Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '12

 
Kategori
Futbol
 

Fenerbahçe, Vaslui maçından “şen” dönerse, sorun yok!

Fenerbahçe, Vaslui maçının ertesi, hemen transfer yapıyor.

İki yıldır, Fenerbahçe'ye geldi geliyor diye “manşet”lerden düşmeyen Krasic ile durumu “yılan hikayesi”ne dönen kiralık Yobo, bakıyorsunuz, “kadrolu” olarak Fenerbahçeli olmuş.

“Demek ki, bugüne kısmetmiş!” mi denecek?

Başlardaki umut, umutsuzluğa doğru kayınca, bu transfer/ler, beklentileri yükseltir gibi oluyor. Çünkü Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi yolculuğuna iyi başlamadı. Geçen hafta Kadıköy’de 90. dakikada Bekir’le gelen beraberlik, hiç yoktan iyiydi.

Krasic, Fenerbahçe’ye hoş geldi, sefalar getirdi. Yobo, iki yıldır sevmişti yerini, şimdi “kadrolu” oldu; ona da “Hayırlı olsun!” diyelim.

Krasic, niye geç geldiğini açıklıyor:

"İki sene önce ben de bir tereddütte kaldım. 'Juventus'a mı gitmeliyim, yoksa Fenerbahçe'ye mi?' diye. İki büyük bir kulüp. Karar verirken İtalya ligi biraz daha cazip gelmişti ve Juventus'u tercih etmiştim."

Krasic ile Yobo, ayağının tozuyla, Romanya’da sahaya mı çıkacaklar?

Bilemeyiz, ama... Sahaya çıkmayacak, sonucu etkileyecek bir “rol” üstlenemeyecekseler, Lig maçları için alındığı gibi garip bir algıya mı sahip olacak bu taraftar?

1945 yılı Türkiye’sinin 6 yaşındaki “futbol uleması” çocuğun aklını bırakalım bir yana, bugünün 6 yaşındaki çocuk aklıyla da şu soru sorulmayacak mı?

Bu transferler mümkündü de, niye bugüne kaldı?

*****

Yarın Romanya’da alınacak “sonuç”, işlerin yolunda gittiğini göstereceği gibi, istemeyiz ya, “ters teptiği”nin de resmi olabilir.

“Ters tepme”, hiç kuşku yok ki, Aykut Kocaman’ı “gereğini yapma”ya götürecek. Aykut Kocaman, siyasetçi ya da bir partinin sorumlusu olmadığı için, “fatura”yı başkasına kesemez!

Aykut Kocaman, kendine göre önlemleri alıyordur, kuşkusuz.

Görev alacak futbolcular da, işin şakasının olmadığını kavramış olmalılar. Yoksa, özellikle Kadıköy’de “homurtular” giderek yükselir. Geçen sezonki özel durum, hoşgörülü olmayı gerekli kılıyordu. “Kusur”lar, olağan karşılanıyordu.

Ama bu sezon başka, “bahane”lere yer kalmıyor artık.

Sahayla ilgili sorumluluğu olanların kendilerine çekidüzen vermeleri gerekiyor. Fenerbahçe’nin gücünün önceki maça göre çok farklı olduğunu göstermek, onların elinde.

Bakmayın, “Golcü yok!” denmesine. Bunu demek, beklenmeyen sonuçları buna bağlamak, futbolunun “takım oyunu” olduğunu yadsımak değil de nedir?

Adı golcüye çıkmış olan gol atamıyorsa, ötekilerin işe ne?

Avrupa Şampiyonası’nda İspanya’nın forveti yoktu da ne oldu?

Her şey, adı golcüye çıkmış olana  bırakılırsa, vay halimize! Toplu geliş gidişler, akınlar, savunma... Pas yapılacaksa, paslarla rakibi yorma... Biri sahada kayboluyorsa, ille de 60. dakikayı beklemeye gerek yok! Rakip dirençliyse, oyunu ona göre değiştirme, oynama... Sahadakileri taraftar destekleyecek, coşturacak; kulübedekiler yönlendirecek.

Hepsi o kadar!

İşin içinde yenmek de var, yenilmek de...

Oynamadan yenilmek nere, onayarak yenilmek nere?


*****

Fenerbahçe’de geri paslar, zaman zaman bıkkınlık veriyor. Bu durumda rakibinin soluk almasını sağlıyor. Bu da bir süre sonra, pas vereni gevşetiyor, zamanı tüketmenin bir başka adı oluyor.

Geri pas, yan pas, yerine göre taraftara “Oley!” çektirir. İşi sağlama alınca, oyna bildiğin gibi. Yoksa, “Orası benim mıntıkam değil, karışmam” gibisinde oynanırsa oyun, 4-4-1-1, 4-4-2, 4-3-3 ya da bilmem neyle oynanmış, kaç yazar!...

Fenerbahçe’nin Vaslui karşında, orta alanı boşalttığı, ilk yarının başları dışında, rakibi zor durumda bırakacak güçten uzak olduğundan giderek, bu maçta da benzer durum olacakmış gibi düşünmek doğru olamaz!

Orta alandaki boşluğu, akınları yönlendirmedeki etkisizliği, sadece Emre bağlamak, yeterli bir saptama olamaz. Emre’nin olmadığı kimi maçlarda da iyi sonuçlar alındığı göz ardı edilemez.

Emre gitti, Fenerbahçe bitti havası estirenler yok değil!

Emre’nin varlığından rahatsız olanlar, yokluğunu da “fırsata çevirmek” peşindeler. Emre’nin “büyüklüğü” şimdi akıllara gelmiş.

*****

Maç bittikten sonra, “Niye şunu değil de, şunu oynattın?” türünden eleştiriler, yarar sağlamaktan uzak. Bu, “Araba devrildikten sonra, yol gösteren çok olur” yaklaşımından farksızdır.

Fenerbahçe, ilk maçta gerekeni yapamadı. Yapacak bir görüntü de vermedi. Bu demek değil ki, Romanya’da da aynı tarzda oynanacak. Öyle olmayacağını Alex de söylüyor:

“Rövanşta gerekeni yapacağız.”

“Gereken”, kuşkusuz yapılmalı. Ama futbol bu, oynarsın atamazsın; atarsın oynamış sayılırsın!

*****

Fenerbahçe, bir “iyi”, bir “kötü” oynuyor. Bu, bir “huy” olarak yerleşiyor gibi. Sırasını “kötü”yle savma, umutların tükenmediğini gösteriyor.

Fenerbahçe, gerçek gücünü göstermeli; Romanya’dan “şen” dönmeli...

Fenerbahçe’nin anlatacak, hoş bir “Romanya hikâyesi” olmalı.

 

http://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutc@ttmail.com

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..