Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '07

 
Kategori
Güncel
 

Eyyam-ı bahur günleri

Eyyam-ı bahur günleri
 

Aslında bu gecikmiş bir yazı. Ama, Antalya'da bugün hava öyle sıcak ki, eyyam-ı bahur zamanının geçmediğini düşünerek yazmak istedim.

Eyyam-ı bahur ; Temmuz sonu ile Ağustos'un ilk haftasını kapsayan günlere verilen isimdir halk arasında. Bu günlerde, güneşin insan teninde renk değişimine, yani alalara neden olacağı düşünülürdü, hala da bu kanı vardır.

Deniz kıyısında olmayan illerde bu kelimenin bilindiğini sanmıyorum. Daha doğrusu, deniz kıyısında olup da Antalya kadar sıcak olmayan illerde de bilinmiyordur. Sadece İzmirliler'in bildiğini duymuştum. Onlar da ' Ehemmur ' diyorlar. Antalyalılar da ' Eyyembuhur ' derler genellikle.

Çocukluğumuz hep deniz kenarında geçti. Turizmin ayak sesleri duyulmamışken , Kızılay çadırlarına benzer çadırlarda başladık deniz mevsimini sahilde geçirmeye. Sonra Konyaaltı'na ahşap, minik evcikler yapıldı ' Oba ' adı altında. Oba sayısı yeterli olmayınca, Arapsuyu'na hasır obalar yapmaya başladı halk. Obalar denizden biraz daha uzakta, hasır obalarsa denize çok yakındı. Çocuk aklımızla hasır obaları bu yüzden daha çok severdik.

Gün boyunca aklımızda sadece iki şey olurdu ; Denize girmek ve akşam yazlık sinemaya gitmek. Yemek saatlerinde anneler, denizdeki çocuklarını ısrarla çıkmaya ikna etmek için uğraşırlardı .Kaç saat kalırsak kalalım, asla doyamazdık denize.

İşte o günlerde, yani Eyyam-ı bahur günlerinde anneleri bir telaş alırdı. Ya ala düşerse tenimize diye...Bunu önlemenin yolu da vücuda asılan metal bir objeydi. Bu genellikle boyna asılan bir çivi olurdu. Düşünsenize, boyunlarında iple asılmış çiviler olan, derileri güneş yanığından gerçek rengini kaybetmiş bir dolu küçük çocuk...

Yıldırıma karşı nasıl paratonerle önlem alınıyorsa, çiviler de bizim eyyam-ı bahura karşı bir çeşit paratonerimizdi. Elbette mantıklı bir açıklaması vardır, bilemiyorum. Bildiğim tek şey ; Mayo bile satılmayan, arabaların iç lastiklerinin denizde konfor sayıldığı bir dönemde, arada bir frigo aldığımızda sevindiğimiz, tahtadan tramplenler ilk yapıldığında dünyanın en mutlu çocukları olduğumuzu düşündüğümüz ve boynumuzdaki çiviyi bir süs eşyası gibi mutlulukla taşıyışımızdır...

Bu yüzden, eyyam-ı bahur çivisi takılmamış bir çocukluk dönemi bana eksik yaşanmış gibi gelir...

Not: 3 yıl önce gene yakıcı Ağustos günlerinden birinde yazdığım bu yazıyı, güncelliğini bugün de koruduğu için tekrar yayına vermek istedim.

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..