Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ellenen radyo

Ellenen radyo
 

ashabilyemin.com


Serviste herkes çalışıyoruz. Müdürümüz emekli oldu demiştim. . Toplamda 4 kişiyiz ve bu dört kişide bir tiyatro sahnesinde oyun sergilemeye gelmiş gibi, tam bir sakinlik içinde kibarlık oyunu oynuyor. Fazlasıyla oyuna kendimizi kaptırmışız ki, kimsede çıt çıkmıyor. Önceleri esprilerin havada uçuştuğu ortamlardan çok geriye mancınıkla fırlatılmış ve bir kale duvarında öyle kalakalmışız! Sonradan kazanılma bir huy ki, çekilmese de bir tarafa atılsa ve biz doğal halimizle devam etsek tiyatroya. Olmuyor ve olmayacak ne yazık ki...

Sükuneti tek bozan arada çalan telefon ve zoraki iş için konuşulan üç beş kelime. Dedim ya tiyatro sahnesindeyiz. Fonda müzik çalması için Pc’nde radyo ekipmanı bulunan arkadaşın keyfini bekliyoruz ki, kendi isteği ile müzik açarsa yaşadık, açmazsa, kırık dökük milattan önceden kalma bir radyo var. Anteni yok, onun yerine kağıt açacağını koyuyorum, anca ses çıkıyor cızırtı kesiliyor. Yok bir kanal var mesela ellerim radyoda iken harika, ellerimi çekiyorum cızrrrrr, cızzzrrr. Eee sevgili radyocum ben hep seni elleyemem ki.

Önümde bir personele yazılacak disiplin yazısı var; adama öyle cümleler kullanmalıyım ki, ama o cümleler hiç gelmiyor aklıma, sanki ülkenin batı yakasında da otobüsle gelecek. Yok suda doğum yapacağım da kıvranıyorum. Onun yerine ilham kelimelerim gelene kadar sağda solda ne varsa bakıyorum. Ay en kötü meslek bu meslek. Bu personeli az haşlayacaksın, el altından aba göstereceksin, olmadı kızartacaksın. Şirketimiz İmajını illaki ezberleteceksin… oyuyor beni oyuyor… Ama imzadan gelince de aferin kız sana diyorum içimden. Seviniyorum hani. Bir mok varmış gibi.

Masamda dağınık hallerimi seviyorum. Şimdi bakın. Masanın sağ tarafında mor ve pembe menekşe saksısı, onun önünde yazılacak yazılar, pc masanın köşesinde, onun önünde cep telefonum otluğuna kurulmuş vaziyette, pc’nin hemen yanında telefon, kalemlik, renkli kalem ortada, daksil masanın ortasında, fare sağ yanımda, mendil onun yanında, iki tane kullanma süresi geçmiş uzun masa takvimi en son tarih 2006 sanırım. Onun üstünde yine üçgen 2008 masa takvimi, kocaman bir toplu iğne kutusu, evrak selesi tıka basa dolu, bir şişe su masanın ortasında, yanda iki kalem bir tükenmez, bir kurşun kalem, yine bir yazı sağ dirseğimin altında, dosyalar var ötesinde ve üzerinde zımba ve ben tabii ki; bütün bunları üşenmeyip yazan bir deli.… Uffff dağınığım ben yahu!

Huysuz bir bacağa sahibim. Geceleyin olunca, arçelik gibi döndüren bacaklar! Büküyorum yok, çekiyorum yok, duvara dayıyorum yok, topluyorum yok, bacak bacak üstüne atıyorum yok, jimnastik yapar gibi kendime çekiyorum, yok oğlu yok… Sabaha kadar savaş halindeyiz. Bir bacak, bir uyku, bir bacak, bir uyku, birrr bacak, kessem o an uykum için kesebilirim, bir bacak katili olabilirim ama testerem yok! … derken yorgan temsili harap halde, ben şiş gözlerle uyanıyorum. Ohh diyorum sabah oldu… Çok gıcık bir bacağı atsam atılmaz, satsam satılmaz hallerinde kullanmaya ve benim onu kesme arzularımla devam ediyorum.

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..