Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

e-günlük su içmez, sıvı içer

İlginç bir yazı okudum. Aslında ilginç değil, herkes okumuştur. Su satışlarını artırmak için su hakkında bilgiler yayınlanıp duruyor. Hatta diyetisyenler de bu yayınları destekliyorlar. Yazı şöyle: "altı hafta boyunca günde bir buçuk litre su içerseniz, altıncı hafta sonunda vücudun bütün suyu yenileniyor muş...

Merhaba e-günlüğüm; ben hiç su içmem. Yani sek olarak içmem. İçtiklerim "su" niteliği taşımıyor. Bol bol çay içerim, akşamları da alkollü bir şeyler içerim. Kesinlikle günde bir buçuk litreden fazla çay içiyorum. Yani vücudumun çay'ı altı hafta da bir yenileniyor. Akşamları da rakı yerine bira içsem, kesin her akşam 1, 5 litreden fazla içerim. O zaman da demek ki altı hafta sonra vücudumda ki bira, yerini tamamen yenilenmiş bir biraya bırakacak. Güzel! Bu formülden yola çıkarak bu günden itibaren altı hafta boyunca "kan" içeceğim. Evet kesinlikle günde bir buçuk litre. Demek vampirler bu formülü yıllar önce keşfetmiş olacak ki, bir türlü ölmüyorlar...

Almanya’da, aşırı hız nedeniyle trafik cezası yiyen Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti Ulaştırma Bakanı Oliver Wittke, görevinden istifa etti. Oliver Wittke, yaptığı yazılı açıklamada, ceza nedeniyle ulaştırma bakanı olarak gerekli olan örnek kişi rolüne sadık kalamayacağını belirterek, eyalet başbakanı Jürgen Rüttgers’e istifasını sunduğunu ve istifasının kabul edildiğini bildirdi. (ntvmsnbc) Bu olayın bizim açımızdan iki yorumu olabilir. Birincisi:
Davranış biçimi (istifa ve açıklama) tam olara bizim yapımıza ve geleneklerimize uygun. Kesinlikle Almanlar belli bir zaman içersinde bu şahsiyetli, haysiyetli ve gururlu davranış biçimini Türklerden öğrenmiş ve almışlar. İkincisi: Ulaştırma bakanına trafik cezası? Hangi kanına susamış, çılgın ulaştırma bakanına ceza kesecek şaşarım. Burası çok yanlış. Devletin koskoca ulaştırma bakanına ceza kesilir mi? Böyle bir şey biz de olsa ki olmaz. O ceza kesen memurun vay haline... Artık son yıllarını Çemişkezek'de mi geçirir, Silopi'de tarlalarda öküz arabalarına ceza keserek mi geçirir bilinmez.

Dün blog okuma günümdü. Bir sürü blog okudum ve krizin etkisinin bloglara da değişik versiyonları ile yansıdığını gördüm. Genellikle gönül krizi hakim. Kırgınlık, yalnızlık, sitem, öfke, belirsizlik gibi temalar yatıyor satır aralarında. Fakat çok büyük bir çok renklilik hakim. Hepsi kendine münhasır bir özellik içeriyor. (nereden çıktı bu arapça kelime yahu?) Bazılarını okurken içim karardı, bazıları hüzünlendirdi, bazıları ise kızdırdı. İyi oldu aslında bu duyguları uzun zamandır bastırıyordum, tekrar hissetmeme sebep oldu. En azından kendimi "star" gibi hissetmemden iyidir...

Değerli e-günlüğüm; bana ceza kesen yok nasılsa. Bahçede oturup votka portakala devam. Oğlum uğradı ve biraz onunla sohbet ettik. Hanımlar ve hanımlara nasıl davranılması gerektiği konusunu konuştuk. Bir bayan arkadaşı var ve ona çok değer veriyor. Bu duygu onun bazan bocalamasına sebep oluyor ve bunu ortadan kaldırmak için fikir alış verişinde bulunduk. Kerata, gün geçtikçe huyları bana benziyor... Karşısındakine değer veriyor ve ona saygı duyuyor. Güzel. Başlangıç için yeterli...

Dün akşam yağmur tekrar başladı ve sabah kalktığımda "Yine yağmur var İstanbul'da" (böyle bir şarkı var mıydı?) ve "yağmurlu bir gündü/ tıpkı bu gün gibi/ kaybetmiştim seni/ karıştı göz yaşım/ karıştı yağmuraaa" şarkılarını mırıldanarak işe geldim. Gerçi kaybettiğim kimse yoktu ve yağmura karışan göz yaşlarımda yok. Beni kaybedenler için bu şarkıyı söyleme zamanı olabilir... Öğlene doğru nasıl hızlandı öyle. Yine delik ayakkabılarım, delik kazağım, delik montum su geçirdi ve her yerim şelale oldu. Arabaya havlu koydum sürekli kurulanıp durdum. Böyle iyi oluyor. Banyo yapmama gerek kalmıyor. Dolayısı ile su ve elektrik tasarrufu yapmış oluyorum. Barajlarımızında %50 si dolmuş. Hıh zahmet olmuş...

Bu aralar yazmasamda ara sıra valide'yi ziyarete gidiyorum. Durumu iyi. Havalardan etkilenip bazan halsizleşiyor. Onun dışında hel ve gidişat "pekiyi". Akçakoca'dan bana fındıklı tahin helvası getirmiş. Fırından sıcak simit alıp arasına doldurup yiyorum. Artık buralarda piyasada ki en iyi tahin helvayı bile yiyemiyorum. Plastik ve katkı maddesi kokuyor. Helvanın tadı yok. ("kadının adı yok" gibi oldu) Bu tahin helvaları doğal. Katkısız ve helvanın tadı var.

Öğle yemeğini yedikten (zeytinyağlı yaprak ve lahana dolma, peşinden ev yoğurdu, simit içi fındıklı tahin) sonra sabah yetiştiremediğim kurumsal abonelerime gidip servislerimi tamamladım. Sonra iş yerine gelip yine soyundum ve kurulandım. Öğleden sonra bir ara güneş açar gibi oldu. Açtı ve bir süre sonra yerini bulutlu bir havaya bıraktı.

Evet e-günlüğüm; sende bir şeyler ye istersen. Ben akşam yemeğimi de yedim sağol. Bu gün ne kaza gördüm ne de kavga. Yağmurla süslenen güzel ve sakin bir gün oldu. Yok günün kendisi sakindi. İşler hareketli gidiyor. Aslında pek hareketli değil ama tek başıma çalıştığım için bana hareketli geliyor...

Gitme zamanı geldi. Hüzünlenme e-günlüğüm, nasılsa yarın yine yazışacağız. Anladım "sevgililer günü" olayı. Takma kafana sen de bulursun bir tane. Olmazsa bir günlüğüne sana sevgili siparişi veririz. Ben de var da ne oluyor sanki... Hadi derin mevzular bunlar. Hoşçakal.

Biliyor musun: Nebraska'da Waterloo kentinde berberlerin 07:00, 19:00 saatleri arası soğan yemeleri yasak mış...
Çirkin söz: "Ben şimdiye kadar karşılaştığınız en soğukkanlı katilim..." Ted Bundy
Güzel söz: "Bir oyun oynayacaksan, oyunun kurallarını, hisseleri ve bitiş zamanını önceden belirle..." Çin Atasözü

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..