Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '15

 
Kategori
Deneme
 

Eller, ayaklar ve gözler

Eller, ayaklar ve gözler
 

Kararlı adımlarla yürüyordu. Ayakları ne yöne gitmesi gerektiğini çok iyi biliyor, karışık yollardan o an kafası pek de yerinde olmayan vücudu ezbere taşıyorlardı . Ayaklar için günün en yorucu saati buydu. Bütün vücut bir sabah, bir de akşam kısa süreliğine onların kontrolüne geçerdi. Yapılacak en küçük bir hata, zaman çizelgesinin dışına çıkılmasına yol açabilirdi. Tecrübeleri ile vücudu ustalıkla ilerletirken çok tedirgindiler, bir şey olursa suç onların üstüne kalacak cezayı onlar çekecekti. Yanlarından koşarak ilerleyen iki kişi gördüler. Demek ki vakit gelmek üzereydi. Esnek hamlelerle hemen önlerindeki yavaş grubun arasından geçtiler. Geçer geçmez de nereye gideceğini bilmediği için ortalık yerde duran birine çarptılar. Sinirler ayaklandı, yüz gerildi ve istenmeyen ifadeler ortalığa döküldü. Ayak, parmak ucu ile yüze bakıp uyardı. Yapacağı tek bir şey vardı onu da becerememişti. Allak bullak olan yüz hemen toparlandı. Bürünmesi gereken sabit, etrafta başka hiç kimse yokmuş, hiç bir şey görmüyormuş gibi bakan ifadesine büründü. Tüm güçleri ile işleyen iki ayak ve bacaklar hariç vücudun çalışan tek uzvu yüzüydü. Beraber devindikleri bu kalabalıkta nezaketi, yani az önce sözü geçen ifadesizliği elden bırakmamak gerekiyordu.

Ayaklar her gün düzenli olarak durulan notada hizaya gelip beklemeye başladılar. Giriş ve çıkışlar belirlendi, saate bakılarak kalabalığın nerede yoğun olabileceği hesapladı. Yüz irkildi, rüzgar geliyordu. Hız, şimdi durmuş olan ayaklardan kopup önlerinden akıyordu sanki. Birazdan içine alacağı ve salacağı insanların varlığından güç alıyormuşçasına heybetlinin, ışıkları süzüldü.

Olan oldu, kapılar açıldı. Işıklar arasından gelen yeni insanlar kalabalığa karıştı. Yeni bir akış yönü başlarken ayaklar bir boşluk fark ederek hemen içeri daldılar. Arkalarından onlar gibi başlarında uyuyan kafaları ile bir düzine kadar ayak içeri daldı. Kapılar kapandı.

Hızla giden Dünyalarında, kutucukların içinde bekleşti ayaklar. Birlerinin omuzlarına dayanıp, birbirlerini görmüyormuş gibi yaptılar sinsice. Ulaşacakları durakların hayali ile yanıp tutuştular. Ayaklar yerlerinden memnun, bu hıza karşı denge kurarak yol alırlarken gözlerde bir tuhaflık sezdiler.

Sabitlenmiş yüzdeki gözler, nezaketin çok dışında fıldır fıldır dönüyor hedeflerini inceliyorlardı. Ayaklar onun ne gördüğünü merak etseler de düzenin bozulmaması için onu uyardılar ve ters tarafa dönmeye çalıştılar. Gözler pek oralı olmadı, uyuyan kafayı uyandırıp ne gördüklerini göstermek istiyorlardı. Uzun zamandan beri  hiçbir şey dikkatlerini böylesine çekememişti. Kafa hafifçe esnedi, uyanıyordu. Günlük rutinini bozanın ne olduğunu anlamaya çalıştı, sersem sersem ipi eline aldı.

Camdan yansıyan akis üstünde türlü oyunlar gördü önce. Düz bakan insanların arasından parlayan işaretler, ardından da patlayan kahkahalar. Uzun parmaklar soluk beyaz ışığın vurduğu yerlerde gölgeler yapmıştı . Karşıda ki daha kısa ve şişko parmaklar ise bunlardan oyun kurmuş, konuşuyorlardı. Tek bir sözcüğe yer yoktu. Eller, insanmış gibi yürüyor,  dans ediyor, gölgeler ise zıplıyordu sahiplerinin komutlarıyla. Hayret, tutunacak veya tutacak hiçbir şeyleri yoktu. Özgür müydüler ?  Ne saçma, durağı kaçırmışlardı. Şimdide salaklıklarına yanacaklarına oturmuş oyun oynuyorlardı. Ama izlemesi zevkliydi doğrusu, nasıl olsa vaktinden çalınan kendisi değildi. Birbirlerine uyumlu akışkan parmaklar büyük bir ustalıkla dertlerini anlatıyor, yüzde sadece bir gülümseme kalıyordu. Kafa az çok neyin döndüğünü anladı, nezaketini bozarak o da  gülümsedi. Az sonra birbirleri ile oynayan ellerden ikisi tutuşup yeni bir akışa doğru dışarı salındılar. Gözlerin bakışları boşta kaldı, izleyecek yeni bir şeyler aramaya başladılar. Kafa da artık iyice uyanmıştı, gün uykusundan sıyrılmış çevresinin farkına varırken, ellerin oyununu hayale koyuldu. İçinden gelen isteğe karşı koyamadı ve kendine partner aramaya başladı. Kutucuktaki herkes uykudaydı, ne ellerin oyunundan ne de kahkahalardan haberleri vardı. İnecekleri durakların ışıklarına sükunetle bağlıydılar. Uzun zamandan sonra uyanmış kafa ise bu uyuşukları bekleyemeyeceğini düşündü.

Heyecanla kendi ellerine, kullanmayı unuttuğu boğumlarına baktı. Parmakların hepsi uykuda, avuç içleri ise telefonla, çantalarla doluydu . Çok istese de onun elleri artık konuşamıyordu. Gözler yukarı baktı, onun durağının ışığı yanıp sönmeye başlamıştı. Kafa oyunda, ayaklar akışta sessizce kutucuğu terk ettiler.

 
Toplam blog
: 4
: 177
Kayıt tarihi
: 15.03.15
 
 

İstanbul Teknik Üniversitesi'16 - İstanbul - Galata Perform - Denemeler - Seyahat Yazıları - Tiya..