- Kategori
- Yurtiçi Tatil
Ege'nin İncilerinden Didim ve Akbük
Kıyılara sığamıyoruz, dağlara çıkıyoruz...
Her gidişimde olduğu gibi, bu kez de, Sezen Aksu'nun ifadesiyle " kalbim Ege 'de kaldı "...
Her bayram tatilinde "kaçanlar" dan değiliz ama bu bayramı biz de "tatil" amaçlı geçirdik. Kurban bayramı tatilini; iki gün Didim Tuntaş otelde, iki gün de, büyük kızımızın yaşadığı Aliağa'da geçirmeyi planlayarak yola koyulduk. Her şey dahil , üç kişi iki gün için 420 lira , oldukça uygun geldi bize. İlk gün Türk gecesi yapıldı, folklor ve dansöz gösterisi izlenmeye değerdi. Dansözün Rus mu Türk mü olduğu konusunda kızımla iddiamı kaybettim. Kızım figürlerinin "yerli" olmadığını gözlemlemiş dansözün , gerçekten Rus'muş...İkinci gün "o ses Türkiye" yarışmasına katılmış ama elemeyi geçememiş bir bayan solist ve eşi vardı. Geneli İngiliz turistlerden oluşan müşterilerden bazılarının kulaklarını tıkadıklarını gördüğümde , üzüldüm doğrusu. Hareketli ezgilerde ise en az bizim kadar maharetli göbek şovları vardı ,İngiliz'lerin...
Didim'in denizi çocuklar ve benim gibi ancak boy hizasında yüzebilenler için ideal. O kadar sığ ki, yürüyüş yolu olarak da kullanabilirsiniz denizi. Zaten denizle çok fazla ilgim olmadığı için ben girmedim, hava da serindi çünkü. Eşim şöyle bir daldı , kızım içinde yürümeyi tercih etti. Akşam deniz kenarındaki gazino-bar bölümünde otururken eşime "burnuma lağım kokusu geliyor" dediğimde " Bir şeyi de duymayıversen olmaz mı, esintiyle karşı kıyıdan geliyordur" cevabı karşısında, arada bir gelen bu nahoş kokuyu "duymamaya" çalıştım ben de...
Didim'in kıyı boyunca uzanan çarşısını dolaştık. Tüm esnafın doğulu, güneydoğulu (garsonların da) olduğunu gözlemledik.Eşim Adıyaman'da çalıştığı için Adıyaman'lı bir satıcı ile sohbete koyuldu.Ondan edindiğimiz bilgiye göre esnafın doğu ve güneydoğu'lu olmasının sebebi Gap projesi ile ilgiliymiş. Turgut Özal , su altında kalan yerleşim yerlerinde oturanları Didim'e göndermiş. Onlar da, turizm sektöründe konuşlanmışlar...
Didim'den , kırkbeş dakikalık bir uzaklıkta olan Akbük'e hayran kaldık. Denize doğru uzanan incecik yarımadaları ,uzun sahil bandı ve yeşilliği ile harika bir beldemiz. Sitelerdeki evlerde oturanların "kalburüstü" kesimden oldukları hemen anlaşılıyordu. Kıyı bölümünde olanlar, çok fazla ağaç kıyımı yapmamışlar fakat kıyıya paralel uzanan tepelere, dağ yamaçlarına baktığınızda içinizin cız etmemesi olanaksız. Zira resmen tıraşlanmış güzelim makiler, ağaçlar ; birbirine benzeyen beyaz az katlı ama sevimsiz villalar kondurulmuş yanyana, üst üste... Belki topu topu on beş gün oturacak veya hiç oturmayacak pek çoğu. Yazık gerçekten yazık, o güzelim doğaya... Akbük yolundaki Akköy'den de bir cümle ile bahsetmek istiyorum. O kadar doğal , o kadar sıcak bir görüntüsü vardı ki, iyi ki dedim içimden, iyi ki olduğu gibi kalmış. Tam bir Ege kıyı köyü...
Bafa gölü'ne de gittik. Orada balık yenilen iki tesis vardı sadece. Yapılaşmanın olmaması sevindirdi bizi.Balık fiatları ise, bizler gibi orta sınıf için üst çizgideydi... Fotoğraf çekinip ayrıldık oradan da. Didim'deki Apollon tapınağını gezmek istedik ama yorgun ve akşam olmak üzere bahaneleri ile yan çizdik:) O arada da eşim, bir okul gezisi anısını anlatıp güldürdü bizi... Öğrencilerle bu tapınağa geldikleri zaman yine böyle bir akşam üzeri imiş. Pala bıyıklı bir anadolu insanı olan bekçiye tapınağı gezmek istediklerini söylediklerinde "Ya ne yapacasınız, işte üç beş tane taş, gezip de ne olacak" cevabı karşısında ne diyeceklerini bilememişler... Adamlar bu taşları görmek için dünyanın bir ucundan geliyorlar. Onlara bakıp çeşitli çıkarımlarda bulunuyorlar ama biz bile arabadan inip gezmeye üşendiğimize göre o garibimi de ayıplamamak gerekiyor. Ama daha geniş bir zamanda gitmemiz mümkün olursa, gezeceğiz Apollon'u... Efsaneye göre , Medius'un güzelliğini kıskanan Apollon onu çok çirkin ve baktığını adeta ışınlayarak öldüren bir yaratığa çevirmiş... Ulusal kanalda izlediğim belgeselden edindim bu bilgiyi. Bafa gölü için de; ayın en güzel göründüğü yer olduğunu bunun sebebinin de bir efsane ile ilgili olduğunu öğrendim.Efsaneye göre,Bafa Gölü'nde, Ay tanrıçası bir çobana aşık olmuş Zeus kurallarına göre tanrıça bir ölümlü ile birlikte olamazmış. Ay tanrıçası da Zeus'a yalvarmış sevgilisinin de kendisi gibi ölümsüz olması için. Zeus'da bu isteği kabul etmiş. Bu yüzden ay , Bafa gölünde bir başka ışıldarmış...
Aliağa'ya ulaştığımız günün sabahında eşim ateşlendi kendini bilmeden yattı tüm gün. Bir gün önce de,kızımda mide bulantısı şikayeti vardı. Besin zehirlenmesi üzerinde durduk önce ama bende bir şey yoktu. Sonradan internetten de okuduğuma göre, Didim ve Akbük'de denize foseptik sızıntısı olma ihtimali söz konusuymuş...Hatta arıtmadan yayılan pis kokudan da söz edilmiş :) Neyseki afe..n vermi...n gibi soğuk algınlığı ilaçları faydalı oldu.
Çocuklar bizi İzmir Yakaköy'de, Çiçekliköy denilen bir mesire yerine götürdüler kahvaltıya. Kalabalıktan arabalar zor geçiyordu. Sanırım, burası İzmir' in en güzel yerlerinden birisi. Ağaçlar arasında sayamadığım kadar çok gözleme,kahvaltı, mangal keyfinin yaşandığı yerler, bu sanımı doğruluyordu... Çocuklar için oyun alanları, ağaçlıklı,çimenli bahçesi ile nefes alınabilecek bir ortamda; torunlarımızla son tatil günümüzü de geçirmiş olduk...
Kızıma, " Burası Aliağa'ya uzak, daha yakında bu tarzda, gidebileceğiniz yer yok mu" dediğimde , "İzmir'e gelmişken alış verişimizi yapıyoruz, yakın yer olarak da, Foça'ya gidiyoruz" dedi . Daha önceki gidişlerimizden, belleğimizde ve gönlümüzde yer eden İzmir'in güzel kıyılarından Foça'ya bu sefer zaman kalmadı. Bir dahaki Ege gezimizde, oradaki sahil bandındaki yerlerin birinde çay içmeyi hayal ederek ve de " kalbimiz Ege'de kalarak " yola koyulduk...