Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '12

 
Kategori
Siyaset
 

Fathullah Gülen Cemaati Bu Ülkenin Tek Gerçeği Olma Yolunda Emin Adımlarla İlerliyor

Fathullah Gülen Cemaati Bu Ülkenin Tek Gerçeği Olma Yolunda Emin Adımlarla İlerliyor
 

  • Bu gün gelmiş olduğumuz bu duruma şaşmamak gerek. Her ne kadar cemaat hakkında herkes bir şeyler söylüyor olsa da, sanki ağız birliği etmişçesine cemaat hakkında fazlaca yorum yapmamaya özen gösteriyorlar. Ortak paydaları ise “Cemaatin dışa kapalı olması” bahanesinde buluşuyor olmaları.
  • Geçtiğimiz yılın ortalarında Şerif Mardin, cemaate ilişkin kimi laflar etmişti. Dört ay kadar içlerinde bulunduğunu ama örgütlenme modelleri hakkında net bir görüş ortaya koyamayacağını ifade etmişti. Şimdilerde de benzer tartışmalar daha sıkı bir şekilde yapılıyor. Ama hiçbir analiz üstadı ki şimdilerde analiz üstadlarının enflasyonu var, cemaat hakkında şöyle doyurucu bir şey söyleyemiyor. Zira elde kanıt denebilecek türden somut belgeler yok. Belki de bundan dolayıdır. Oysa belgeli kanıt teknik olarak zaten mümkün değil.
  • Cemaat için benim söyleyebileceğim en tutarlı şeyin, çocukluk yıllarımda tanık olduğum durumdur. Cemaat dediğimiz çevrenin tırnaklarıyla kuyu kazıyarak bu günlere geldiği bir gerçek. Her durumu kullanmışlar. Cemaatin başının Komünizme Karşı Mücadele Derneklerinde başlayan mücadelesi ve tanınmasından sonra, cemaati örgütlemesi ve cemaate ivme kazandırması…. Tabii devlet sistemi de cemaatin gelişip serpilmesine dair gerekli kolaylıkları ve şevkati gösterdi. 12 Eylül darbesi öncesinde sağ partilerin cemaat yapılanmalarının önünü açması, 12 Eylül darbesi sonrasında, darbecilerin cemaate kollarını açması ve cemaatin de durumdan hayli memnun olmasıyla sür git devam eden bir ilişki… Hani şimdilerde cemaat çevresi her ağzını açtığında darbecilere veryansın ediyor ya… Siz bakmayın vaziyetin böyle olduğuna. Mesele 28 Şubat süreciydi. Aslında 28 Şubat sürecinde çok da fazla darbe yedikleri söylenemez. Hele ki, sol yapılanmaların yediği darbeleri düşünecek olursak, hayatları boyu bir 28 Şubat görüp, yıllardır o dönemin zulmünü! ısıtıp ısıtıp ortaya sürmeleri, aslında bir anlamda da mizah kıvamında bile değerlendirilebilir. Çomağın ucu kendilerine dokunduğunda demokrat kesilen bu çevrelerin, zamanında darbecilerle kanki olması çıkarlarının hesabını iyi yaptıklarının işareti aslında.
  • Cemaate ilişkin çok sayıda kitap okudum. Tabii ki her biri içerik bakımından teknik bilgiden yoksun kitaplardı. Daha çok yaşanılan gerçekler üzerinden ortaya çıkan sübjektif düşüncelerde diyebiliriz bunlara. Bu hususta en iyi örneği Zübeyir Kındıra’nın,“Fethullah’ın Coplar” isimli kitabında görmek mümkün. Polis kolejinden itibaren var olan örgütlenmeye, somut yaşanmışlıklarla ışık tutmaya çalışmış Zübeyir Kındıra. Ve daha yakın zaman önce okuduğum Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” isimli kitabı… “İmamın Ordusu” isimli kitapta Ahmet Şık’da, Zübeyir Kındıra’nın “Fethullah’ın Copları” isimli kitabından yararlanmış. Bu iki kitap ve Hanefi Avcı’nın “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabını da cemaate dair referans niteliği taşıyan bir kitap olarak değerlendiriyorum.  
  •  
  • 28 Şubat sürecinde Fethullah Gülen’in basına servis edilen görüntüleri ve konuşmalarından, cemaatin hedefinin ne olduğunu somut bir şekilde görmek mümkün. O dönemde yapmış olduğu konuşmalarda Fethullah Gülen, devlet bürokrasisinin kilit noktalarında örgütlenmeyi öğütlüyordu cemaat mensuplarına. Ancak bu şekilde devletin denetimini ellerine geçirebileceklerine inanıyordu. Tabii bu durum yanlış bir öngörüde değildi. Zira çok partili döneme geçildikten sonra doğru dürüst bir kez dahi iktidar olamamış CHP’nin devlet denetimini bürokrasideki gücüyle elinde tutmuş olması ve devletin bütün iplerini bu yolla eline dolamış olması buna en iyi örnek aslında. Fethullah Gülen’in bu durumu çok iyi etüd ettiği malum. Nitekim Kuran kurslarından başlayan örgütlenmeler sonrasında, polis teşilatı içerisinde örgütlenme faaliyeti yürütülmesi, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığına kendi adamlarını yerleştirmesi, yargı ayağını kendi denetimine alması ve en nihayetinde, bu iki birimin eş zamanlı operasyonlarıyla birlikte, hedefe koyduğunu tabir bu ya güme götürmesi eylemiyle, cemaatin, devleti istediği gibi çekip çevirmeye başladığına tanık oluyoruz.
  •  
  • Cemaat ve hükümet arasındaki şu son çatışmaya Beran Uzer “Büyük bir derbi maçı” olarak bakmış. Bu duruma ben pek katılmıyorum. Hükümet-Cemaat çatışması bir derbi maçı değil, aksine galibinin çok net bir şekilde belli olduğu bir sıradan maç olarak bakıyorum bu duruma. Zira, hükümetin bu maçı kazanma şansı yok. Hamlelerini yaptı hükümet. Savcının görevden alınması ve iki üst düzey emniyet mensubunu görevden alarak kozlarını ortaya koydu ama ya sonra… Hükümetin yapabileceği bundan fazla değil.
  • Sanırım Recep Tayyip Erdoğan gerçek gücünü sınamıştır bu son çatışmada. Aslında AKP’nin ve Erdoğan’ın bizzat kendileri çok da anlam ifade edemez haldeler. Hele ki AKP… Erdoğan’ın olmadığı bir AKP’nin anlamsız bir partiye dönüşeceği muhakkak… Cemaatsiz bir Erdoğan’ın da bence pek fazla bir anlamı kalmaz. Baykal’ın ve MHP’nin başına gelenlerin Erdoğan’ın başına gelmeyeceğini kimse garanti edemez.
  • Vaziyet budur…
  • Peki ya, bu denli sıkı bir örgütlenme sonrasında gerek Erdoğan ve gerekse Fethullah Gülen elde etmiş oldukları gücü heba ederler mi?
  • Tabii ki etmezler. Bir noktada iki tarafta uzlaşacak ve cemaat gücünü göstermiş olmanın hazzını yaşarken, Erdoğan, vaziyetini bir kez daha sorgulamak durumunda kalacak.
  • Yani demem o ki, cemaat bu ülkenin tek gerçeği.  
  •  
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..