içeride, bir ayağım dışarıda" oyunu oynadım. Arkadaşıma bir ara "raşe" geldi. "Raşe" eskilerin değimi ile tireme şeklinde ki üşüme. Tedavisi biz de hazır. Termofon'a sıcak su koyup, karın kısmına yerleştiriyorsun, ayakların altına tentidüyot sürüp, sıcak (ütü ile ısıtılmış) çorap giydiriyorsun. Peşinden de ateş gelir. Vücut sistemimizin doğal savunmasıdır. Paniğe gerek yoktur. Tıp bilimi antibiyotik, ağrı kesici ve vitamin hapları verir. Bu konularda acizdir. Bir de parası çıksın diye bütün cihazlara sokarlar. Neyse beklediğim gibi ateş de geldi. Hazırlanmıştım. Alnına ve el, ayak bileklerine sirke ile masaj yapıp, biberli sıcak limon suyu verdim. Bunun peşinden de terleme olacağı için havlularıda hazırlamıştım. Bir saat sonra ateş düştü ve normale döndü. İyice terlemişti. Kuruladık ve "artık uyuma vakti, bundan sonrasını vücut uyurken tedavi edecek" dedim. Bu işleri yaparken ara sıra bahçeye çıkıp Boss'u kontrol ediyor, sigara içiyor, sıvı alıyordum. Her şey normale döndüğünde arkadaşımı uyuttum ve biraz bahçede oturduktan sonra ben de yattım.

Sabah normalden yarım saat erken kalktım. Gece pek uyudum denemez. Yirmi dört saat çalışan acil ambulans servisi gibi tek gözüm açık yattım. Ne olmaz ne olmaz. İş yerine de normalden erken geldim. Gün'ün planını ve bütün organizasyonu kafamda yapmam gerekiyor du. Yerleri süpürüp, paspas'ı yaptım, sakin kafa ile her şeyi ayarladım ve işe başladım. Bir kaç servisten sonra eve gidip arkadaşımın pansumanını yaptım. Ardından yine işyerine geldim ve kurumsal servislerime çıktım. Öğle üzeri kurumsal servislerimi tamamladım ve öğle yemeğimi yedim.

Bu gün yanımda kzı arkadaşım var. (arkadaşımın kızı) Bana yardıma geldi. Sağolsun.telefonlara bakması bile yeter. Oğlum da gelecekti ama "sen git kız arkadaşlarınla buluş" dedim. Ne işi var gençlerin yanımda. Gitsinler gençliklerini yaşasınlar. Nasılsa bir gün benden beter çalışıp didinecekler. Hiç olmazsa gözleri "şunu yapamadım, bunu yapamadım" diye arkada kalmasın. Keyfini sürsünler sorumsuzluğun, kuralsızlığın... Ülkelerinde ki sistemden nefret etmeleri için daha erken. Nasılsa, Senelerce okuyup, didinip, diploma alıp, işsiz kalınca gerçekleri öğrenecekler...

Güzel bir gün. Hava da toprak kokusu var. Ara ara, ağır ağır ve çisi çisi yağmur yapıyor. Sessizlik hakim. İki arkadaş yollarda top oynuyor. Arkadaşların ismi "in" ve "cin" Sanki insanların büyük bir kısmı, kene'den, domuz gribinden öldü ve hükümet tarafından panik olmasın diye bu ölümler gizleniyor muş gibi... (ufff varsayıma bak, film senaryosu bile olabilir.) Zaten bu domuz gribi olayı ABD tarafından seneler önce "Görevimiz Tehlike2" adlı film vasıtası ile dünya kamuoyu'na duyrulmuş. Yani adamlar bütün laboratuvar araştırmalarını bir film aracılığı ile haber vermişler çok önceden... (geçen akşam tesadüfen tv'de seyrettim. Bakayım herkesin akın akın gittiği film neymiş dedim. Hiç miş... Bir sürü film hatası buldum)

Değerli e-günlüğüm; Bu arada haberlere baktım. Yine sağ gösterip, sol vurmuşuz. Kürtlere açılıyoruz diye teröristlere açılırken, aniden Ermenistan'a açılım düzenlemişiz. Hatta yol haritasını bile çizmişiz. Demeçler bile başlamış. Her hal de hafta sonu gece yarısı yatakta planlanan bir proje.... Bana neden haber vermediler anlamadım. Ben onları bir açarım ki, nasıl açıldıklarının bile farkına varamazlar... Bu konularda çok tecrübeliyimdir. Nereye açılım yapılacaksa, bir çırpıda açıveririm...

Akşam'a kadar hemen hiç telefon çalmadı. İnsanlar bir birlerine "neler oluyor?" diye soruyor. Hiç bir şey olmuyor. Bayramdan sonrayı bekleyin...

Yemeğimi ve tatlımı yedim. Kız arkadaşım da, oğlum gibi görevini başarı ile ifa efiyor. Akılları iki karış hava da ama benden korkularına pür dikkat çalışıyorlar... Kolay değil tabi. Yanımda internete girmek, cep telefonu ile konuşmak, i-pod dinlemek yasak. Varsa yoksa kendini iş saatlerinde işe vereceksin...

Şimdi gidiyorum e-günlüğüm. Yine seni geç saatlere kadar alıkoydum, kusura bakma ama idare edeceksin. Giderken dikkatli ol, sağına soluna bakma, kimse ile konuşma, "gel sana şeker vereceim" diyenlere kulak asma. Doğru editör abi'nin (veya abla'nın) yanına git. Yarın yine yazışırız. Hoşçakal

Biliyor musun: Polonya'lılar Bal'ı, bir güzellik ürünü olarak cildi yumuşatmak ve parlatmak için kullanırlar mış... (doğru yapıyorlar.)
Çirkin söz: ''Gece, kadınlarla, yıldızları güzel gösterir..." Lord Byron
Güzel söz: "Malını veren az vermiş sayılır. İnsanın kendisini vermesi gerekir..." Halil Cibran

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..