Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '09

 
Kategori
Deneme
 

Eskimeyen eskiler

Eskimeyen eskiler
 

‘Eskiler alıyorum diyen’ eskiciye ilk önce eski giysilerimizi veririz. Çoğunun modası geçmiş ya da artık küçülmüştür. Ya giysilerin içindeki biz?Yıllar bize aynı giysilerimiz gibi mi davranmıştır? Canlılar eskimez, yenilenir, olgunlaşır, yıllar bir başka türlü besler. Yeni yetişen bir filiz nasıl çelimsiz, dayanıksız ve kırılgan olur. Ya asırlık çınarlar dimdik ayakta. Fırtınalar o koca gövdeye vız gelir. Başı göğe yükselirken kökleri daha bir sıkı kavrar toprağı. İçi oyulmaya başlasa da dalları yeni gövdeler gibidir. Doğanın bir parçası olan insan da aynı süreci yaşar. Yıllar belki dış görünüşümüze biraz acımasız davranır ama içimizde geçmişten getirdiğimiz, yaşanmışlıkların bilgeliği ve güzelliği vardır.

Yıllar geçtikçe geçmiş bir hayal olmaya başlar. Belli belirsiz, hafif silinmeye başlamış resimler gibidir bazı anılar. Bizden uzaklaştıkça yüzler, yabancılaşmaya başlar. Sanki kahramanlar hiç yaşamayan bir hayal kahramanına dönüşüverir. Bazen neyin yaşanıp neyin yaşanmadığını karıştırdığımız da olur.

Yeni yüzümüzde o eski yüzlerden, anılardan hep bir iz vardır. Anıların uzaklaşması yavaşça solması bir şeyi değiştirmez. O eskiler şimdiki yeni beni oluştururlar. Şimdiki yeni ben o eski benin devamıdır. Eskiye ait ne varsa hepsini yaksak, yırtsak o eskimiş eşyaları yeni yaşamımızdan çıkarsak bile yüzümüze, içimize yerleşen eskiye dair izleri silemeyiz. Belki bu yüzden insanda eskiye yönelik garip bir bağlılık vardır. Eski şarkıları, eski filmleri, eski resimleri ve daha nice eski şeyi sever ve özleriz.

Konuşmaların çoğu ‘Nerede o eskiler’ diye başlar. Niye bu kadar eski düşkünlüğü? Yaşarken bazı şeylerin değerini bilemediğimizden mi? Ellerimizin arasından kayıp gittikçe telaşlanıp yakalayamadıklarımızın özlemini mi çekiyoruz? Yaşadığı andan bir an olsun sıyrılan insan ya anılara döner ya da hayallerinde yaşar. İkisi de silik ve belirsizdir. Şu anın içinden kaçıştır. Bazen de yaşadığımız anın güzelliğini pekiştirmek için geçmişe döneriz ve ‘tıpkı eski günlerdeki gibi ne güzel!’ deriz. Eskiyle var olan biz yeniyi yaşarken de eskinin tadını almak isteriz. Bizi biz yapan eskiyi seviyoruz, geleceğin ise bize nasıl davranacağını kestiremiyoruz. Geçmişimizde de hiç şüphesiz bizi zorlayan, bizi acıtan bir çok olaylarla karşılaşmışızdır ama artık zaman acıları hafifletmiş, ağrıları dindirmiştir. Biz şu anda yaşamda kullandığımız bir çok sözcüğün anlamını yaşayarak öğrenmiş olmanın bilgeliğini yaşıyoruzdur. Sözcüklerin anlamları o zaman kalıcı ve daha bir anlamlıdır. İnsan duygularını, kendini ifade ettiği sözcükleri tanımışsa o sözcüklerle daha bir başka konuşacaktır. Yaşanmışlıklarla duyguları anlatmak daha kolaydır.

Sanat eserlerinin bir çoğunun esin kaynağı da insanın geçmişidir. Yazarlar, şairler, besteciler, ressamlar içlerindekini dışa yansıtırken geçmişten izlerle bunu başarırlar. Geçmişte tıpkı hayaller gibi gerçeklikten uzaklaşmıştır. O yaşanmışlığın uzaktan yansımasıyla yeni duygular, yeni esinler ortaya çıkmıştır. Anlatılan salt gerçek olmaktan çıkar. İçinde gerçeklerden, yaşanmışlıklardan yola çıkmış duygular izler vardır. Çocukluğunda yaşadığı yerleri anlatan bir şair, yazar için o yer çocukluğundaki gibi, hatırladığı gibidir yani şu anda gerçek değildir. Belleğimizde kalan kırıntılarla geçmişi yaşarken yeni şeyler katar o yaşanmışlık bize, fark edemediğimiz yeni gerçekleri yeni keşfetmeye başlarız. İnsan yaşadığını ve bittiğini sandığı bir çok eskiyi bazen yeni keşiflerle, yeni çağrışımlarla bir daha yaşayabilir. Aradan uzun yıllar geçse de bize daha yeni yeni bir şeyler kazandırmaya devam eder.

Yaşam şairin dediği gibi ‘uzun ince bir yol’ insan yaşadıkça geçmiş, eskiler yaşamında daha uzun bir yer kaplıyor. Gelecek, yaşamadığımız kısım ise kısalıyor. Yolun ne kadar kaldığı konusundaki bilinmezlik, ölüme kendimizi yakın hisseder olmamız bizi eskiye döndürüyor. Evet geçmiş bir çok şu anın eskimesinden oluşuyor şu an da biraz sonra geçmişe karışacak. Yaşadıklarımız, yaşayamadıklarımız, özlemlerimiz, elimizden kayıp gidenler geçmişe karışacak, o zaman geçmişe karışacak bu günde gelecekteki ben için bir şeyler yapma zamanı…

Gelecekteki ben geçmişteki benin bir yansıması, özü besleyen yaşanmışlıkların verdiği haz ya da yaşayamadıklarımızın hüznünden oluşuyor ise şu an kaçırılmamalı. Antikalar niye o kadar değerli dersiniz? Eski tarihi bir ev niye insanların ilgi odağı? Orada, insanların bir zamanlar yaşamış olmaları, o eşyalara dokunmaları, yaşanmışlıklar, değişik insan öykülerini bize çağrıştırıyor, bizi çağrıştırıyor. Her yaşamın kendi içindeki trajedisi var o eskilerin içinde. Bizim yaşamımız ile başka yaşamların ortak yanı belki bu. Geçmişte yaşananlar geçmişin tozlu sayfalarında kalıyor, geleceğin sayfası ise bomboş bekliyor. Bazen belli belirsiz hayallerle süslüyoruz geleceği ama bu hayallerin gerçekleşmesinde geçmişin de büyük payı var bunu bir çoğumuz unutuyoruz.

Beğendiğim şairlerin bir çoğunun yaşamına edebi geçmişine baktığımda eski ile beslendiklerini görüyorum .Tamamen eskiye bağlı kalmak değil bu eskinin güzelliği ile yeni güzellikler yakalamak. Eskiye dönen, geçmişi özleyen insan da bu güzelliklerin peşinde sanırım. Çünkü yaşadığımız anın dışından uzaktan bakınca o güzelliği görebiliyoruz. Ya da uzaklaştıkça, yeni güzellikler keşfedebiliyoruz. Eskinin güzelliği ile şu anın güzelliğini birleştirmeye çalışıyoruz.

Bugün eskimek değince modası geçen şeyleri anlıyor bir çoğumuz. Çağımızın böyle bir hastalığı var.Hep en son çıkan, modaya uygun ne varsa onun peşinde koşuyoruz oysa yeni dediğimiz bir çok şey eskilerin yenilenmesinden oluşan, eskiden yola çıkıp hazırlanmış ürünler. Sanatta da yeni akımlara bir bakın hepsi eskiye tepki olarak çıkarken yine ondan hareket etmiştir. Eski yine yeniye esin kaynağı olmuştur. Bugün yeni olan da gün gelip eskiyecek hep bir yeniyi doğuracaktır. Eskinin değerini bilemeyenlerin, onları değersiz ve eski bulanların yenisi ise gelecekte hatırlanmayan, kaybolan eskilere karışıp gidecektir. Bataklığa inşa edilmeye çalışan binalar gibi altı boş kalır; zemin sağlam değilse yıkılıverir. Yarattığımız, yaratacağımız eserin temeli sağlam olmalı ki eskiyebilsin yoksa eskimeden yıkılıverir. Eskimek güzel şey. Ayakta kalıp eskiyebiliyorsak eğer.

 
Toplam blog
: 36
: 2748
Kayıt tarihi
: 14.10.08
 
 

1970 Kaş doğumluyum. Trakya üniversitesi edebiyat fakültesinden 1992'de mezun oldum. Halen edebiy..