Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '19

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

ELMA ŞEKERİ YAĞMURDA ERİR

Yaşamı ve içinde barındırdıklarını ilginç buluyorum. Evet bu bir hakikat. Doğrusu nerden başlayacağımı tam olarak bilemez halde yazmaya başladım. Aklıma çamurlu yollarda koştuğum anılar üşüşüveriyor. Sonra güneşin gözlerimi yakarcasına kamaştırması. Göz kapaklarımı kapatıversem de kıpkızıl bir perdenin ardından o etrafında bıkıp usanmadan döndüğümüz güneşi…

Toprak kokusunu içime çektiğim o sınırlı vakitleri. Botlarımın içlerinde işlemedik yer kalmadıkça yağmurun hızına aldırmayışlarımı. Ve elbette yeşili… Ellerimde tutmak pahasına bile olsa canlarına zeval vermek istemediğim mis gibi bir bitki deryasını.

 

Uçuşan bir bitki türü var. Muma üfler gibi üfleyince tüy tüy tohumlarını siz toprağa saçıyorsunuz, o da dımdızlak kel küçük bir kafa olarak kalıyor geride hani. O geliyor aklıma.

 

Bir de elma şekerleri…onların şekerli var olduğunu sanıp, aslında yalnızca elmaya kaplanmış şeker olduğunu anlamam zaman aldı… Zira bunu kabul edemezdim. Elmayı sevmeyen bir çocuğa bunun bir elma olduğunu ispat etmek biraz ısrarlı ve yersiz bir çaba olacaktı muhtemelen.

Bırakın hem zaten, vakti geldiğinde, o hayal kırıklığını kendi kendime öğreneyim. Malumunuz en iyi bu şekilde başa çıkabilirim onlarla…

 

Mahalle çeşmesinden elinize su doldurup gökyüzüne saçtığınızda o kendi mahsulünüz yağmurun altında ıslanmayı sever miydiniz?

 

Ben yağmuru gözyaşları sanırdım. Meleklerin ağladığına ilişkin türlü rivayetler duyduğuma da inandırırdım benden daha küçükleri. Daha çok küçükken, yağmuru kutsal addetmiştim kendimce. Alt tarafı toprağa düşen bir damla, ilk bendeniz tarafından kutsallaştırılmamıştı neyse ki… Toprak ıslanır, kuraklık diner ve cılız gövdelerle bitkilerin serüveni başlamış olur. Ve elbette beraberinde getirdiği bolluk, bereket ve refah günleri… Bereket tanrısı Thor’un kuvvet göstergesi çekici yalnızca şimşek ve gök gürültüsünden ibaret olsaydı insanlar onu korkuyla anardı. Halbuki biz onu, yağmuru getiren bir bereket savaşçısı olarak taçlandırdık.

 

Bir de balıkları düşünüyorum. Soğukkanlı, unutkan ve daha az sevilebilir diye ayrımcılaştırdığımız o güzel hayvanları…Onların hissiyatı fazla naiftir. Çoğu kere anlaşılmaz. Ancak dikkatle bakılması icap olunursa görülebilir.

Onlar da sahiplerini taklit ederler tıpkı diğer sevgili hayvanlarımız gibi… Siz onlara bu fırsatı sunarsanız tabi ki.

 

Benim balığım ben onun yanında bilgisayarımda çalıştığım zamanlarda gizlice beni izliyor. Bunu yaparken camın en kenarına, bana en yakın köşeye geliyor. Ona hafifçe dönüp baktığımda hemen arkasını dönüp en uzak köşeye gidiyor. Parmaklarımı cama dokunduruyorum. Biraz bekledikten sonra bana yaklaşıyor. Göz göze geliyoruz. Ona gülümsüyorum. Sonra yeniden en uzak köşeye gidiyor. Bu onunla iletişim şeklimiz. O gururlu bir balık. Sevdiğini daha az belli etmekten yana davranıyor. Kendisini sınırlıyor çünkü biliyor ki sahibesi çok sık il dışında oluyor. Ona daha az bağlanmaya çalışmaktan kendini alamıyor…

 

Yaşamın kendisi bir ‘oluş’ ve ‘hep yeniden’ kavramlarıyla örtüşüyor. Bu hayatı nasıl yaşıyorsunuz sorusuna cevap bulmaya yöneltmiyorum sizi. Yaşamı merak ederek takip etmenizi diliyorum J

 

Not: Bir dahaki yazımda kedim Defne’yle tanışma ve ayrılık hikayemizden bahsedeceğim. Sevgi ve duayla kalın.

 
Toplam blog
: 2
: 83
Kayıt tarihi
: 15.09.19
 
 

Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Avukat. Tiyatrosever, Sahne arkasında daha iyi yazar çi..