Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Fatma teyze

Fatma teyze
 

bir dem ...


Ömrümün on iki yılı tenha bir sokağı olan dört katlı evde geçti. Çoğu yalnızlığımı pencere kenarında bos sokağı izleyerek paylaştım. Hüzün ve mutluluk her zaman benimle arkadaş gibiydi. Pencere kenarında kendimi çok sessiz hissediyor içinden çıkamadığım duygu yüklü konuları onunla birlikte aşıyordum. Her günün özet biçimde gösterisini izliyor, geçmişle alışverişe gidiyordum. Odama kimse misafir olmuyor, şarap tadında cümlelerimi kimse dinlemek istemiyordu. Ben de cümlelerimle makale olup teker teker geçmişe akıyordum musluk misali. Yalnızlık ve hayal kurmak benim için vazgeçilmezdi; lakin bir gün yalnız olmadığımı fark ettim. Hemen karşımızdaki binanın ikinci katında bulunan Fatma teyzeyi gördüm. O da benim gibi yalnızlığını pencere kenarında boş sokağı izleyerek, belki de benim gibi hayal kurarak paylaşıyordu.

Çoğu zaman görüyordum ama bu denli yalnız ve üzgün halini ilk defa gözlemliyordum. Aklımda hep onun için mutludur, oğlu ve torunları yanında fikri vardı; ama yanıldığımı fark ettim.

Issız bir sokak ve pencere... İnsan neden katlanır ki bu cehalete... Ben katlanıyorum ve hep hayaller kuruyorum. Çocukluğumla gençliğim arasında türlü türlü resimlere bürünüyorum. Bazen oluyorum, bazen olmuyorum. Usulca uzaklaşıyorum dünyadan.

Onun ise ne gelecek için kuracak pembe bir hayali vardı, ne de bunları gerçekleştirmek için mecali. Kanunsuz dünya... Anlıyordum ki Fatma teyze özlüyor ve her düşündüğünde gözyaşlarını tutamıyordu. Onun hayali dündü. Bos sokaklarda kendisini görüyor, yürüyor, şimdi yürüyemese de sevdiğiyle el ele dolaşıyordu. O Fatma teyzeyi bırakıp gitse de Fatma teyze sevgisini hala yüreğinde yaşıyordu.

Hayat ılımlı mevsimler gibi bir geliyor bir gidiyor. Ya arkada kalanlar. İşte onlarda bir pencere kenarında sallanan sandalyede hayat çürütüyor. Fani demeden geçemedim. Dünya faniydi. Peki ya bizler, bizler neydik? Bu rolde neyi ne şekilde canlandırdık. Hayat hep bir şeyler götürdü, her adımda bir şeyler çaldı. Belki de Fatma teyzenin en büyük umudu olan aşkını sevgisini de hayat aldı elinden. Bu bir gerçek. Peki, şimdi neyini alacak, isyanını mı çalacak, yoksa acısını mı paylaşacak.
Yaşlı gözlerle izliyor arada sırada insan geçen sokağı. Bazen kendi oluyor bazense gözyaşlarıyla sadece hayal kuruyor, düşünüyor geçmişte neler yaşadığını ,
düşünüyor akşamları beyinin eve gelme zamanı yaklaştığında onu pencere kenarında beklemelerini ve her geldiğinde ona gösterdiği tebessümleri hayal ediyor. Şimdi ise ne tebessüm kalmış ne de mutluluk, yaşlı gözler artık yorgun düşmüş. Belki de kendisini suçluyor, kendisi için neden diyor ve hiç bir zaman cevabını veremiyor.
Fatma teyzeyi bu durumda gördükten sonra benim de ne hayal kuracak ne de gerçekleşmesi için uğraşacak gücüm vardı. Hepsini alıp gitmişti tek seferde hayat. Yaşam sevgisi de yalanmış, her şey bir gidişin ardındaki koca tablodaymış. Acaba bende mi Fatma teyze gibi olacağım, onun gibi düşleyip gelecek için değil de geçmiş için gözyaşı dökeceğim.

Bir hayat perde perde film olmuşken, düşler ve gerçekler arasında bu kadar fark varken, nasıl hayal kurup uğraşılır ki. Şu ana kadar Fatma teyzeyle bir kere konuşabilmiştim, oda kocasının vefatından sonra baş sağlığı dilemek için evlerine gittiğimde. Onu anlattı saatlerce ama cümleler dudaklarından süzülürken boynu bükülüyor sanki suçluluk duyuyordu, sanırım söz vermişti, yalnız bırakmayacağım seni diye. Ve söz tutulmadı. Fatma teyze artık yalnızdı, çiçek çiçek olan elleri titriyor, yaslılığa isyan ediyor gibiydi. Onu hep pencereden bakarken tebessümü ile hayal ederdim, mutlu görürdüm hep, torunlarıyla neşeli, onlarla üzgün, her şeyini paylaşır bilirdim, ama yanılmışım.

Üç odalı evleri vardı. Beyi vefat ettikten sonra oğlu yanına taşındı yalnız kalmasın diye. Ama o gün bugündür Fatma teyze hep kendi odasında ışıkları kapalı bir biçimde pencerenin kenarında oturur, gelininin getirdiği dem kıvamında çayı yudumlar dururdu. Herkes üzülürdü ona ama kimse bir şey yapamazdı; çünkü giden gitmişti ve Fatma teyze kendisini çok yalnız hissediyordu. Kimsenin elinden bir şey gelmez. Hayat onun için artık uzatma dakikalarını gösteriyordu. Bizler kabul etmesek de, hayat çirkinliğini teker teker belgeliyordu.

Gerçeklerden özlemlere giden yolda bir tek hayali vardı yanında. Çiçek çiçek olan elleri sımsıkı, sanki hayalini elinde korkuyordu çelimsiz canıyla. Ne canlar yenik düştü bu kahpe hayatta bir tek yaşlılık mı kaldı bu rüyada. Sanırım her şey rüyadan uyanana kadar devam ediyor ve teker teker sonlanıyor. Sonrası için mi? Sonrası için her şey, bir yudum çayla ısınan, yüreklerden arda kalan bedenin, sallanan sandalyede hayal kurarak geçen uzatma dakikalarında bir hayatın son buluşu...

 
Toplam blog
: 29
: 526
Kayıt tarihi
: 31.12.07
 
 

Şafak Soysal Ünıverste öğrencısıyım, yazı yazmayı ve okumayı cok sevıyorum sanırım bu kadarı yeter..