Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '14

 
Kategori
Felsefe
 

Estetik ve toplum üzerine

Estetik ve toplum üzerine
 

Mona Lisa


Karanlığın sesini duyuyor musun
Şimdi birşeyler geçiyor geceden
Ay kızıldır ve allak bullak
Ve her an yıkılma korkusundaki bu damda
Bulutlar sanki yaslı yığınlar misali 
Yağış anını bekliyorlar.
FÜRUĞ
 
 
                                                ESTETİK ve TOPLUM ÜZERİNE
 
 
  Bir kısa kaçış, belki de bir soluklanma yaratmak kendime, bu yakıcı içbunaltan havadan, bu giderek alışılan öğrenilmiş çaresizlikten kurtulma isteği, bir sığınma... Son yılların giderek ağırlaşan arabesk yaşam tarzından, kendimizle barışımızı bile kargaşaya sokan bitmek bilmez çatışmalardan, aklımızdan kuşkuya düşüren "akiller" arayışlarına, özgürlük adına her alanda özgürlüğün zedelenmesinden uzaklaşmaya, dinginliğe...
   Çağdaşlık ve estetikle ters açılı kırılgan bir uzaklaşmayla başlayıp  giderek yaşamın her alanını kapsayan, konuşma dilinden yazı diline, oradan resim ve heykellerin müstehcenliği tartışmalarına, kadınların etek boylarına, kadın sporcuların, balerinlerin kıyafetlerine kadar uzanan bir yozbeğeni yerleşiyor giderek tüm toplum katmanlarına. Doğrusu daha öncelerden başlayarak “böyle sanat’ın içine tükürürüm” denilen bir ortamın genişleyerek kendisine yer bulduğu bir toplumda yaşananlar, hiç de şaşırtıcı olmasa gerek.
    Gelişmeler öncelikli olarak beni estetik üzerinde düşünmeye itti. Sanırım hepimizin her gün, günlük hayatın akışı içinde karşılaştığımız ve uzun zamandır gündemimizi kaplayan tartışmalarda öncelikli yerini koruyan benzer durumlar karşısında estetik, her alanıyla gelip sığınılacak sakin bir liman gibi duruyor.  Ve sanırım, ikinci el kullanımlı bu tip davranışlara bir rüzgargülü yaklaşımından uzakta toplumsal duyarlılığın gösterilmesi de gerekiyor.
    Estetik Yunanca duygu ile algılamak anlamı taşıyan "aisthesis" kelimesine dayanır. İlk bakışta yalnız sanatla ilgili ve sınırlı gibi tutulmuş olması bir yana, görsellikten başlayıp yaşama dair bir duruş, oradan tüm davranış anlamlarına uzanan geniş bir alanı kapsamaktadır. 
    G.Lukacs’a göre “her davranış biçiminin gerisinde, her zaman bir dünya görüşü bulunur. Bütün biçimler yaşam hakkında bir değerlendirme ve yargıdırlar. ” Yani kimi dünya görüşleri, belirli biçimlerle ya hiç uyuşmazlar, ya da uyuşur görüntüsü verirler."  Aslında giderek günlük yaşamımızda etkinliğini duyurmaya başlayan inatçı bir biçimselliğin yarattığı tartışma ortamında, çoğu günlük işlerin ve davranışların hoyratça, kimi zaman kaba saba yürütüldüğü toplumumuzda belirgin bir estetik anlayışa olan gereksinim giderek artıyor. Bir toplumun estetik ile bağı, bir yönü ile o toplumun gelişmişlik düzeyini belirleyen öncül kriterlerden birisidir. Estetik evrenin ruhudur. Güzel ile yararlı olanın bir denge ve uyum içindeki karışımıdır. Estetiği bir güzellik ve doğruluk özdeşleşmesi olarak da tanımlayabiliriz. Güzel, öncelikle düşüncede ışıyan bir şeydir. Ondan ancak ruhun arınması ile pay alınabilir. Akıl ve mantığı dışlayarak estetikten, doğruluğun yaşama geçirilmesinden konu edilemez.
    Kendileri için sırça köşkler ve görece dünya cennetleri yaratarak oradan pek de umurlarında olmamasına karşı, bireysel özgürlük değerlendirmesinde bulunanlar, zedeleyici ve dışlayıcı olmaktan kaçınmak zorunda oldukları kadar, bu konudaki konuşma haklarını da sorgulamak zorundadırlar. Görme alanını giderek daraltan bu durumdan kurtulmanın yolu, ahlak felsefesi ve estetiğin birbirlerinden ayrılmazlığına ve evrenselliğine sığınmaktan geçer. Ahlaksal ve siyasal bir değer olarak bireysel özgürlük, tek başına ele alındığında insan yaşamının kalitesini yükseltme açısından yeterli olamaz. Buna göre özgür bireylerin toplumundan ve adil toplumdan söz edilecekse, toplumsal kaynaklardan dezavantajlı durumda olanların daha çok pay almasını içeren bireysel eşitlik ilkesi, temel ahlaksal ve siyasal bir öncelik olarak ele alınmalıdır. Diğerlerinin iyi yaşama dair oluşturdukları farklı yaşam davranışlarının, süregelen yaşam biçimlerine zarar vermedikçe dokunulmaması gerektiğini savunan Locke’ci klasik liberal anlayış, “beni sokmayan yılan bin yaşasın” deyişinin bir başka ifade biçimidir. Bu yaklaşım ve yapısı gereği özünde eşitliği barındırmayan muhafazakar yaklaşım sorgulanmalıdır.
    Toplumun çeşitli katmanlarını oluşturan kültürel, dinsel, etnik farklılık gruplarının ihtiyaç ve isteklerinin hesaba katılması gerekliliği yalnızca siyasetin değil, toplumun her kesiminin gündeminde değişik yoğunlukta da olsa bulunuyor olması kaçınılmaz bir durumdur.
    “Olayın öncesinde direniş, sonra da bilinçli boyun eğiş; beni ilgilendirmez davranışı, anlamsız bir sorun, direnmeye değmez” yaklaşımı “hayatın yalanları” dır.Sanırım “duyarlılık ve kuralların bilimi” olan estetiğe, insancıllığa, güzel üzerinde düşünmeye ve sevgiye her zaman olduğundan daha çok gereksinmemiz var. Gözümüzü ve gönlümüzü rahatsız eden şeylerin arkasında olup bitenleri de görmeliyiz. Söylem olarak "yeni"yi kullanıp yaşam tarzında eskileri dayatmak, bir yön saptırma isteğidir. Bunca yıldır yönünü oturtmuş toplumları bu sapmaya zorlamak kolay olmasa gerek.
    "Gözümüzdeki kıymık, en iyi büyüteçtir."*
 
 
*Adorno
 
 
 
 
 
 
 
                                                                                                       Akın YAZICI
 
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..