Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '11

 
Kategori
Öykü
 

Fotoğraf Koleksiyoncusu

Fotoğraf Koleksiyoncusu
 

zaman ve götürdükleri...


‘’Yüzlerini kaybettim !’’ Dedi adam.

Hayatın beyazlığına doğmuştu, siyahlığında kaybetti. Rahim kapısından hayata merhabasını ağlayarak yapmıştı. Şimdiyse en dış kapısının önünde kayıp suretlerini arıyordu.
Bir bedestene düşünce yolu; yağlıboya tabloların ve fotoğrafların çerçevelenerek satışa sunulduğu mağazaya teklifsiz girdi. Resim ya da fotoğraf uzmanı değildi ama duvarda asılı ahşap oymalı çerçeveye yerleştirilmiş bir fotoğraf önünde epey vakit geçirmişti.
Fotoğraf tarihsel bir kesitti. Vardı ve yok oldu. Ayindi. Tefti.
Sordu adam.
Tezgâhtar gence ‘’fotoğraf kime ait ?’’
Genç ‘’bilmiyorum’’ dedi.
Adam veda ederek ayrıldı.

Adam altı yıldır mesken tutuğu bu doyumluk çevrede yaşamaya çalışıyordu.Hafta sonları her çarşıya çıkışında koltuğunun altına sıkıştırdığı bir poşete bir iki kitap mutlaka alırdı.Bu kez de öyle yapmıştı.
Kendini güvende hissetmenin yoluydu bu taşımacılık.
Suretleri kaybettiği günden beri kitapları yanında taşıyordu.
Harflerin kaybolmasına izin vermeyecekti hiç olmazsa…
Yolun balıksırtı taşlarını arşınlamaya başladı adam, önünden geçtiği saat kulesine kaldırıp kafasını ‘’son ayin çanını ne zaman vurduğu bilmez ama sessizliği resmi hükme bağlanalı yarım asrı geçmiş olmalı ‘’ diye düşünmeden kendisini alamadı.
Bu düşünceler ile mahallî gazetenin birisine girdi.
İlan vermek istediğini söyledi.
Gazete sahibi ‘’kayıp mı ?’’ Dedi.
Adam ‘’sayılır ‘’Diye cevapladı.
Gazete sahibi ‘’nasıl ?’’ Dedi.
Adam ‘’suretleri kaybettim. Bulunmaları için ilan vereceğim.’’ Dedi
Gazete sahibi ‘’delinin zoruna bak !’’ der gibi bir bakışla
‘’Fark etmez! Parası ile değil mi, yayınlarım.’’ Dedi.

Adam, uzatılan kâğıda ilanını yazdı.
Gazete sahibi mırıltıyla okumaya başladı.

‘’Siyah-beyaz olmak şartıyla eski fotoğraf alınır’’
‘’Müracaat: fotoğraf koleksiyoncusu Tlf: 313… ‘’


Gazete sahibi ‘’ borcun 20 bin TL’’ dedi.
Adam parasını uzattı gazetenin yarınki, baskısına yetiştirmesini rica ederek ayrıldı.
Gazete sahibinin ona deli muamelesi yapması umrunda değildi.
Böylesi bakış ve davranış kalıplarına alışkındı zaten.
İnsanların eski fotoğraflarını satabileceğini düşünmek cinnetin ayak sesleri değil miydi?
Hem ne bulacaktı ki?
Bunları toplasa; sonra tekrar nasıl elden çıkaracaktı?
Her suret ona ne hatırlatacaktı?
Hatırlamasa ne olurdu?
Cevapsız sorular girdabı. Derken adam; nefeslenmek ve bir bardak salep içmek için küçük bir köşebaşı çayevine girdi.
Garsona salep getirmesini söyledi.
Çayevinin her yanına kırma tütünün dumanı sinmişti.
Tarçının kokusunu burnunda hissedince biraz kendine geldi.
Garsona teşekkür ederek ücretini ödedi.
Diline bulaşan rahiya onun ruh ikliminde dalgalanmalar oluşturmaya başlamıştı bile.
Kaybettiği bir suretle salep içtiğini hatırlıyor ama kim olduğunu çıkaramıyordu.
Zorladı hafızasını. Nafile!
Bir türlü kime ait olduğunu bulamıyordu suretin.
Ama siyah-beyaz olduğundan emindi.



Yahya İncik/Şubat-2011

 
Toplam blog
: 92
: 766
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

1970 Tarsus doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Tarsus'ta tamamladım.Yüksek öğrenimimi Atatürk Üni..