Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '07

 
Kategori
Siyaset
 

Egemenlik kiminmiş?

Egemenlik kiminmiş?
 

Seçimlere çok az bir zaman kaldı ama nerdeyse herkesin ilgilendiği yegane şey;
Hangi parti kaç milletvekili çıkaracak?
Kim kiminle ittifak yapacak?
Hangileri baraja takılacak, hangi ünlüler hangi partiden aday?...

Öbek öbek uzmanlar, yorumcular siyaset bilimciler, siyasetin duayenleri denilenler televizyonlarda toplama-çıkarma yapmakla meşgul.

Hiç kimse partilerin hangi programla ve ne tür iddialarla seçimlere katıldığından, hangi temel sorunlara ne tür çözümler önerdiklerinden, vb. söz etmiyor.
Neden? Siyasi partilerin öyle sorunlarla ilgileri yok da ondan... Öyleyse bu siyasi partiler, seçimler neye yarıyor? Besbelli ki, katılım yanılsaması yaratarak seyirciyi oyalamaya yarıyor... Elbette bal tutanın parmağını yalaması da işin doğası gereğidir.

Türkiye'de tam 62 yıldır bir demokrasi oyunu oynanıyor. Siyasi partiler ve seçimler demokrasinin vazgeçilmezleri olarak sunuluyor. Bu kısa yazıda şu sefil demokrasi oyunu ve oyunun figüranları siyasi partiler, seçimler ve seçimler sonucu kurulan hükümetlere dair, aklım erdiğince bazı tespitler yapacağım ama önce î demokrasi ve egemenlikle igili kısa bir hatırlatma yapmak gerekiyor.

Zira şu yere göge sığdırılmayan demokrasi ve doğal olarak EGEMENLİK konusunda kafalar karışık ve bu kafa karışıklığı birilerinin işine yarıyor...

Yapılan bütün anayasalarda da egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir deniyor. Anayasalarda öyle yazılsa da, anayasalar hiçbir zaman egemenliğin sahibi olduğu söylenen millet tarafından yapılmadı. Ya da milletten ne anlaşılması gerektiği konusunda bir açıklık yoktu...

Anayasaların ortak özelliği, halk iradesine karşı olan, halk iradesini sınırlama amacı taşıyan askeri cuntalar tarafından yapılmış olmasıdır. Dolayısıyla, daha baştan kavramsal bir çelişki söz konusudur. Zira, önemli olan bir yasanın veya anayasanın ne tür hükümleri içerdiğinden çok, kimler tarafından nasıl yapıldığı veya arkasında hangi gücün veya güçlerin bulunduğudur...

Bir durumu veya hakkı tanımlamakla iş bitmiyor.Bence hukuk ve siyaset geleneğinde, önce bir durumu tanımlamak veya hakkı tanımak, hemen arkasından da geri almak, değilse içini boşaltmak yaygın bir durumdur. Bu yüzden, gerçek yaşamdaki duruma bakmaları gerekir.

Aslında aradan geçen 86 yılda egemenlik hiçbir zaman halka ait olmadı. Halk egemenliğin yakınına bile uğramadı, uğratılmadı. Halk egemenliğine sadece üç yerde rastlanabilir; kitap raflarındaki anayasa metinlerinde, Meclis genel kurul salonu kürsüsünün arkasındaki duvarda ve misyonları halkı aldatmak olan siyasetçilerin ve yüksek devlet erkânının ağzında...

Bunun dışında egemenlik milletindir söylemi tam bir safsatadan ibarettir ve yağma düzenini meşrulaştırmak içindir...

Bizde ekseri gözden kaçan önemli bir şey daha var: demokrasinin araçları ve mekanizmaları olması gereken kurumsal yapılar ve işleyiş, demokrasinin değil, demokrasiyi engellemenin, halk iradesinin tecillisinin değil onun önünü kesmenin araçları ve makanizmalarıdır.

Netice itibariyle ikiyüzlülüğü sevmeyen biri, anayasalarda yazılanı şöyle okumayı yeğleyecektir: Egemenlik sayısız kayıt ve şarta tabi olarak egemenlere aittir... Öyleyse siyasi partiler, genel seçimler, seçimle oluşan hükümetler ne için? Besbelli ki, balkondaki seyirciyi oyalamak için...

Ben bu durumu, uykudan uyananların rüyalarındaki kabusları, gerçek hayatta da yaşamaya mecbur bırakılmaları olarak görüyorum.İşte bu yüzdendir ki ben hiç rahatlayamayacağım.Ya siz?

 
Toplam blog
: 351
: 3216
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Emekli olmaya çalışan bir sanatçı,yazmaktan büyük keyif alıyorum. Kocaeli Gölcük' de oturuyorum e..