Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Nisan '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Etek boyumu kısaltırken...

Hafta sonu gelince lolipop şekeri elinde bir kız çocuğu oluveriyorum; dolayısıyla da hoplaya zıplaya yazılar yazasım geliyor.

Öyle bir ruh haline giriyorum ama gündem izin vermiyor!

Peki; ben ne yapıyorum?

Lolipopu elinde kız çocuğu anılarıma dönüyorum; şimdilik başka çözüm bulamadım!

******

Evimizin hemen yan tarafında bir park vardı, o zamanlar parkların yalnızca çocuklar için olduğunu sanırdım; ki etrafa dağıtılmış bankların gün gelip de soluklanmak isteyenler ya da yalnızlığını parkın yeşilliği ve cıvıltısı ile hafifletenleri ağırlayabileceğini sonradan öğrendim…

Evin yanındaki o parkta salıncağa binerken, bir anda bastıran Nisan yağmuruna yakalanıverirdik; on dakika ya sürerdi ya sürmez, iri iri damlalar atıştırır, ortalığı mükemmel bir toprak kokusu sarardı…

Geldiği hızla geri giderdi; şaşalardık!

“Nisan yağmuru” derdi büyüklerimiz, şarkısı bile var: “Nisan yağmuru gibi kısa süren aşkımız”…

******

Pıt diye güneş açardı ardından. Eve gidip de üstümüzü değiştirsek mi ile kalıp iki dakikada kurusak mı güneş altında ikilemini yaşarken bir gökkuşağı çıkıverirdi bazen; büyülenip bakarken kururduk zaten!

******

23 Nisan çalışmalarımız olurdu ilkokuldayken, bando takımındaydım; son çalışma günü trampetlerimizi evimize götürmemizi isterlerdi, törene tam teşekküllü katılalım diye, herhalde, oysa bize bir armağandı trampetimiz ve bagetlerimiz ve de giysilerimiz ile evimize gönderilmek!

Ne hava atardık ama!

Törende de bu dağları ben yarattım tarzında duruş sergilesek de, özel hayatına dahil etmek çok özel gelirdi. Komut olmadan istediğince çalabilirdin, özgürlüğün en basit hallerinden biri yani…

Bir de güvenilmek, sanırım…

Okula zimmetli olan eşyaların hiçbir belge imzalatılmadan, hiçbir korkutucu cümle kullanılmadan size teslim edilmesi kendinizle onur duymanıza sebep oluyor.

O günlerde bunun ayırdında değildim tabii ki; sonraları, huyum kurusun, deşeledikçe iç dünyamı, pek sıradan gözüken bir kararın dahi kişiliğimin oluşmasında ne denli olumlu etkisi olduğunu farkettim!

******

Annem enstitü okumuş, biçki-dikiş elinden fazlasıyla geliyor, dolayısıyla da tüm giysilerimizi dikiyordu.

Gerçi, kardeşimle birlikte “Yok onu öyle istemem, yok bu böyle olsun” falan derken bize laf anlatamaktan fenalık geldiğinde “Bu son!” derdi.

Tekstil sektörü de yeni yeni canlanmıştı.

Satın almaya giderdik annemin kararıyla, bir kumaşı ellerdi annem, bir fiyatına bakardı, sonra da kendimizi manifaturacıda bulurduk!

******

Annem giysilerimizi dikerken tam etek boyu alacak, genelde aceleye geldiğinden akşam saatine denk gelirdi, babam “Gülhan, pek kısa değil mi etekleri?” diye sorardı, rahmetli…

“Yok Güngör’cüğüm, tam kararında” derdi, de…

Eğer babam ısrar ederse bir parmak aşağıya indirirdi, gönlü olsun diye…

Biz dellenirdik lakin annem öyle bir bakardı ki yüzümüze, susup kalırdık!

Altı üstü bir santim, annem toplu iğneyi babamın yanında bir santim aşağıya alır, dikerken bir santim yukarıya…

******

Şimdi nereden geldik bu konuya derseniz: Bir kareli etek var, bando çalışmaları sırasında. Annem dikmiş, etek boyu yukarıdaki gibi ayarlanmış lakin ben mi zayıflamışım, kumaş mı salmış kendini, dizlerime değiyor neredeyse!

En kolay yöntem, belini kıvır!

Bir kıvır, düşüyor etek, iki kıvır, olmadı üç…

Eteğin ön tarafına bakıyorum tabii ki; arka tarafı kıvrılmaktan bel hizasında pot üstüne pot olmuş! Bel bölümünde bir simit taşıyan yeni yetme bir kız!

Bu, dışarıdan gözüken hali, benim tarafımdam ise etek boyu istediği hale gelmiş yeni yetme bir kızın kendine olan güveni!

******

Hoş, habire eteğin belini kontrol etmek de ayrı bir sendrom ya, katlanıyormuşuz…

******

Lolipop demiştim ya, meyve tatlarının birleştiği çubuklu bir şekerdi; ne kadar doğaldı, bilinmez.

Ama, o zamanlar hormonlar da kullanılmıyordu zannımca, ya da biz mi bilmiyorduk?

Ama, o lolipoplarda ciddi bir çilek kokusu, artık hangisini seçtiyseniz, kavun, limon, mandalina kokusu vardı; mango, ananas falan, hatta pek tanıdık olan karpuzun kokusu dahi değil…

******

Bazı bilim adamları, kadınları da olabilir de bilim dalında çalışanların genel adı bu, yıllarca yazdılar, uyardılar; bazı gruplar dikkatleri bu konuya çekmek için uğraştılar.

Bilim adamları top modeller ve dizi fenomenleri kadar tanınmış ve dolayısıyla etkili olamadıklarından edindikleri bilgileri kamuoyuna yansıtma konusunda cılız kaldılar!

“Dünya tehlike altında” derken bilim adamları, Hülya Avşar’ın bacaklarında selilüt var mı, yok mu diye kafa yoranların manşetleri karşısında haber bile yapılmadılar!

Yapılsalar da okuyanları olmadı be şekerim, yeterince ilgi çekici değildi!

******

Nisan yağmurları artık gelip-geçici değil; delip geçici!

Toprak da kokmuyor artık; kokacak toprak kalmadı ki?

Yediğimiz herşey için endişe doluyuz: Ekmek, süt, peynir, sebze, et…

En traji komik tarafı da ne biliyor musunuz? İnsanların ana besin maddelerini alacak güçleri bile yokken, bir de üstüne insan sağlığına elverişsiz gıdalar ortalıkta endamlarıyla dolanıyorlar!

******

Lolipopa geri dönersem, bir çubuk üzerinde renkli meyve konsantrelerinden oluşan rengarenk bir şekerdi; tahminen hakiki şekerdi, zira pek bir zararını görmedik, çok şükür!

Hani, mısır şekeri olsaydı, yok canım, teknoloji ve insan hırsızlığı, rant uğruna, bu kadar ayyuka çıkmamıştı!

En fazla Coca Cola virüsü sarmalaktaydı; bir bardak, bir ikinci bardak … En fazla.. O kadardı o zamanlar; ne olduysa sonraları oldu, bardaklar yetmedi, şişeler ağızlara dikilir oldu!

******

Neyse… Yine…

Lolipoptan girdim, nerelerden çıktım!

Nisan yağmurları illeri tehdit ederken ve illerin yetkilileri “Sokağa çıkmayın!” diye uyarırken ve en çok sorulması gereken konuyu, yani neden imar planlarında bunlar göz öününe alınmadı? diye soracakken… Bir kentsel dönüşüm projesi şrrak diye önümüze konulacak!

******

Canlı hayvan besicilerimizin destek beklediği ortamda canlı hayvan ithal eden; tütün üreticilerini yok edip de, tütün ithalatı yapan şirketlere imalat izni vermekle kalmayıp da, Tekel’i teslim eden; bor madenin hak ettiği değeri bir türlü vermemekte ısrar eden bir hükümetin kentsel dönüşüm projesine aklı bir türlü yatmayan insanları anlamak çok kolay!

Güvenmiyorlar!

Hele ki İzmirli vatandaşlar!

Zaten, ciddi anlamda, güven sorunları varken, hepten endişe içindeler…

O insanlar ki; lolipop şekerleri henüz ortada yokken çilek, vişne şurupları yapıp, ekmek üstü sanayağı sürüp, peynir, reçel, salça ile içecek ve yiyecek sağlayanlardır!

******

Hormonları, gıdadaki sakatllıkları en çok farkedecek kişiler; siyaset dilinin nereden gelip de nereye vardığının en büyük şahitleri; yaşları kemale ermiş bir çok insan evsiz kalma korkusu içinde…

Yok edilme korkusu içindeler, en basit deyimiyle…

******

Ne diyordum, sahi, bando çalışmalarında kareli eteğimin belini bir, iki, olmadı üç kez kıvırıyordum.

Matah bir şey yaptığımı sanıyordum; etek beli ne kelime!

Öyle çok şey kıvıranlar varmış, hem de orası pot yapmış, falan, umurunda olmadan, öyle pervasız, hani çocuktuk, gençtik falan gibi savunmalara giremeyecek yaşlarda olup da, hatta üzerlerine alınmayıp savunma gereği bile duymayanlar varken…

******

İzninizle ben eteğimin belini kıvırayım, trampetimi takayım!

23 Nisan gösterinden sonra hava güneşliyse dondurmamı, değilse lolipopumu elime tutuşturan anne ve babama bir teşekkür öpücüğü göndereyim…

Bu arada, 23 Nisan kutlama etkinliklerinde bulunan tüm kardeşlerimi de selamlamakla kalmıyor, bir bir öpüyorum!

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..