Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '15

 
Kategori
Haber
 

En Güzel Yer Kendi Memleketimdir.

En Güzel Yer Kendi Memleketimdir.
 

Bostancı'dan Büyükada'ya ...


Bostancı mendireğinden "avara," komutu alan gemi suları köpürtüp rotasını bulduğunda arka güverteye yöneldim. 

Sait Faik : "...kıç altındaki âdeta kamaramsı yere sokulur, düşünürdü." yazmış. Evet, orası benim için de düşünmek için çok uygun bir alandır! 

Vapurun, suyu ve yeli yarıp oluşturduğu köpüğe bakar...sonra ak-boz martıların sevinçle atılan simitleri kapmak için tüm güçleriyle Marmara'ya dalışlarını, insan müsvetteleri gibi birbirlerinin rızkını kapma yarışlarını izler, üzerimdeki beni boğan yükten bir an da olsa sıyrılır sonra da hayal dünyama dalarım .

***

Sıcakta deniz sinmiş harika serinliği başka yerde bulamam. Mavinin ebru tadındaki tonlarında ömrüm film olup oracığa dökülür.Anbean kendime kendimi anlatmaya başlarım. Kaslarım gevşerken "hayata dair ne varsa," zihnime hücum eder. 

Çocukluğum ,gençliğim , gerçekleşen, yok edilemeyen umutlarım, kaprislerim , söndürülemeyen coşkularım ,sevdiklerim, kırdıklarım...hayallerim sıralarını beklemeden sabırsızca gelirler...

Onların boğuşmalarını seyre dalarken akla hayale gelmeyecek sorularımla kim olduğumu sorgular, tam bir yanıt vermekte zorlanırım .O zaman, "kişinin kendini tanıması bu kadar zorken başkalarının onu anlamasını beklemek boşuna çabadır," derim.

***

Bir çift gelir yanı başıma, sonra başka başka çiftler...Onlar Alman,Fars, Japon, Elazığ'lı, Arhavi'li veya bizim Boğaz'ın çocuklarıdırlar belki de...

Aşk bu milliyet tanımaz ! El ele tutuşmaları, araya sıkıştırılan ıslakça buse...hele ki ılıkça bakışmaları hep aynıdır.

***
Yelkenli veya o dev demir yığınlarını izlerim...

Yükledikleri tıka basa canlarla ceviz kabuğu gibi yalpalanıp adadan adaya feryat figan ederek ama narince koşuşturlar.

***

Bazen bir çocuk mırıltısı beynimi aralar. 

Çocuk, bembeyaz şehadet parmağını martılara uzatmış onlarla sohbet edip dururken çocukluğum aklıma gelir; çocuklarım, çocukların, çocuğun geliverir işte ...Özler, kucaklar, koklar, içime çekerim...hâlâ pudra kokuyorlardır. 

Gülümser, ardı sıra ciddileşirken yıllarımla hesaplaşırım .

***

Heybeli'yi bırakıp Büyükada'ya yaklaşırken millet ayaklanır, koridorlarda, güvertede bir harekettir başlar.İşte o an adalı mı, yoksa gezmek için mi geldiklerini söz, bakış ve yüklerine bakarak anlayıveririm.

***

İskele yakınlarındaki Kumsal Sokak'ta Arnavut kaldırımlı yolun bodur tropik ağaçlarla süslü kelleşmiş çimeninde sere serpe güneşlenilip denize girilen derin plaj vardır. 

Duş,soyunma odası, şemsiye falan yoktur.Birkaç bank, arsızca haykıran martılarla Marmara'nın musikisi birbirine karışırken yetmiş iki millet oradadır .

Böyle yerlerde tanık olduklarımdan öykü ,roman , deneme ,şiir, röportaj yapıp yazmak benim için bulunmaz nimettir. 

***

Genişçe havlum, -biri ayağımda- iki mayom, şapkam, güneş kremim, gözlüğüm, kitabım ve nevalemle orada ben de yerimi aldım .

***

Biri kız üç arkadaş, yazarlar ve eserleri üzerinde ilginç sohbetteler.

Sakallı delikanlı :

-Sıkılıyorum. diyor ve başıyla kızın okuduğu Yaşar Kemal'in İnce Memed kitabını işaret ediyor.'Adam bir yeri anlatacak , böceğiyle, bitkisiyle anlata anlata bitiremiyor ! Benim sabrım yetmiyor bu tür kitapları bitirmeye,' diyor.

Onlara dönüyorum . Aman Allah'ım ! Sağ tarafında çene altından omuzunu kapsayan iki karış büyüklüğünde rengarenk "Koi balığı ve Ejderha " konulu dövme var.İlgimi çekiyor. Onunla bir anda göz gözeyiz !

Lafa giriyorum :

-Hayat da Yaşar Kemal'in romanlarındaki kadar ayrıntılı değil mi, diyorum .Görmüş, bakmış ve yazmış işte. Onu büyüten de bu yazma cesaretidir,öyle değil mi ? 

-Evet ama ben sevmiyorum bu tür ayrıntılı betimlemeleri,diyor. 

Konu değişik alanlara kayıyor,kamu yönetimi okuyormuş, ama bitirince o işi yapmayacakmış, yirmi dokuz yaşındaymış, cesurmuş falan ...

-Cesaretinizden mi bu dövmeyi yaptırdınız ?

Sarışın, dizleri üzerine dikelip tunca çalan bedenindeki turuncu bikinisini düzeltip gülümseyerek:

-Güzel soruydu hadi bakalım cevapla ,diyor !

-Dövme yaptırmak , o acıya katlanmak , doğayla bütünleşmek...bir bakıma sanat ; bu sanatın tuvali olmak istedim.

-Bence sanatçının tuvali olmuşsunuz ! Topluma tepkiniz mi var, anarşist misiniz ?

-Hayır felsefi bakımdan anarşist değilim. Ancak ömrüm boyuca taşıyacağım bu dövmeyle beni kabul edebilecek bir eş var mıdır, diye de merak ediyorum ! 

***

Gölge boyu iyice kısaldı.Birkaç basamak inerek boyumu aşan dalgalı mavi serinliğe bedenimi usulca bırakıyorum...

***

Uzanıp ...Behçet Çelik'in "Adana'ya Kar Yağmış," isimli derleme kitabını okumaya başladım. 


Öğrencim ,yılların Edebiyat Öğretmeni Yonca İncekalan, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nü kazanıp kayıt olmaya geldiğinde bana armağan getirmiş.

Kitabın üçüncü sayfasındaki boşluğa tükenmezle bir not yazmış: 

"Adana'da uzun süre yaşayıp derin bilgilerini bana ve akrabalarıma aktaran sevgili öğretmenimiz M.Selçuk Gazioğlu'na saygılarımla ..." Yonca İncekalan 1982 mezunu (İsmet İnönü Kız Meslek Lisesi-Adana)"

35 yıl geçmiş, o ikinci üniversiteyi de bitirmek için bu azman kente konuk olmuş,kucak dolusu Adana'yı da bana taşımış .Var olsun !

Adana'ya Kar Yağmış, beni etkiledi. 33 yıl fark ettirmeden içime sinmiş Adana'm burnumda tüttü.

Kitap,"Adana'lı ne demektiri sorgularken zihnim ,"İstanbul'lu olmak nedire, ordan da Büyükada'lı olmak nedire" yöneldi.

*** 

Erciş'liymişler...ilkokul bitirmiş olan havuz temizlikçisi, üniversite mezunu olansa kamyon şoförüymüş adada.

Yakınıyorlar ;

-Dünyanın en güzel yerindesiniz...Büyükada'da !..
-Dünyanın en güzel yeri kendi memleketimdir...oraya dönmeyi çok isterim .

Hâlbuki otuz yıl kadar önce babaları gelmiş adaya .Ev de edinmiş akrabaları.

Anlıyorum ki :"Adada yaşamak başka bir şeydir, adalılığı hissetmek başka bir şey!"

***

Büyükada'lı olduğunu hissetmek ne demektir? Anlamam gerek. Kendini "Adalı" hisseden biriyle dehşet tanışmak istiyorum.

Kumsal Sokak sonundaki krem rengi küçük bir büfe... çimene benzer dikey brandayla sahili halka kapatmış. Sadece 'Adalı ' olanlara hizmet veriyormuş.

Göz atıyorum onlarca masa sandalye ve kahkaha atan, kahvaltı yapan , denize giren özel insanlar(!)..

Köşeyi dönünce "Büyükada Su Ürünleri Kooperatifi'ne" ait çay bahçesine yöneliyorum, üç beş balık avcısı sohbette. 

Öndeki balıkçı barınağı oldukça geniş.Tahtadan iskelesine güvertelerinin burnundan bağlanmış tekneler, birkaç deniz motoru, yelkenliler...Beride bir tersanecik.

Dar kumsalında iki yeşil ördek kendi hallerinde balçıkta beslenirken ,boz martılarla, gagaları ve perde ayakları pembeli beyaz martılar çığlık çığlığa .

Sahile parelel bahçenin en sağındaki masası beni bekliyor. 

Ortancalar, karanfiller,meltem, şekersiz çayım ve Büyükadalı'yı arayan ben...

***

-Lütfen buyrun ,

-Büyükadalı biriyle tanışmak istemişsiniz, işte ben doğma büyüme Ada'lıyım..

Kumral bir adamdı Fatih bey.Öğle uykusundan yeni kalktığı belli oluyor. Duruşu, düzgün Türkçe'si, ses tonu, içten gülümsemesi ve muhteşem burnuyla Metin Akpınar'ı andırıyordu.Burada doğmuş ,büyümüş , bir ara Kazakistan'a gitmişse de Büyükada'yı da hep yanında taşımış.

Dertli : 
-Askerde künyemi okurken hep: ferah ferah Büyükada'lıyım diyememenin üzüntüsünü yaşadım . Tekmilde Büyükada'lıyım dediğimde atalarımın Rize'li olduğunu bilenler "aslını inkâr mı ediyorsun ? "diyorlardı . ..

Kızımın nüfusunda " Büyükada doğumlu " yazılmasını çok istedim ancak o yıllarda bu adada ebe ,hastane olmadığından adada doğum yapan olmamıştı.Kızımın doğumu için de Kartal'a gitmek durumunda kaldık...

-Özlediğiniz, eskilerden neler kaldı ? 

-Şimdi yoğun göç almaya başlanması öte yandan siyasal nedenlerle birçok adalının burayı terketmesiyle eski değerler kaybolmaya yüz tuttu.Kendi kültürlerini taşıyan ancak ada kültürünü yaşatmaktan uzak kitleler oluştu.Yakında Büyükada değerlerini bulma ,yaşatma ,koruma amacıyla dernek kuracağız.Onun heyecanını yaşıyoruz.

-Peki, diyorum Büyükada insanı kimdir ?

Çocukluk dönemine dalıyor:

-Adalı, çatal bıçak kullanmayı doğumuyla öğrenen insandır.Bizler,ayrım bilmezdik. Top oynardık birlikte .Yazları Kuran kursuna giderken Rum, Ermeni ve Musevi arkadaşlarımız cami bahçesinde top oynar , çıkışımızda imam tüm çocuklara şeker dağıtırdı. Sonra kilise'ye giderdik. Biz top oynarken Hristiyanlar incil dersi görür sonunda papaz hepimize şeker dağıtır, daha sonra havra'ya gider,çıkışta haham şeker çikolata verirdi...Yemeklerimiz aynıydı,bayramda, kandilde ,roş aşana da, paskalya da ,noel de.. . birbirimize iyi dileklerimizi sunar, sevinci paylaşır, üzüntüyü azaltırdık.Çünkü biz Büyükadalı'ydık .

***

Haybeli tepelerinden el sallayan Güneşin son kızıllığı martılarla sevişiyor.

Erguvanlar , sarı mimozalar şimdilik şarkılara saklanmış, mor salkım söğüt, narçiçeği burcu burcu kokuyor. İki büklüm adalı zerzevatını yüklenmiş tepeye yol alırken ben, Büyükada ile Adana arasından sıyrılıp memleketimin bayram günlerinin hayaline dalmış, çayımı yudumluyordum .

15 .Temmuz. 2015
M.Selçuk Gazioğlu...

 
Toplam blog
: 40
: 956
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Yüreğinize ulaşabilmek ,duygularımı ,deneme , anı , şiir  ve fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum ...