Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Fönlü kafalar, çivi topuklar

Fönlü kafalar, çivi topuklar
 

"Anne lütfen bırak beni şu kitabı okuyayım. Gitmek istemiyorum yahu, zorla mı?" Annem öyle kararlı ki, benden "Peki peki tamam geleceğim." cevabını almadan omzunu dayadığı kapıdan ayrılmaya niyeti yok. Yok ben neden bu kadar insanlarla bir arada olmaktan kaçıyormuşum, bir kez olsun gelsem ölürmüymüşüm, hem müzik de varmış, zaten annemle teyzemi davet eden kadını kırmamak için gidiyormuşuz, aslında onların da pek hevesi yokmuş gitmeye, davetiyeyi veren kadın ısrarla kızını da getir demiş, hem belki değişiklik olurmuş, üstelik çoktan beri görmediğim insanlarla karşılaşırmışım, çok da hoş olurmuş,... Ah anne kim eskilerle karşılaşmak istiyor ki? Hemen kalkıp kendime çeki düzen versem iyi olurmuş, bensiz asla gitmeyecekmiş, teyzem de çoktan hazırlanmış olmalıymış, acele etsem iyi olurmuş, peki cevabım neymiş, geliyormuymuşum... Sanki başka seçeneğim varmış gibi...

İsteksizce "tamam" diyorum. Annem yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ayrılıyor kapımdan. Oflayıp puflamaya başlıyorum. Annem içeriden bağırıyor "Seni duyuyorum küçük hanım. Yoksa küçük yaban ördeği mi demeliyim?" "Eğer bu yaban ördeğinin yuvasında kalmasına izin verirsen diyebilirsin. Hatta ininde kalmasına izin verirsen ayı bile diyebilirsin. Yeter ki beni götürme." Cevap: "Acele etsen iyi edersin. Ve mızmızlanmayı da bırak." Tanrım Tanrım Tanrıııııııııııım. Neden cumartesi günümü kitaplarım, yatağım ve dağınık saçlarımla geçiremiyorum neden neden neden?

Annem ve teyzem önde, ben ve sürünen ayaklarım geride yola koyuluyoruz. Mehter takımının elemanlarından birine benziyorum, iki ileri bir geri... "Kaç saat sürecek bu?" diye homurdanıyorum. Annem ters ters, ergenlik çağına yeni girmiş çocuklar gibi davranmayı bırakıp biraz gülümsememin iyi olacağını söyleyip önüne dönüyor. Kesinlikle kurtuluşum kalmadı. Şu koskoca cumartesi gününü göbek atmanın hazzından göklere uçan bir kadın topluluğu arasında harcayacağımı düşündükçe iyice zıvanadan çıkıyor aklım.

Kocaman bir salona giriyoruz. Fönlü kafalar topluluğunun reisi bizi karşılıyor. Uçları gökyüzne kucak açmış saçlarını sallaya sallaya kırmızı dudaklarıyla "hoşgeldiniz" dedikten sonra makyajı bozulmasın diye uzaktan uzaktan öpüyor annemle teyzemi. Ben o sırada çoktan yanından sıvışmış olduğum için onun makyajının bozulma ihtimalini ortadan kaldırdım. Bir masa gösteriyor bize, en köşeye oturuyorum.

Birazdan fönlü kafalarla doluyor salon. Hepsi saçını aynı şekilde sallayıp duruyor. Annemle teyzeme dönüp "Sizi bu topluluğa kabul etmezler, kızlar" diyorum "Saçınıza fön çektirmemişsiniz." Annem teyzeme dönüp "hah başladık işte" diyor. Sırıtıyorum.

Birazdan sahneye göbekli bir adam çıkıyor. Daha doğrusu sahnenin ortasına atlıyor. Adamın bu fönlü kafaların aksine bukle bukle saçları var. Adama tuhaf bir sempati duyuyorum. Mikrofon elinde "Evlerinde lambalarıııı yanıyoooor, göz göz olmuş ciğerleriiim kanıyooor..." diye kendinden geçersine söylüyor türküsünü. Türküyü söylerken alnına düşen bir bukle dans edip duruyor. Fönlü kafalar piste birer ikişer fırlıyorlar. Adam orda ciğerlerim göz göz olmuş kanıyor dedikçe daha bir iştahla göbek atıyorlar. "Oooooy oooy..." diyorum annem "Ne oldu yine?" diyor "Bak annecim" diyorum "hayat böyle işte. Adam ciğerlerim kanıyor diyor bunlar da karşısında göbek atıyorlar. Zaten göbek atmaktan başka da dertleri yok gibi bir halleri var." Annem teyzeme bakıyor. O anda beni oraya götürmekle ne büyük bir hata yaptıkları konusunda sözsüz bir anlaşmaya varıyorlar. Bense sırıtmaya devam ediyorum. Annem ters ters "çok eğleniyorsun galiba, ha?" diye soruyor "çooook" diye karşılık veriyorum. Bu salak sırıtış inşallah suratıma yapışıp kalmaz. Kontrol edemiyorum.

Adam türküsünü söylerken biri gelip kulağına birşeyler fısıldıyor. Birazdan bir halay havası dolduruyor salonu. Küçük bir grup halaya başlıyor masaları dolaşa dolaşa halay ekibini büyütüyorlar. Kalkıp şu kadınların her birine plaket takmak istiyorum. On santimlik çivi topuklar üzerinde böyle zıplaya zıplaya halay çekebildikleri için. Gerçekten o plaketi hakediyorlar. Helal olsun.

Garson çocuklar vızır vızır koşturup duruyorlar. Başım dönüyor onlara bakarken. Onların ise pek bir şikayetleri yok gibi. Bir tanesi, yaşı daha 17 var yok, bordo renkli papyonunu çekiştirip duruyor. Belli sıkılıyor. "Sen de hayat var çocuk" diyorum içimden. Gözleri ışıl ışıl parlıyor. Kesinlikle hayatı olduğu gibi kabul edenlerden değil, belli.

Müzik susuyor ortalığı korkunç bir uğultu kaplıyor. Yan masadaki fönlü kafalar hararetle Esra adlı birinin evini hallaç pamuğu gibi attırıyorlar. Kadının eşinin onu aldattığından başlayıp çocuklarının serseri olduğuna kadar ne öğrendilerse, hiç duymamış olanlara anlatıyorlar. Hele bir tanesi bir haberi ilk defa veriyor olmanın hevesiyle dura dura diğerlerini meraktan öldüre öldüre anlatıyor da anlatıyor. En meraklıları "Ay kız sen de, çabuk anlat vallahi öldüm meraktan diye" ikide bir koluna yapışıyor hevesli anlatıcının. Bu Esra kim bilmiyorum ama Esra'nın tüm hayatının ayrıntılarını biliyorum artık. Bana ne gibi bir faydası dokunacaksa.

Annemle teyzem bir kaç kişiyi görüp onlara el sallıyorlar. Kadınlar koştura koştura geliyor. Bir tanesi yanaklarımı sıkıyor bir tanesi beni sımsıkı kucaklıyor, salak salak sırıtıyorum. Böyle bir durumda başka ne yapılabilir ki zaten? "Siz kimsiniz yahu?" diyesim geliyor ama salak sırıtışım yüzüme öyle bir yapışmış ki bir türlü konuşamıyorum. Artı böyle birşey söylesem annem bana uzun bir konferans verebilir teyzem de annemi onaylayarak beni toplu halde kınayabilirler. Susup sırıtmaya devam ediyorum. En iyisi bu...

Müzik yine başlıyor. "Kara üzüm habbesiiii le le le le canıııııııım, göynüm sevmez herkesiiii esmersen güzelsiiiiiiin" Ortaya bir sarışın fırlıyor ki tutabilene aşk olsun. Kırmızı mini eteği gerçekten mini etek mi yoksa popo genişliği fazla olduğu için etek mini olmak zorunda mı kalmış düşünüyorum. İnsanlar hep düşen insanlara gülerler ya ben de göbek atanlara gülüyorum. Elimde değil. Bana gerçekten çok komik geliyor bu göbek atıyor olma hali. Yani müzik başlar başlamaz göbek bir yana popo bir yana eller kollar havaya durumuna gelmenin mantığını biri bana açıklar mı acaba günün birinde. "Ne var canım insanlar eğleniyorlar işte" Evet, tamam bu bir açıklama, hem ben eğlenmesinler demiyorum ama neden, amacı ne, nasıl bir eğlenmek biçimidir bu? Gerçekten bir pantolon yaması gibiyim ben bu toplulukta. Kahverengi bir pantolonda siyah bir yama gibiyim.

Bizim kırmızı etekli pisti çılgınlar gibi turluyor. "Hey be dağların aslanı, medeni cesaret abidem benim. Yürüü kim tutar seni?" diye tezahürat yapmak istiyorum. Fikri bile beni güldürüyor. Kan ter içinde eliyle işaret ediyor müzisyenlere bir daha aynı türküyü çalmaları için. Adamcağız yorgun ve sıkkın yeniden başlıyor söylemeye "Kara üzüm habbesiiii le le le le canıııııııım, göynüm sevmez herkesiiii esmersen güzelsiiiiiiin"

Müziğe şakır şukur bardak tabak çatal bıçak sesleri karışıyor. Çaylar gidiyor tatlılar geliyor bir daha çaylar geliyor falan filan devam ediyor. Pistten fönlü kafalar hiç eksik olmuyor. Bir plaketi daha hakediyor bu kadınlar. Bu kadar enerjik oldukları için. Kesinlikle tüm kalbimle alkışlıyorum onları. Herşey bitiyor fönlü kafalar topluluğu cıvıldaşa cıvıldaşa ayrılıyorlar. Ben arkada kalıyorum. Vallahi yorgunluktan ölüyorum. Üstelik göbek atmadığım halde. Kesinlikle bir kez daha anlamış bulunuyorum ki ben kalabalık insanı değilim. Hiç de olamayacağım. Aslında olmak ister miydim? Sanırım hayır. Hem fönlü kafa olmak mı? Tanrı korusun...

Resim: http://www.deviantart.com/print/1903359/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..