Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Ekolojik olaylar

EKOLOJİK OLAYLAR

Sedef Adası Sendromu: İşlerin doğal akışına bir yerden müdahale ettin mi hiç beklemediğin sonuçlar çıkar ve bozduğun dengeyi bir türlü geri getiremezsin, işte bir örnek; İstanbul’daki Sedef Adası diye bir yer vardır ve burası bir martı yuvasıdır. Martılar burada yumurtlar ve neredeyse adanın tek sahibi gibi davranırlar. Bu da orada oturan insanları rahatsız etmekte olup bir dönemde ada sakinleri martıları azaltmak için, onların bıraktığı yumurtaları yiyecek tilkiler getirip adaya saldılar. Gerçekten de tilkiler sayesinde martıların sayısında büyük bir azalma oldu. Ama bu sefer de yılanları yiyen martılar azalınca, adayı yılanlar bastı. Evlerden yılan çıkmaya başladı. Korkuya düşen ada sakinleri bu sefer de, martı sayısını tekrar arttırmak için, elde tüfek tilki avına çıktı. Adaya yerleşen ve çoğalan tilkileri yok etmek için gece gündüz av düzenlediler [1].

Büyüklerimizin deyimiyle oksijen çarpması denilen olayın aslı şöyledir; Ağaçların bol olduğu ortamlarda doğal olarak fotosentez miktarı da çok olacağından havadaki oksijen miktarı da şehir ortamına göre daha yoğun olacaktır. Bu nedenle piknik dönüşlerinde sıkça rastlanan hafif baş ağrıları, oksijen konsantrasyonlarının değişikliğinden ve normale göre daha fazla oksijen tüketiminden meydana gelmektedir [2].

Kemiricilerin en büyüklerinden olan kunduz, insan dışında çevresini gereksinimlerine uygun biçimde düzenleyen tek memelidir. Suyu istedikleri düzeye yükseltmek için, akarsularda taş ve dallarla barajlar kurarlar.

Bir Soru: Denizde yaşayan hayvanların en büyüğü balinadır. Bir balina ortalama on beş ton ağırlığındadır. Karada yaşayan hayvanların en büyüğü ise fildir, ortalama ağırlığı da beş ton kadardır. En büyük hayvan niçin karada değil de, denizde yaşamaktadır ?

Cevap: Balina filden üç kat daha ağırdır. Karada yaşamış olsaydı bu ağır vücudu taşımak için bacaklarının, filin bacaklarından üç misli daha kalın olması gerekirdi. Böyle olunca da, bu hantal vücut yapısıyla ne avını yakalayabilir, ne de düşmanlarından kaçabilir. Balinanın denizde yaşıyor olması hareketlerini kolaylaştırdığından avını kolay yakalamasına ve düşmanlarından kaçarak neslini devam ettirmesine imkân sağlamaktadır [3].

Balıkların düşük sıcaklıkta yaşayanları yüksek sıcaklıkta yaşayanlardan daha iridirler (JORDAN KURAMI). Balıklar soğukkanlı hayvanlardır, vücut sıcaklıklarını kontrol edemezler ve ısı değişikliklerinden çok etkilenirler. Su sıcaklığı artınca O2 azalır. Kaplıca suları O2‘sizdir ve bu sularda balık yaşamaz. Genelde havada % 21 oksijen, Suda % 36 oksijen bulunur. Balıkların su dışında yaşamama nedenlerinden biride budur. Su kirlenmesinin temel sonucu, su içindeki oksijen miktarının azalması ve bu ortamda yaşamaya alışmış canlıların daha az oksijen içeren ortama uyum sağlamayarak yok olması sonucu bu ortamlarda yeni oluşan organizmaların egemen olmasına “ötrofikasyon” ya da denizlerin ve göllerin ölmesi denilir.

Bir gölde alabalıklar azalıyor ve sazanlar çoğalıyorsa gölün çevre sağlığı bozuluyor demektir [4].

Her canlı neslinin devamında bir tehdit algılamasa üremez, bu kural insanlar için de bitkiler için de geçerlidir. Örneğin, savaş yıllarında ve sonrasında savaştan etkilenen ülkelerde nüfus, hızla artış gösterir. Nesillerinin devamında bir tehdit algılamayan ülkelerde ise, nüfus artışı olmaz, hatta gerileme bile olur. Örnek: Avrupa ülkeleri.

Doğada her ağaç ayrı bir varlıktır ve birbirinin aynı olan iki ağaç bulmak söz konusu değildir. Bir ağacın türüyle ilgili en basit ipucunu yaprakları verir, çünkü hiçbir iki tür, tamamen aynı biçimde yaprağa sahip değildir. Yapraklı ağaçlar, gelişmeleri için gerekli olan sıcaklığın 10oC altına düşmesi nedeniyle yapraklarını dökerler (iğne yapraklılar hariç). Bir sahanın ormanla kaplı olması, o sahanın bol yağış almasının sonucudur. Bol yağışların orman teşekkülüne yol açtığı bir gerçektir. Ağaç vejetasyonunun bulunuşu büyük ölçüde yaz sıcaklığına bağlıdır.

Bir su damlacığı buharlaşıp tekrar yağış olarak yılda 40-42 kez gidip gelir [5]. Ağaçlar kendi ağırlıklarının birkaç misli oranında suyu her yıl buharlaştırır. Yaşlı ağaçların suya olan ihtiyaçları genç ağaçlardan fazladır. Bitkiler bir bakıma emme basma tulumbaya benzerler. Zeminden aldıkları suyu terlemelerle atmosfere verirler. Bir bölgede bitki örtüsü ne kadar sık ise terleme de o oranda fazladır. İğne yapraklı ağaçlar, geniş yapraklı ağaçlardan daha az terleme yapar. Orman ağaçları arasında iğneliler, genellikle daha az, yapraklılar daha çok su sarf eder. Orman ağaçları step bitkilerine nazaran çok daha fazla su sarf ederler.

Bitkiler arasında su, ışık ve besin bakımından bir yarış ortaya çıkabilir. Bu durumda aynı ortamda yaşayan bitkilerden birisi, komşu bitkilerin gelişmesini olumlu veya olumsuz olarak etkileyebilecek bir takım kimyasal maddeler salgılar (=alelopathi etkileşimi). Örneğin ceviz (Juglans nigra) ağaçlarının yakınındaki elma ağaçlarının iyi gelişememesi ceviz yaprağındaki kimyasal bir madde olan Juglan’ın yağmur, suları elma ağacının köklerini öldürmektedir [6]. Allelopatik etki: Bazı bitkilerin salgıladıkları toksik karakterli kimyasal maddeler, komşu bitkilerin büyümesini engeller hatta öldürür. Juglans nigra, Encelia forinosa, Helianthus ridus, Cistus laurifolius gibi bitki türleri toprağa zehirli maddeler veriyor, bunların yanında başka bitki yetişmiyor. Meşe ile Çınar birbirlerinin gölgesinde büyüyemezler.

Sağlıklı bir toprağın, ürünler, hayvanlar ve insanlar için taşıdığı önemi büyüktür Dr. William Albrecht Missouri Ünv. Toprak bilimleri). Bir sava göre: Verimli topraklarda yetiştirilmiş doğal besinler yiyen kişiler, kalp hastalığına, yakalanmazlar. Toprağın sağlık için yaşamsal önem taşıdığı aşikardır. Sağlıklı topraklardan, sağlıklı bitkiler yetişir. Sağlıklı bitkilerden de güçlü ve sağlıklı hayvanlar onlardan da güçlü ve sağlıklı insanlar yetişir.

İklimin periyodik olarak değişmeleri her yıl kuşların göçüne sebep olmaktadır. Besin kaynağının zenginlik derecesi, göç davranışlarını sınırlar. İlkbaharda hayvanlar yükseklere ve daha açık alanlara hareket eder. Bir hayvanın dolanma alanının genişliği, genel olarak o hayvan türünün vücut büyüklüğüne göre değişir. Çoğu hayvanlar yavruları iyi beslensin diye sonbaharda çiftleşip yavrularını otların bol olduğu ilkbaharda doğurur.

Yerkabuğu kalınlığı 60 km. Dünyayı bir karpuzla kıyaslarsak, yerkabuğu karpuzun dış kabuğu kalınlığı kadar bile değil. İçi kıpkırmızı bir ateş yığını. Yerkabuğu sıcaklığı ortalama 14 derece. Uçsuz bucaksız bir geminin üstünde gibiyiz ve bu gemi (Dünya) hep hareket halinde, bazen onun en küçük hareketi (deprem) insanoğluna fenalık getiriyor. Her 30 saniyede dünyanın herhangi bir yerinde deprem oluyor, sismograflar kaydediyor [7]. Dünyada aktif yanardağların toplam sayısı 500 tanedir. Volkanlar dünyanın emniyet sübaplarıdır. Tarih boyunca volkanik faaliyetlerden sonraki yıllarda daha soğuk ve değişken iklim koşulları gelişmiştir (Prof.Dr. Reid Bryson). İnsanoğlunun volkanik faaliyetleri denetleyebilecek bir gücü yoktur.

Yeryüzünde ortalama rüzgâr hızı 3, 5 m/sn’dir. Hızı, saniyede 13 metreyi geçen rüzgarlara fırtına denir. Çok yüksek yerlerde ağaç sınırını tayin eden birinci derecede rüzgârlardır. Esen soğuk rüzgâr da tomurcuklar ölür, ağaçların verimliliği düşer. Rüzgârın şiddeti, toprak seviyesinden yükseldikçe artar. Bir yörede sık sık kuvvetlice rüzgârlar esmeye başlarsa, ağaçlar ve bitkiler de köklerini derine salarak önlem almaya çalışırlar. Bitki türlerine göre polenlerin dağıldığı ilkbahar-sonbahar mevsimlerinde polen alerjisi olan hastaların şikayeti artar. Çiçek tozlarının (polen) taşınması, tohumlarının uzak yerlere götürülmesi, bitkilerin yayılma alanlarını genişletmesi bakımından rüzgarın önemli bir ekolojik etkisi vardır. Soğuk havalarda rüzgârın hızlı esmesi halinde mera hayvanlarının yem gereksinimleri artar, süt verimleri azalır. Dünyanın en iyi otlakları, Yeni Zelanda adalarındadır.

Bugün yaşamakta olan canlı türleri, çevre ve yaşam koşullarına uygun özelliklere sahiptir. Çevre faktörlerine geniş hoşgörüsü olan türler, yeryüzünde nispeten geniş bir yayılma alanına sahiptir.

İnsan yeryüzünde yaşayan canlılar dünyasının bir parçasıdır. Doğanın gerçeklerini değiştirmek elimizde değildir. Doğa bizsiz biz doğasız olamayız. Doğa bize, biz de doğaya gereksinim duyarız. Doğayı ve canlıları iyi tanıyalım, canlıların doğadan isteklerini iyi bilerek gelecek nesillere yaşanabilecek bir dünya bırakmaya çalışalım. Dünya üzerinde özel bir yerimiz olduğunu düşünmeyelim. Yalnızca bizim geleceğimiz değil, dünyayı birlikte paylaştığımız tüm canlıların geleceği de bizim elimizde bulunduğunun sorumluluğunu unutmayalım.

DOĞAYI İYİ OKUMANIZ/AnlamanIz ve Doğayla iç içe YaşamanIz DİLEĞİYLE….

Dr.Nejat ÇELİK

KAYNAKÇA:

[1]- Zülfü Livaneli, 12, Mayıs, 2007, Vatan Gazetesi.

[2]- Cenk Durmuşkâhya, 2006: Bitkisel Hayat, Tübitak Popüler Bilim Kitabı:216, sf:95, 251sf.

[3]- Ali Rıza Çopur, 2004: Yaşanmış Bir Hayatın Romanı, Karaman’ın Sesi Gazetesi Ofset.

[4]- Fikret Berkes & Mine Kışlalıoğlu: Türleri Neden Koruyalım?, Sf:223.

[5]- Prof.Dr.Yalçın Şahin, Ekoloji, Sf:27.

[6]- Prof.Dr. Asım Kadıoğlu, Bitki Fizyolojisi, Sf:369.

[7]- (Çev:Yücel Feyzioğlu), 2000: Tarih Boyunca Dünyayı Sarsan Doğal Felaketler, Sf:9, 142, Pencere Yayınları.

 
Toplam blog
: 7
: 6310
Kayıt tarihi
: 23.08.07
 
 

Orman, toprak, ekoloji, çevre sorunları, peyzaj mimarlığı ve eğitim konularında ilgilenen bir gari..