Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '12

 
Kategori
Tarih
 

Etnik aşiretler ve yakın tarihimiz üzerine hatırlatmalar-Sonuç (IV. Bölüm)

Etnik aşiretler ve yakın tarihimiz üzerine hatırlatmalar-Sonuç (IV. Bölüm)
 

"Terörist ve holiganlar cebren ve hile ile" (!) Anıtkabir'e doluşmuş bir halde !


Bugün etnik aşiretler üzerinden oynanan oyunlar,  1914 te başlayan I. Dünya savaşından bu yana  İngiliz, Fransız ve Amerikalıların Anadolu ve Ortadoğu’da çevirdikleri dolapların ve Sèvres tezgahının devamıdır.

İşgal güçlerinin dolduruşa getirmesiyle, 1919-1925 yılları arasında, Anadolu'da 20den fazla isyan ve ayaklanma olmuş, Pomaklar, Çerkezler, Abazalar, Kürtler, Pontus Rumları özerklik  için başkaldırmışlardır. Midyat, Nusaybin, Konya, Gönen, Bayburt, Biga, Erzincan ve  30dan fazla yerleşim biriminde çeşitli etnik gruplarca isyanlar çıkartılmıştır. Tüm bunları ve Şeyh Sait  isyanını örgütleyen ve arka çıkan başta İngiltere ve işgal güçleridir.

Terörizmi küresel çıkarları için kullanan, Afganistan, Irak ve Libya’yı işgal eden,  en son Suriye’de iç savaşı körükleyen  ve Türkiye’nin en onulmaz rakipleri olduğu artık açığa çıkmış olan Amerika Birleşik Devletleri ile yandaşları, ya da, kısaca “Koalisyon Güçleri” (ABD, İngiltere, Fransa, Almaya, İtalya, vs.) Osmanlı'ya uyguladığı ikili oyunları bugün de aynen uygulamaktadır. İslam coğrafyasını alt üst eden ve fakat dünyanın dört bucağında bozguna uğrayan bu zihniyetin ülkemizde yandaş ve alan kazanması kaygı verici bir durumdur.

Türkiye ile “el ve eldiven gibi” olduğunu ileri süren ABD'nin 2000li yılların başında ortaya attığı “Yeni Dünya Düzeni” çoktan iflas etmiştir. Amerikanın ülkemize karşı bu kadar yüzsüz ve umursamaz olmasında ülkemizdeki postmodern karşı devrimin büyük etkisi vardır. Batı'nın göz yumması ve teşvikiyle dinsel özgürlük gerekçesiyle bağnazlık, tarikatçılık ve cehalet hortlamıştır.  Laikler,  Atatürkçüler, bilim adamları ve bu ülkenin aydınlık güçlerinin Silivri Temerküz Kampına tıkılarak “eritilmeye” çalışması rastlantı değildir.

Koalisyon Güçleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut sınırlarından hoşnut değillerdir.  “Türkler çok daha küçük bir alanda, nüfusları ve üretkenlikleri azaltılarak  yaşayabilir, hem o zaman AB’ye de girer” diyorlar!. Peki bu nasıl olacak? Çok basit: Aynen Yugoslavya örneğinde olduğu gibi... etnik ve dinsel çatışmayla ülke kurabiye gibi ufalanacak. Koalisyon Güçleri Yugoslavya'yı bölmede başarılı oldular. Bu sendromu şimdi AKP'nin katkısıyla Türkiye'de oluşturuyorlar ve “demokratik açılım” sürecinde her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar gidecekler. İşte, onlardan destek alan AKP hükümeti de bundan dolayıdır ki bu kadar gözüpek ve direngen bir tutum içinde ve  bütün köprüleri yakmış  durumda. Türkiye, Atatürk, laiklik, ordu, hukuk, yasalar, ulusal bayramlar, bağımsızlık umurlarında değil. Çünkü artık  "geri dönüşümsüz" bir yola girdiklerini biliyorlar.

“Demokratik açılım” kapsamında Ekim 2009da yurda giriş yapan ilk terörist gruptan sonra, ne idüğü belirsiz başka bir çok korsan grubun, asker kaçaklarının Irak, Suriye gibi ülkelerden Türkiye’ye sızmasına göz yumulmuştur. Dünyada eşi benzeri görülmemiş böylesine bir "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" konukseverliğinin (!) teröristlere ülkemizdeki stratejik noktaları kolayca vurabilme ve kendi yerel milis güçlerini örgütleme olanağı sağlamıştır. Böylece her an savaşa hazır bir güç yurt içine çöreklenmiş durumdadır. Bu, hem terör örgütüne, hem de onun etnik-ırkçı partisine büyük prestij ve güç sağlamış, ayrı bir devlet, ayrı bir ordu, ayrı bir eğitim ve öğretim kurma umudu taşıyanlar çoğalmıştır.

Diğer taraftan bunlar belediyeler, muhtarlıklar, sivil toplum kuruluşları ve dernekler aracılığıyla eski isimleri yeni etnik isimlerle değiştirilmeye başlanılan yerleşim birimlerinde sözüm ona ayrı bir yerel hükümet statüsü kazanmış, devletin bölgedeki mevcut kurumları da sanki yabancı bir ülkenin ataşeliklerine, Türk ordusu da  -Kıbrıs'taki gibi-  yabancı işgal güçlerine dönüşmüştür !

Bu Truva Atı'ndan da beter bir durumdur. Truva Atı'nda bir yanılgı vardır. Oysa burada bir yanılgı yoktur. İleri demokrasinin teslimiyetçi mimarlarınca önceden planlanmış ve kararlaştırılmıştır. Halka karşı her an, her yerde terör eylemleri düzenleyebilecek, kentsel ve kırsal bölgelerde orduyla çatışmaya girebilecek militan güçler topraklarımızdadır.

Kozmik odası darmadağın edilen, subayları intihara itilen, evleri basılan, gözaltına alınıp saatlerce sorgulanan, tutuklanıp hapse tıkılan; madalyaları ve beratlarını sokaklara atan, protez kolunu bacağını söküp “benim madalyam işte bu” diye haykıran gazileri olan bir ordu düşünebiliyor musunuz? Bu ordu artık nasıl savaşabilir? Nasıl başarılı olabilir? Bir muz devletinin paralı askerleri bile bu kadar küçük düşürülmemiş, bu kadar acımasızca aşağılanmamıştır.

İstenmektedir ki halk dilsiz, sağır, kör olsun; konuşamasın, işitemesin, göremesin ve ortalıkta, caddelerde, sokaklarda birlik ve beraberlik içinde  kaynaşmasın!  Haberlerde, medya ve basında hiç bir şey söylenmesin, duyulmasın, görülmesin, bilinmesin ! Gözler kapalı, kulaklar tıkalı, ağızlar ve eller bağlı olsun! Onun için bir iki gazete ve  TV kanallı dışında her yer fasulyeden haberlerle dolu ve tabi ki “holiganların cebren ve hile ile” (!)  yaptığı 29 Ekim kutlamaları ve 10 Kasım anması fevkalade korku veriyor, rahatsızlık yaratıyor ve yaratacak !

Tarih bize şunu öğretmiştir ki, koşullar ve gelişmeler ne kadar ağır, iç karartıcı olursa olsun, Türk halkı her zamanki eşsiz sağduyusuyla  bu sisli puslu günleri geride bırakacak güçtedir.  Umudumuz odur ki gizlenilmeye çalışan tarihsel aldatımı halk eşsiz sezgisiyle görmüş olsun. Eğer bu gerçekleşirse, eğer halk bu oyunu görürse, o zaman, tüm bu olan biteni “ileri demokrasi” söylemiyle kamufle etmeye  kalkışanları nasıl bir sonun beklediğini öngörmek herhalde pek zor olmasa gerek. İleriki yıllarda bu eşi görülmemiş komplonun ulusumuz ve dünya halkları için postmodern bir karşı devrim örneği olarak tarih kitaplarında yer alacağından kuşkunuz olmasın.

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..