Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

Eylül

Eylül
 

Sabah kalktığımda gözlerim bir önceki günün, hatta ondanda önceki günün günlerin yorgunluğunu taşıyordu. Apartman merdivenlerini yavaş yavaş indim. Sokak henüz tenha idi. Parka yöneldim. Parkın müptelası birkaç güvercin ve serçe dışında kimsecikler yoktu. Ya da vardı da ben dikkat etmedim. Yol çalışması ana yolun kapanmasına neden olmuştu aylardır. Bizim cadde trafiğin tüm yükünü taşır olmuştu. Sıkıntı bastı. Ön camında Ulus yazan minibüse bindim. Cam kenarına oturdum. Umarsızca etrafı seyretmeye başladım. Ancak olaylar ve düşünceler gözlerimin yorgunluğuna aldırmadan beni rahat bırakmıyordu. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde tezgâhlananlar yaşantımıza yön vermeye devam ediyordu. Dış güçler çıkarlarına uygun tezgâhı sinsice planlamış uygulamaya çalışıyordu. Teröre verdikleri destekle bunu başarmanın yollarını arıyorlardı yıllardır. Terör sonucu binlerce insan yaşamını yitirmişti. Binlercesi sakat kalmıştı. Gözü yaşlı analar ağıt yakmaktan yorulmuşlardı. Minibüs ilerledikçe yol çizgileri akıyordu. Bir ara başımı cama dayadım. Yol çizgilerinin akışına daldım. Yaşamı yaşamları düşündüm. Ne kadar da benziyordu yol çizgilerine. Bir eylül günü tank sesleri ile uyanmışlardı insanlar. Yaşadıkları ile acı çekmişlerdi. Yıllar sonrasında yine bir ağustos gününde silahlar patlamıştı Eruh’un oralarda bir yerlerde. Terörün ilk işareti verilmişti böylece. Sonrasında Cudi’nin tepesinde, Gabar’ın vadilerinde, Çukurca’nın kırsalında terör odaklanmaya, kan ve barut kokuları ile nemalanmaya başlamıştı. Ağzı salyalı emperyalistler kıs kıs gülüyorlardı ellerini ovuşturarak. Öylece başlamıştı sonrasında ölümler ağıtlar. Ölüm pusu kuruyordu gencecik fidanlara Tunceli’nin Aliboğazı’nda. Kalleşliğin son noktası idi yollara, kırsala döşenen mayınlar. Her mayın patlamasında sona eren yaşamlar, göğe yükselen feryatlar. Eli kanlı terör örgütü acımasızca kurşun yağdırdı o coğrafyada yaşama henüz gözlerini açmış sıkılı avuçlarıyla süt diye ağlayan bebelere. Çocuk demeden, yaşlı demeden, kadın demeden, savunmasız suçsuz insan demeden kan kustu, silah için para topladı yoksul köylüden. Kaçakçıdan nemalandı yıllarca. Sinsice örülen ağlar kendini savunamayacak olanları sarıp sarmalıyordu gün geçtikçe. Yirminci yüzyılın son çeyreği ile yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde acı çekiyordu insanlar. Kimi kalemşorlar mekik dokuyordu Kandil’in mağaralarında. Onların yazıp çizdiklerine odaklanıyordu ortam. Başımı camdan ayırıp gökyüzüne bakıyorum bir süre. Uzaklarda bir kuş sürüsü kanat çırpıyor özgürce. Kim bilir belki de gün geçtikçe yok olan yaşam alanlarına bakıyorlardır. Belki de büyük bir keyif alıyorlardır kanat çırpmaktan. Yol kenarlarında, kaldırımlarda akan insan seli. Koşuşturuyorlar acele ile. Belli ki gün bitmeden işlerini tamamlamanın aceleciliği var üzerlerinde. Oysaki gün henüz daha yeni başlıyor. Minibüsten daha da yorgun olarak iniyorum. Simitçiler tezgâhlarını çoktan açmışlar. Açlığını bastırmanın en kolay ve ucuz yolu simit almak. Simitçi tezgâhlarının etrafı hiç boş kalmıyor. Eski ve yıpranmış giysilerle kaldırımlarda ilerleyenlerin çoğunun elinde birer simit var. Sıcak çorba tüten lokantalar ise müşteri bekliyor. Güneşin fazlaca etkili olmadığı bir eylül günü sokaklarda volta atıyorum. Tarifsiz düşüncelere kapılarak. Annelerinin elinden tutmuş çocukları düşünüyorum. Düşündükçe, yaşananları gördükçe yoksulluğun pençesinde kıvranan çocukların geleceğinin nasıl biçimleneceğini anlamak kolaylaşıyor. Ya düşündükleri gibi olacaksın ya da düşündükleri gibi biçimlendireceklerdi geleceği.
 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..