Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Evliliğe Adım Adım (3)

Ömer 28 yaşına, sevdiği kızın yanında girmekten o kadar mutluydu ki... Birden Ayşe'nin gözlerinin içine bakarak "Ayşe ne olur beni hiç bırakma iyi ve kötü günümüzde beraber olalım" dedi. Ayşe çok duygulanmış ama bir o kadar da şaşırmıştı.

"İlahi Ömer zaten bunun için nişanlanmadık mı, evlenmemize de çok az zaman kaldı. Ben seni tanıdığım gün bir ömür beraberlik için yemin ettim. Lütfen sus deyip, gözyaşlarının dışa vurmaması için içine akıtmaya çalıştı. Ama bir kaç damla süzülüverdi yanaklarından...

"Ömer kıyamam sana, ağlıyor musun? dedi. Ayşe "Hayır, ama sen tabi bugün doğum günün, bir yaş daha yaşlandın ve böyle aşırı duygusallaştın" diyerek hüzünlü ortamı dağıtmaya çalıştı.

Ayşe "dur bakalım, daha sana hediyeni vermedim, gözlerini hemen kapat" dedi. Daha sonra "şimdi açabilirsin" dediğinde Ömer gözlerine inanamadı. Ayşe elindeki paketten küçük bir dizüstü bilgisayar çıkardı. Ömer "ne kadar düşüncelisin, zaten evdeki sorunluydu, bu benim için harika oldu" diyerek Ayşe'yi sevgiyle öptü..

Sonra pastaneden çıktılar. Ömer "az bir süre kaldı zaten . Mobilyaları bu hafta sonu eve getirtelim mi? Eve gelen, giden kimse yok, sen de kendi çeyiz eşyalarını toparlarsın, bu hafta sonu evimizi hazır ve nazır hale getirelim" dedi.

Ayşe "haklısın sonra sıkışmayalım annem de gelir, incik boncuk süsleme ve dekorasyon işini de tamamlarız" dedi.

Tatlı bir sarhoşluk sardı içlerini, ikisinin de kalpleri kıpır kıpırdı. "Her şey çok güzel olacak" dediler. Ömer "O zaman hadi vaktimiz var gidip mobilyacıyla konuşalım" dedi.

Mobilyacıya geldiklerinde Ayşe daha önce seçmiş olmuşları mobilyalara bir kez daha baktı ve Ömer iyi seçim yapmışız. Bak bembeyaz, ruhlarımız gibi aydınlık ve ferah." dedi. Ömer "aynı zamanda senin kadar saf ve temiz" diye kulağına büyülü bir sesle fısıldadı.

Hafta sonu çabucak gelmişti. Evde hummalı bir çalışma vardı, herkes mutlu, şarkı ve türkülerle evi süslüyordu. Kolay mı yeni gelin evi olacak. Herşey gıcır gıcır ve harika görünüyordu.

Davetiyeler, nikah şekeri ve son gelinlik provaları derken nikah günü gelip çatmıştı. Ömer ve Ayşe'nin kalpleri yerinden fırlayacak gibiydi. Hiç bir eksik kalmamıştı ama yine de tedirginlerdi.

Ayşe'nin annesi Ömer'e "annenleri uzun zamandır ağırlamak istiyordum gelsinler biz de kalsınlar. Hem Ankara'yı da gezdiririz, nikahtan sonra da istedikleri kadar kalabilirler" diye sıcak bir teklif getirdi. Ömer o kadar mutluydu ki..."Ne kadar düşüncelisiniz, annemler de eminim mutlu olacaklardır" dedi.

Çevresinde pek çok kötü örnekleri olan "nişan dönemi" varken kendinin sorunsuz bir yolda yürümesi onu şaşırtıyordu. Sık sık duvara vurup, Allahım sen nazarlardan koru" diyordu.

Ömer'in anne, babası ve anneannesi de Köyceğiz'den gelmişti. Özlemle onları kucakladı ve mustakbel kayınvalidesinin evine bıraktı.

Evet Nikah Günü gelmişti. Resmi bayramlar ve doğum günleri dışında ilk kez bir gün, bu kadar özeldi onlar için. 13 Mayıs 2005 muhteşem gün..

Ömer bir gün önceden çok sevdiği iki çocukluk arkadaşı aradı. Böylesi önemli bir günde yanında ona yardımcı olacak birilerine ihtiyacı vardı. Arabası gelin arabasına dönüştürülecek. Ayşe kuaföre götürülecek, kendi damat traşı olacak çok iş vardı çok..

Her şey planladıkları gibi yürüyordu. Ayşe prensesler kadar güzel, Ömer ise prens gibi olmuştu. Gelin arabasına binmişler ve arkalarında sevenlerinin oluşturduğu konvoy nikah salonunun yolunu tutmuşlardı.

Fakat Ömer'in anneannesi Feride Hanım hem uzun yol, hem yaşlılık bir de torununun mürüvetini görme heyecanıyla nefes almakta sorunlar yaşıyordu. Ayşe'nin anne ve babası onları apar topar hastaneye bıraktılar ve nikah salonuna gittiler. İçleri çok huzursuz olmuştu ama çocukların kafasını bu mutlu günlerinde karıştırmak istemiyorlardı. Belki basit bir şeydir. Bir iğne vurulur, olur biterdi.

Ayşe ve Ömer o kadar kendi telaşlarındaydılar ki, çevresinde olup bitenlerin farkında bile değillerdi. Nikah salonunda çevresini saran kalabalık içerisinde Ayşe annesini ve babasını gördü. "Anne neredesiniz, telefonları da açmadınız. Mubarek sanki yabancı birinin nikahına zamanında yetişmiş bir insan profili çizdiniz. Sizden böyle bir şey beklemezdim." dedi.

Ömer de yüzünde tedirgin bir ifade, zayıf ve titrek bir sesle "annemler nerede" diye sordu. Nikaha 30 dakika gibi süre kalmış, fotoğraf çekimleriyle uğraşırlarken bir şeylerin ters gittiğini nasıl farkedememişlerdi ki...

Ayşe bir gün önceyi düşündü anneannenin nefes alış verişi problemliydi ama yaşlılıktır diye düşünmüştü.

Ayşe'nin babası "endişe etmeyin biz telefonla takip ediyoruz. Feride Hanım biraz rahatsız gibiydi, onları hastaneye bıraktık" dedi. Ömer beyninden vurulmuşa döndü..Çünkü sabah kaç kez telefonu çaldırmıştı ve cebi açan olmamıştı. Kafası allak bullak olmuştu.

Hemen hastaneyi aradılar. Ömer annesine ulaştı ancak yüzü buz gibiydi. Çünkü karşısında annesinin ağlamaktan kısılmış derbeder sesi vardı. Anlamıştı anneannesinin öldüğünü. Çığlık bile atamadı ve elinden cep telefonu kayıp gitti.

Ayşe "hayatım ne oldu, söylesene" diye çırpınırken, Ömer'in tek söylediği sözcük "Kaybetmişiz" oldu.

Ayşe hüngür hüngür ağlamaya başladı. "Tanrım olamaz" diye. Gelin makyajı tamamen akmış, rengi beyaz gelinliğinden daha beyaza dönmüştü.

Ayşe'nin annesi ve babası ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Nikahın başlama süresine çok az zaman kalmıştı. Fakat elleri ve ayakları donmuş, kaskatı kesilmişti.

Ayşe ve Ömer'in nikahına gelen misafirler yavaş yavaş salonu doldurmaya başlamıştı. Ayşe Ömer'i teskin edecek gücü kendinde bulamıyordu. Evet çok üzülmüştü ama bugün onlar için çok özeldi. Ne olmuştu bu büyülü rüyaya, herşey kabusa dönüşmüştü.

Ömer şoka girmiş, konuşamıyordu bile. Anneannesine çok düşkündü. Neden onları kendi evimde ağırlamadım. Neden Ayşe'lerin evine bıraktım diye vicdan azabı duyuyordu. Aslında kendi yanında da olsa bu olay olacaktı. Ama suçluyordu kendisini. Üstelik Ayşe'ye baktıkça kahroluyordu, kendinden çok gelinlikler içindeki sevdiği Ayşe'sine üzülüyordu.

Ayşe "Allahım tamam iyi günde, kötü günde beraber olacağız diye nikah memurunun önünde yemin edecektik. Ama bu kötü günü, neden en iyi günümde yaşıyorum" diye sitem etti.

Fakat hemen Ayşe'nin annesi "kızım günaha giriyorsun Allah'ın takdiri bu.. sakin ol.." diye yatıştırmaya çalıştı.

Nikahın ertelenmesi artık söz konusu değildi. Konuklardan anne ve baba özür diledi. Anneanneyi kaybettiklerini ve hiçbirinin moralinin iyi olmadığını ve Ayşe ile Ömer'in yerinden kalkamayacak durumda oldukları izah ettiler. Konuklar şaşkına dönmüşlerdi ve bir o kadar da üzülmüşlerdi. Salonda; yavaş yavaş başları sağolsun sözcükleri yayılmaya başlamıştı bile...

Nikah memuru gelin odasına geldi. İki şahit huzurunda Ayşe ve Ömer'e nikah defterini imzalattı ve evlilik cüzdanlarını verdi.

Yani bu kadar hazırlık, bu kadar organizasyon hepsi yokolup gitmişti tıpkı Ömer'in annenesi ve onların hayalleri gibi..

SON

Aysel AKSÜMER

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..