Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '10

 
Kategori
Kitap
 

El-Va’du’l-Hak (Hak Söz)

Mısırlı yazar Taha Hüseyin’in kaleme aldığı ve dünyada en çok okunan kitaplar arasına giren bu eser, Resulullah ve sonrasında ortaya çıkan karışıklık, Müslümanların çıkar savaşında birbirlerine verdikleri zararları tarihi roman kurgusu içinde anlatıyor. Daha önce birçok kişi tarafından çevrilen bu kitapta bazı kısımlar dinsel sıkıntılar yüzünden atlanmış. Bunun sebebi de Ali ve Muaviye arasında geçen savaşlar ve Ali’nin şehadeti. Bu savaşta Ali’yi haklı gören, haklı bulan, ama haklı görüp haklı bulduğunu ifade edemeyen günümüz insanları ve Emevi yandaşları…

Kitabın yeniden çevrilmesi için gösterilen çaba… Emevi zihniyetinden uzak durdukları belli olan çevirmenler… Kitabın hiçbir bölümünü atlamadan yaptıkları çeviri ile bu düşüncelerini ortaya koyan Yunus Kaldırım ve Erdoğan Albayrak…

Kitap Rağbet Yayınları tarafından Ekim 2009’da basılmış. Abdüsselam Ferşatoğlu tarafından kitabın mantığına uygun bir kapakla 224 sayfa ve 29 bölümden müteşekkil bir eser.

Kitabın arka kapağında “Özgürlük ve kölelik, zenginlik ve fakirlik, güçlülük ve zayıflık, gelip geçici şeylerdi, bu hususların insanları birbirine karşı ayrıcalıklı konuma getirme, efendiler ve köleler var etme gibi bir işlevleri yoktu.” gibi İslam’ın esas amacını belirleyen görüşlere yer verilmekte… İnsan fıtratı gereği kul olmak zorunda… Burada neye kul olacağını tercih ediyor insan. Ya Allah’a kul olacak, ya seçilen bir varlığa kul olacak, ya da kişi nefsine kul olacaktır. Yeryüzüne baktığınız zaman bütün insanlarda bu kulluk tercihlerinden birisini görebilirsiniz. Taha Hüseyin de bu eserinde kimlerin neye, ne kadar kulluk tercihi yaptıklarını belirlemekte…

Prof. Dr. Vecdi Akyüz tarafından bir sunuş yazısıyla başlanıyor esere. Bu sunuşta Taha Hüseyin ve eserin tanıtılması yapıldıktan sonra Müslümanların çektikleri çilelere değiniliyor ve Taha Hüseyin ile eserleri üzerine yapılan çalışmalardan söz ediliyor.

Sunuşu müteakip, Nur Suresi 55. ayetin mealinde; “Allah, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlarda bulunanlara, tıpkı kendilerinden önce gelip geçeni egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına; onları üzerinde görmekten hoşnut olduğu dini, onlar için dini kuvvetle kökleştireceğine ve çektikleri korkulardan, kaygılardan sonra onları mutlaka güvenli bir duruma kavuşturacağına dair söz vermiştir; çünkü bana kulluk eder, benden başkasına tanrısal güçler ve nitelikler yakıştırmazlar. Artık bundan sonra da Hakkı inkâr yolunu seçenler, günaha gömülüp gitmiş olanların ta kendileridir!” diyen Cenab-ı Hakk’ın konuşmasına yer veriliyor ve bu ayet eserin özünü oluşturuyor.

Taha Hüseyin kitabını iki ana bölüm üzerine inşa etmiş; birinci bölüm Resulullah dönemi; bu döneme daha fazla yer verilmekte, ikinci bölüm ise Resulullah sonrası; daha az ama daha çarpıcı gelişmeler… Kitapta ashap olabilme şerefine ulaşabilmiş birçok isimden söz ediliyor. Bunlardan en dikkat çekici olanları Ömer, Ebu Bekir, Osman, Ali, Bilal, Halit Bin Velit, Ammar Bin Yasir, Abdullah Bin Mesut, Sümeyye, Muaviye, Amr Bin İbnül As, Suheyb, … Beni en çok etkileyen Halit Bin Velit, Bilal, Abdullah Bin Mesud, Ammar Bin Yasir, Abdullah Bin Amr. Bunun nedenine gelince, Halit Bin Velid’in tek kişilik ordu olması, Bilal’ın zalimlere karşı sessiz başkaldırısı, Ammar Bin Yasir’in; Resulullah’ın “En büyük cihat zalim bir hükümdara zalimliğini söylemektir.” hadisine yakışan bir Müslüman oluşu, Abdullah Bin Mesud’un Resulullah’ın yaşam tarzı dışında başka bir hayat ve düşünce tarzı bile denememesi, Resulullah’ın ölümünden sonra çok kimsenin yapamadığını Abdullah Bin Amr’ın yapması yani haksız olduğunu düşündüğü babasına bile başkaldırışı…

Resulullah dönemi herkes tarafından çok işlenilen, yeni bir boyutu olmayan olaylar. Yalnız Taha Hüseyin bu dönemi belgesel bir roman havası içinde anlatmakta… Olaylar hiyerarşik sıra takip etmesine karşın, bu tarz özellikle yapılmış olmaktan çok, doğal bir gelişme gibi. Farklı kişilerin bakış açıları doğrultusunda oluşturulan eserde, ezilen ve ezen karşıt güçlerin birbirleri üzerindeki hegemonyası ve inançların birçok değer yargısı ve sermaye piyasasının üzerinde toplumsal yapıyı etkilemesi olarak ön plana çıkıyor. Bunu Ammar Bin Yasir’in ailesini terk ederek Sümeyye ile Hz. Muhammed’i tercih edişi bunun en önemli delili…

Taha Hüseyin Resulullah’ı dönemini anlatırken, Müslüman olanların Resulullah’a kayıtsız şartsız itaatinden ve yaşamlarını buna göre düzenleyerek müşrikler karşısında pervasız konuşmalar yapmakta olduklarından söz etmekte… Resulullah karşısında fikir üretme ve düşüncelerini söylemede saygısızlık yapılabilir endişesiyle son derece dikkatli davranan ashap bakıyorsunuz kendi aralarında o kadar da müsamahakâr değil. Bir anda parlayıp birbirlerini kırabilecek lakaplar takıp, birbirlerini aşağılayıcı ya da küçük gören tavırlara bürünebiliyorlar. Bu duruma gelenleri Resulullah kontrol ediyor; ya azarlıyor, ya tövbe etmesin istiyor ya da hor görülen kişiden özür dileterek sorunu ortadan kaldırıyor.

Taha Hüseyin şunu gösteriyor ki, insan karakter olarak ne ise o; hangi din, hangi ortam ve hangi insanlarla birlikte olursa olsun kişiliği asla değişmiyor. Zaman içerisinde kendine benzer varlıklarla karşılaştığında bu zaafları daha da belirginleşiyor ve kibre dönüşüyor. Oysa Cenab-ı Hakk kibri kesinlikle yasaklıyor. Kibir insanın hem kendine hem karşısındakine verdiği en büyük zarar… Resulullah’ın kontrol ettiği ashap bu tehlikeli duygudan uzak dururken, Resulullah sonrasında kontrol kayboluyor. Bu kibir ve azamet öylesine gözleri bürüyüp gerçekleri görmeyi engelliyor ki, kişi kendi yaptığı yanlışlığın kaynağını oluşturan gerekçeleri başkasına mal ediyor.

Taha Hüseyin, Ammar Bin Yasir için Resulullah’ın bir hadisinden yola çıkarak insanın kibir ve harisliğini anlatıyor. Resulullah; “Vay Sümeyye oğlu! Azgın bir topluluk öldürecek seni!” diyor. Bakıyorsunuz eserin sonunda Ammar Bin Yasir öldürülünce Abdullah Bin Amr babası Amr Bin As ile Muaviye’ye; “Birbirinizi tebrik edebilirsiniz… Ancak unutmayın ki, cehennemde birbirinizin düşmanınızı olacaksınız! Resulullah (sav) ‘Ammar’ı azgın bir topluluk öldürecek, onu öldüren de, ölümüne yol açan da cehennemdedir.’ Buyurmuştur.” deyince Muaviye “Madem böyle düşünüyorsun, burada ne işin var?” diye soruyor. Abdullah Bin Amr da “ Babam beni Resulullah’a şikâyet etmişti. O da hayatta olduğum sürece babama itaat etmemi emretmişti. Bundan dolayı sizinleyim… Savaşmıyorum.” diye cevaplıyor. Esas Çarpıcı olanı Muaviye’nin düşüncesi… Bakın Ammar Bin Yasir’in öldürülmesini Muaviye nasıl yorumluyor: “ Onu biz değil, buraya getiren kimse öldürdü.”

Taha Hüseyin Amr Bin As’ın Resulullah’ın davranışını sorgulaması da dikkat çekici bir nitelikte… Amr Bin As’ın arkadaşlarından biri Amr’a; “Ey Abdullah’ın babası, Resulullah (sav)’ın seni sevdiğini, sana önemli görevler verdiğini biliyoruz…” deyince Amr; “Bana önemli görevler veriyordu, ama beni sevdiği için mi, yoksa beni idare etmek için mi bunu yapıyordu, bilemiyorum… Ama biz, Resulullah vefat ettiğinde iki kişiden razı olduğunu ve onları sevdiğini biliyoruz.” diye bir açıklama getirerek ekliyor: “Onlar, Abdullah Bin Mesud ve Ammar Bin Yasir’di.”

Bu eserde Taha Hüseyin’in insan davranışlarını ve psiko-sosyal tahlilleri ne kadar başarılı yaptığını görmek için bu eseri ve Taha Hüseyin’i mutlaka okuyun.

23 Aralık 10
Ankara
Osman Aktaş

 
Toplam blog
: 74
: 571
Kayıt tarihi
: 24.12.07
 
 

1965 Tortum doğumluyum. Ankara Gazi Üniv. Fen Edebiyat Fak. mezunuyum. T.D.E öğretmeniyim. İki ço..