Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '10

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe'nin şartlı refleksleri

Fenerbahçe'nin şartlı refleksleri
 

Derbide Fenerbahçe rakibine karşı bütün istatistiklerde önde olmasına, Beşiktaş’a belirgin bir üstünlük sağlamasına rağman maçın bittiği dakikalarda sanki maçı siyah beyazlılar hak etmiş de hakem hataları yüzünden kaybetmiş gibi bir hava doğdu. Aslında bu biraz da maçın skorunun 1-0’da kalmasından ileri geliyordu.

Maçtan bir gün önce Fenerbahçe’nin kesin favori olduğunu yazmış hatta maçı farklı kazanabileceğinin altını çizmiştik. İlk düdükle birlikte bu düşüncelerin tahminin ötesinde bir gerçeklik taşıdığı da ortaya çıktı. Fenerbahçe üç topta Beşiktaş ceza sahası yayı üzerinde yakaladığı büyük boşluktan usta ayağıyla golü buldu. Daha fazlasını futbolcuların biraz havaya girmeleri fazlasıyla da Güiza gibi futbol fakiri bir santrafora sahip olmaları engelledi.

Güiza ile ilgili konuşmaktan sezonun ikinci yarısının hemen başında vazgeçmiştim. Fenerbahçe son üç sezondur bu kadrosuna rağmen şampiyonluk için bu kadar zorlanıyorsa bunda önce Kezman sonra da Güiza’nın büyük payı vardır. Bu futbolcularda ısrar etmek Fenerbahçe yönetiminin ve teknik heyetinin tasarrufudur. Şunu çok rahatlıkla iddia edebilirim ki; Güiza’nın yerinde bu sezon Lugano o bölgede oynamış olsaydı şimdiden gol krallığına yarışıyordu ve Fenerbahçe de büyük bir ihtimalle rakiplerinden beş altı puan önde keyif yapıyor olurdu.

Ancak şu ince çizgiyi hiçbir zaman atlamayalım; bu Güiza’nın sorunu değil yukarıdaki kişilerin sorumluluğundadır. Bu nedenle Güiza’nın protesto edilmesini anlamlı bulmuyorum.

Derbide de Güiza iki çok net pozisyonu dışarı atarak futbolcu kalitesini ortaya koymakla kalmadı; bir kaç dakika sonra maç sonundan beri futbol kamuoyunu saran şu tartışma ortamının da oluşmasına neden oldu.

Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki oyunu fazlasıyla gösterişliydi ve geçen sene pas trafiğinden rakibini hipnotize ettiği maçı da anımsattı. Takım halinde maçı kazanmayı kafalarına koymuş bir görüntüleri vardı.

Mehmet Topuz sahanın her tarafında gezinirken; Özer de sık sık geriye kadar gelip top çıkarmak için sorumluluk üstlenmişti. Paslar kaleye paralel değil, diklemesine ve sanki dikiş diker gibi sağdan sola soldan sağa doğru işleniyor; ataklar büyük bir sabırla ve olgunlaştırılarak geliştiriliyordu.

Genelde göbekten hücum eden takım görüntüsünden sıyrılmış; sağdan ve soldan kale çizgisine inerek Beşiktaş’ın defansında boşluklar aranıyordu. Gökhan Gönül bu anlamda takımın en kararlı futbolcusu görünümündeydi ve 12. dakikada Güiza’ya golden çok daha kolay pozisyonda pas çıkardığı yerde sağ çizgiye yakın bir noktaydı. Yine 53. dakikada benzer bir atakta Gökhan Gönül’ün ortasında Güiza topu yine kalenin üzerinden dışarı gönderdi.

Derbide Fenerbahçe bu kadar doğru bir futbol oynarken ve maçı 1-0 önde götürürken rakip futbolcuyla bu kadar gerilimli diyaloglara girmesi ise anlaşılması mümkün olmayan bir acemilikti.

Emre’nin sezon sonunda çok ciddi profesyonel bir yardım alması gerektiğine artık bütün spor kamuoyu inanıyor. Bu şekilde devam etmesi de mümkün gözükmüyor. Emre’nin mücadelesine diyecek bir şey yok ancak kolay provakasyona kapılıyor olması onu sahada futbolcu kimliğinden başka bir şekle sokuyor. Tahmin ediyorum ki Emre’den Süper Ligi’n diğer takımlarında oynayan futbolcular nefret ediyor olmalı özellikle bu huyunu çözmüş olan rakipleri de üzerine oyun kurarak Emre’nin kafasını meşgul ediyor. Derbinin ikinci yarısının bir kör dövüşüne dönüşmesinde Emre’nin önemli katkısı vardı.

Bu şekilde devam etmesi düşünülemez bile.

Fenerbahçe’nin ikinci yarı geriye yaslanmasında kondisyon değil; gol atamadıkça skoru koruma psikolojisinin büyük etkisi vardı. Bu biraz da şartlı refleksti. Gaziantepspor, Bursaspor, Manisaspor maçlarında puanlar oyunun son bölümlerinde yitirilmiş, Avrupa Ligi’nden de yine benzer bir şekilde elenilmişti.

Travmanın etkisi büyüktü ve özellikle Beşiktaş’ın oyunun son bölümlerinde bulduğu gollerle maç kazanma istatistiğinin yüksek olması da takım üzerinde büyük bir gerilim oluşturmuş gibiydi. Kuvetli ihtimaldir ki hafta arasında Daum futbolcularını bu yönde uyarmış da olabilir. Güiza 12. veya 53. dakikalarda ikinci golü atabilmiş olsa Fenerbahçe çok rahatlayacak; görünümde böyle olmayacaktı.

Ancak Mustafa Denizli’nin yorumuna da katılmak gerek; Bobo o penaltıyı gole çevirebilmiş olsa belki de maçın puanları Beşiktaş’a da gidebilirdi.

Fenerbahçe yönetiminin son yıllardaki en isabetli transferi kuşkusuz Alex’dir. Ancak yine en büyük başarısızlığı da Alex ile birlikte oynayacak bir santrafor transfer edememiş olmasıdır. Alex sahadaki 22 futbolcu arasında ne yaptığını bilen tek akıl ve futbolcuydu. Attığı gol belki sezonu Fenerbahçe’nin diğer rakiplerinden en iyi pozisyonda bitirmesini sağlayacak etkideydi.

Alex sadece Fenerbahçe için değil, Türkiye adına çok önemli bir örnek konumundadır. Yaşantısıyla, futbolculuğuyla tam bir profesyonel gibi davranmaktadır. Böyle futbolculara kırmızı kart çıkartılırken bir ya da iki kere değil üç defa düşünmek gerekiyor.

İlginç bir not da Cristian Baroni’nin sakatlanmasıyla sürekli forma giyme şansı yakalayan Selçuk’un efektif futboludur. Selçuk, Cristian’dan daha geniş bir bölgede top oynuyor olduğu için önemli karşılaşmalarda Fenerbahçe orta sahası daha kalabalık görünüyor; oyundan düşmüyor. Dikkat edilirse daha az pozisyon veriyor, gol de yemiyor. Geldiği günden bu yana en iyi Selçuk Şahin’i izliyoruz.

Daum bir şekilde önemli puanları almayı sürdürüyor. Geçen sezonu 61 puanla kapatan bir takım için şimdiden 64 puana ulaşması ve büyük bir ihtimalle de 70 puanın üzerinde ligi tamamlayacak olması çok önemli bir başarıdır.

Fenerbahçe çok önemli bir virajı daha dönmüştür. Ligi ilk iki içinde bitirme konusunda da büyük bir adım atmıştır.

Takımların şampiyonluk hesaplarını yarın yapalım...

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..