Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '09

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Ergenekon’la ilgili parça parça

Ergenekon’la ilgili parça parça
 

Okuduğum bir kitap değil, sadece kapağı hoşuma gitti. Ama denk geldiğimde okumayı isterim.


Ergenekon zihniyeti biter mi?

Bitmez.

Haksızlık etmeyelim, bu zihniyet, belirli nüfusa, ekonomik düzeye, jeopolitik güce sahip olan her ülkede mevcuttur. Daha doğrusu devlet büyüdükçe ve devletin gücü ile toplumun sivil yapısının gücü arasındaki fark açıldıkça, bir derin devlet ideolojisi her ülkede gelişir.

Örneğin şu an ABD’de ve İsrail’de derin devlet oldukça etkindir.

ABD’de Bush Başkanlığında yaratılan paranoya, “tüm dünyada düşmanlarımız var ve her an bize saldırma planları yapıyorlar” söylemi, dünyayı altüst eden saldırgan bir politikayı yaratmıştır.

Bizde yaratılmak istenen, yaratılmak istenenden öte yaşamın her bir hücresinde hissetmemiz istenen ve bundan dolayı demokrasi, özgürlük, hukuk gibi kavramları güvenliğimiz için feda etmemizi talep eden söylemlerde bunlara oldukça benzer şeyler.

Ancak her ülkenin kendi siyasi yelpazesinde solda yer alanlar, kendi ülkelerinin derin devleti ile mücadele içindedirler. Çünkü derin devlete verilen her taviz, siyasetin alanını olduğu kadar, özgürlüklerin, demokrasinin ve hukukun alanını da daraltır.

…………………

Ancak gelişmiş ülkelerdeki derin devlet yapıları ile bizimki arada birkaç fark var. Onları da kaçırmamak lazım.

İlki, ABD ve İsrail’de derin devlet dış politikayı belirler. Bizde ise iç politikayı. Üçüncü dünya zihniyetinden kurtulamamanın bu kadarcık da kusuru olsun.

İkincisi ise, özellikle ABD’de derin devlet hala sivil iradenin denetimine tabidir. İsrail'de böyle olmadığını kabul etmek lazım. Her bir vatandaşın üç yıl askerlik yaptığı ve ömrü boyunca her yıl belirli sürelerle yeniden askerlik hizmetine girdiği bir ülkede, derin devletin sivil iradenin altında yer almasını bekleyemeyiz. Çünkü derin devlet olgusuna hayat veren şey, gücün zihinlerde tek değer olarak var olmasıdır.

Türkiye’de ise mevcutta yürüyen kavga, derin devletin, şu ana kadar tanımadığı, kabullenmediği hatta şeklini kendisinin belirlediği sivil irade ile yürüttüğü iktidar kapışmasıdır.

………………….

Türkiye’nin şansızlığı bu kavgada sivil iradeyi sağ bir zihniyetin temsil etmesidir. Derin devletin zaten sağı ve solu olmaz. Onun ideolojisi faşizmdir. Faşizm ise siyaset üstü bir akıl tutulmasıdır. Devlete ve güce fazlası ile tapan her siyasal kesimde rastlanabilir bir hastalıktır.

Sivil iradeyi tutucu, muhafazakâr bir sağ zihniyetin temsil etmesi, bu kapışmada sivil siyasetin sol kanadında bir kafa karışıklığına neden olmuştur. Sol, çoğunluğunu gerici olarak kabul ettiği toplum karşısında, kendisine güvence saydığı devlet ideolojisinin aslında basit bir faşizm olduğunu kabullenmek istememektedir. Elitist bir bakış açısı ile gelişen bu zihniyet, bu nedenle resmi ideoloji solculuğuna takılmış, solun evrensel değerleri ile yüz yüze gelememiştir. Türk solculuğu, dünya üzerinde demokrasiden korkan nadir bir endemik bir türdür.

………………….

Ergenekon’un, ülkenin NATO’ya girişi ile başlayan Özel Harp uygulamaları ile gelen bir yapı olduğu kabul ediliyor. Köken olarak doğrudur ama bu ifade bugünü karşılamaz. Çünkü Ergenekon ile ABD arasındaki bağ, 1999 Aralığında AB tarafından Türkiye’ye adaylık statüsü tanınması ile koptu. Bu süreçten itibaren, Özel harp ya da Gladio yapılanması bir ABD karşıtı yapılanmaya evrildi.

Ancak bundaki gerekçe, derin devletin ABD’nin emperyalist politikalarının farkına varması ve artık emperyalizmi kötü bir şey olarak tanıması değildi. Ya da derin devlet o tarihlerde kötü sağcı adamlardan, iyi solcu adamların eline geçmedi. Sadece gelişen süreçte derin devlet, ülke içindeki iktidarlarının yıkılacağını fark etmişti. Ve ABD’ye nefretinin esasını aldatılma duygusu belirledi.

BU nedenle belirli çevrelerde, Rusya, Çin, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan’dan oluşan Şanghay beşlisi ya da İran – Rusya – Çin üçlüsü ile bir arada durma söylemleri giderek artmaya başladı. Bu ifadeler, antiemperyalist damarı oldukça güçlü olan sola fazlası ile sempatik gelirken, kimse bahsi geçen tüm bu ülkelerin aslında kendi içlerinde birer diktatörlüğe tekabül ettiği, yarı askeri rejimler olduğu ve her birinin kendi yakın coğrafyaları için emperyal kaygılar taşıdıkları gerçeğini dikkate almadı.

Yani aslen ortada kötünün iyisi bile denebilecek bir tercih sebebi yoktu. Sadece, garip ve içeriksiz bir anti-emperyalist söylem üzerinden, askeri vesayet sisteminin bekasını sağlamaya yönelik bir tercih vardı.

………………………

Tuncay Güney Fetullah Gülen Sempatizanı mıdır? Dış servislerin adamı mıdır? Emniyette bir Fettullah kadrosu oluşumu var mıdır? Operasyon iktidarın özel koruma sağladığı ve yargı içinde oluşturduğu özel bir birim tarafından mı yürütülmektedir?

Tüm bu sorular düşünce şekli şüphe üzerine kurulu, bu sebeple aklını her ihtimale açık tutan kişiler için her an sorulması gereken sorulardır.

Ancak sol tüm bu sorulara olumlu yanıt verse dahi çözümü, derin devletin, kirli ilişkilerin, toplumdışı güç odaklarının yanında durmakta aramaz. Çünkü solun Fettullah Gülen’e karşı, Veli Küçük’ün, Kemal Kerinçsiz’in, İbrahim Şahin’in ya da derin devlet ideolojisinin değirmenine su taşıyan hukukçu, yazar, siyasetçi, bilim adamı, devlet yöneticilerinin yanında yer alma tercihi olamaz.

Sol, taktik, strateji, konjonktür vs gibi kavramları vicdanın önüne yerleştiremez. “Bunlar ortadan kalkarsa, din devleti kurulabilir” gibi bir mantıkla bir şiddet organizasyonunu savunmak solun taktiği olamaz. Çünkü her birinin mücadele mantığı kendi içerisinde kurgulanır. AKP ile sandıkta hesaplaşmak mümkündür ancak derin devletin gizli yapılanmaları ile hesaplaşacak bir meşru ortam yoktur.


Demokrasiye inanan ve halkın karşısında güven vererek iktidar talep edecek olan bir solun derin devletin yanında yer alarak başarı kazanma şansı yoktur. Bu halk belki bilinçli oy kullanmaz ama vicdanı olanla olmayanı ayırt edecek bir altıncı hisse her zaman sahiptir.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..