Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '12

 
Kategori
Blog
 

Ey vatan dinsin gözyaşların yetiştik artık biz (Biz; yani blogcular.)

“749071 numaralı tembel blog üyesi, yazı başlığını bir güzel kondurmuştur ama lafın devamını getirmekte zorlanmaktadır! Şimdi tutup da ‘ Vay beee! Dile kolay; 1255 Blog yazıp 7896 yorum almışım…’ diye editörlere ‘zarf atacak’ konumda da değildir. ‘ Ülen nasıl etçez bu yazıyı?” diye kara kara düşünürken Ferhunde Hanım gelir ve sorularını sıralar:”

Sorun nedir, Sayın Culduz?

Valla ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim Ferhunde Hanım. Şunun şurasında 5 yıllık kıdemli bir blog üyesiyiz; 2oo küsur yazı yazmışız ama toplam okunma oranımız 3oo bin bile tutmuyor. “Hadise’nin düm tekleri harikalar yaratacak” başlıklı yazı bile benim tıktıklarımı ikiye katlıyor. Hele şu “Yunan tanrılarının isimleri” başlıklı yazı var ya; eh, ne diyeyim yani! Beddua etmeyi sevmem ama (bişicikler demem) o Yunan tanrılarını Allah’a havale ettim ben.

Memleket meselelerine duyarsız bir üye olduğunuz kesin! Varsa yoksa blog kategorisi! Şöyle bir bakıyorum da "cahil halkımızı bilinçlendirecek" tek bir "siyasi" yazınız yok! Ülke İran'a dönüşüyor; etin kilosu 4o'ı aştı; vatan elden gidiyor; tersanelere girilmiş, kışlalar kuşatılmış ama siz hâlâ "laylaylom" yazılar yazıyorsunuz, neden?

MB idaresi siyasi yazılara ödeme yapmıyor efendim!  Yazı başına 5o Avro alan(Vergisi de bana ait) profesyonel bir üye olarak bedavaya kürek çekemem ben. Bu kadar basit yani! Hem sonra “siyaset yazmak” netameli bir iş; bu yaştan sonra mahkemelerde de sürünemem. “Sağını solunu bilmeyen” güzide sitemizde “sakıncalı piyade” modunda siyasi yazı döktüren üye sayısı bir hayli fazla. Ben yazmasam da olur! Hem sonra yazsam ne olacak? Hasan Cemal ile Hasan Pulur’un arasına mı sokacaklar beni? (Editörlere zarf böyle atılır işte!)

Cahil halkımız bilinçlenecek, Sayın Culduz, yetmez mi?


Aman! Cahil halkımız bilinçlenmeyiversin! Bilinçlenince ne olacak ki? Gidip seçimlerde oyunu “şak” diye (Hem de şak diye) CHP’ye mi verecek? Pembe renkli memur rüyasıdır bu!  Üstü açık yatmamak gerekir. Aslan blog üyeleri hiç alınmasınlar ama “yazarak mazarak”  hiçbir şey değişmez! Evcilik oynar gibi ,“köşe yazarlığı” havalarında ahkâm kesmek “mastürbasyondan” öte bir şey değildir! Her yazının sonunu “eğitim şart efendim” diye bağlayan papağanın kendisi eğitime muhtaçtır.

Eğitim şart değil mi, sizce?

Tanımlamasına bağlı! “Eğitim” ile “öğrenimi” birbirine karıştırıyor, bizim çarşının “sakıncalı piyadeleri”! Papağanlaşmaları bu yüzden!  Eğitim anne karnında başlar ve bir ömür boyu sürer. İnsanı eğiten ailesi ve çevresidir. Öğrenim ise “okulda” veya bir “ustanın” yanında alınır. Eğitim ve öğrenimin ortak yegâne yönü ise “paradır”…  Öğrenim “para kazanma” yollarını açar… Alınan eğitim ise o paranın nasıl “harcanacağına” pusula olur!  Olur, olmasına ama yıllara dayalı bir birikim de şart yani! Parayı bulur bulmaz kapısının önüne 8, 1o tane lüks araba dizene dünyanın neresinde olursa  olsun “Ö...z” derler!

Öncelikli sorun eğitim değil, diyorsunuz yani?

Önce “bacalar” tütecek, Ferhunde Hanım… Mutfaktaki tencere “sorunsuz” bir şekilde kaynayacak…  Pek keyifli yanacak soba. Ondan sonra kendiliğinden gelir “eğitim”  ve “öğrenim”… Biraz da bu konularda sabırlı olmak gerekir tabii… Öğrenimin taş çatlasa süresi belli… Ama bir şarap kadehini gülünç olmadan tutmayı öğrenmek uzan yıllara dayalı bir birikimi gerektiriyor. Yaya veya trafik kültürü… Sıra kültürü… vs.vs.

Ya devlet?

Devletin üzerine vazife değildir, insanları eğitmek! “Dindar nesiller yetiştireceğiz” söylemi ne kadar yanlışsa; “Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda nesiller yetiştireceğiz “ söylemi de o kadar yanlıştı tabii. Devletin görevi “öğrenimin” alt yapısını çağcıl ölçülerde düzenlemektir!

Bu durumda siyaset yazmak?

Yazılabilir elbette! Gazeteler var, köşe yazarları var,  televizyonlar var. Kaynak hazır. Hazır ama bu konularda “çalakalem” sallamak( özgün bir şeyler döktüremesek de) pek o kadar kolay değil. Yazdıklarından dolayı mahkeme kapılarına düşmeyen köşe yazarı yok gibi. (Rekor Çetin Altan’da) “Vatan kurtaran sakıncalı piyade” havalarına kapılmadan bu konuları da düşünmek lazım…  Culduz’un siyasi herzeleri yüzünden (mesela yani) mahkeme kapılarını aşındıran Başak Hanımın durumunu düşünün bir yol! Olası bir durumda ben hâkime “Yazımı yayımlamasaydı efendim, bana ne?” diye kaypakça “yan çizebilirim” ama Başak Hanım “ Culduz’un yazısı gözümüzden kaçmış muhterem Hâkim Bey” diyemez! Ondan sonra ayıkla pirincin taşını!

Konuyu "güvenilir üyeliğe getirdiniz?

Getirmedim ama şu sıralar İmâ ediliyor ve mesajlar veriliyor bu konuda.... Üyelerde “klavye kıvraklığı” pek yok, Ferhunde Hanım. Ne gazeteleri tanıyorlar, ne de gazeteci dünyalarına aşinalıkları var. Sonuçta memur sitesi işte…  Artısıyla, eksisiyle… Kapıkule’nin öte yanında ne olup bittiğini bilmedikleri gibi ülkelerini de tanımıyorlar. “Ben şu kadar blog yazdım, şu kadar yorum aldım ve şu kadar kıdemli bir üyeyim” demeden önce “Ülen ben çamı ne zaman devirdim de yazılarım bekletiliyor” demek lazım!

Yazı başlığında blogt üyelerini kastederek "yetiştik artık biz" dediniz?


Eh; nasıl yetiştiysek artık…  Yazarak bir nane olmuyor Ferhunde Hanım; çalışarak oluyor. Klavye başına oturmadan önce bunu da düşünmek gerekir. Blogculuk yeni bir kavram. Elbet bir gün rayına oturacak. Her blogcunun rüyalarını süsleyen “köşe yazarlığı” ise sadece bizim memlekete özgü bir uğraş. Beklentiler fazla ama bu terazi de bu sıkleti kaldıramaz. “Laylaylom” da olsa sabırla yazmak gerekir. İster “Efendim geçtiğimiz Cumhuriyet bayramında bizim mahalledeki postane Türk bayrağı asmamıştı” diye yazın; ister “Eşekle olan cinsel münasebetlerimiz” konusunu ele alın. Belki vatan kurtulmaz  ama internet dünyasında yazılanlar da kaybolmaz!

Teşekkürler Sayın Culduz.

Güzel pazarlar efendim, ben teşekkür ederim.
 

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..