Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Fotoğraflara saklanmak

Fotoğraflara saklanmak
 

70'li yıllardı. Mahallede sadece Ramazan Abi'nin fotoğraf makinesi vardı. Gecekondumuzun bahçesinde, kiraz ağaçlarının altında ya da odadaki somyanın üstüne oturup gözlerimizi de objektife dikip poz verirdik. Ben hep ev içi pozları severdim, çünkü flaşın ışığı güneşten daha güçlüydü.Sonra günlerce siyah beyaz fotoğrafların çıkmasını beklerdik. Ramazan Abi pozları dolduracak da filmi banyo ettirecek getirecek fotoğrafları. Fotoğrafa ilk ben bakacağım diye kavga ederdik. Sanki o fotoğraf o coşkulu anı ölümsüzleştiren bir araçtı, o anın hatırası değildi.

80'lerde renkli fotoğraf makineleri arttı, neredeyse her evde bir makine vardı, artık eski coşku kalmadı, bir toplantı, düğün, bayram olduğunda o anı sabitleştirmek için makine misafir odasından çıkarılır fotoğraflar çekilirdi.

Köylerde fotoğraf albümleri yoktu, önemli fotoğraflar evin odalarına asılırdı, bu gelenek gecekonduya da kaymıştı. Ama fotoğraflar arttıkça bir kent kültürü öğesi olan albüm gecekondulara da girdi. Şimdilerde ie fotoğraflar tab bile edilmiyor, CD'lerde saklanıyor, ihtiyaç hissedilince takılyor bigisayara izleniyor.

Köyden gelip gecekonduda yaşayan aileler sanki kendi tarihlerini, gelişim çizgilerini tarihlemek istercesine kronolojik albümler oluştururdu. Yeni adetleri yani doğumgünlerini, piknikleri fotoğraflarla ölümsüzleştirmeye başlamışlardı. Eve bir misafir geldiğinde hemen albümler açılır, ailenin ne kadar şehirlileştiği ispatlanmaya çalışılırdı.

Bunca uzun bir girişi niye yaptım?

Ayrılıklarda, boşanmalarda fotoğraflar ortada kalır. Bazen yakılır, sonra pişman olunur. Çünkü yok olan sadece anılar değil, bizim saklandığımız yalnızlık şatolarımızdır. En gizli duygularımızı fotoğraf karelerimize saklarız. Kıskançlıklarımız, acılarımız, mutlluklarımız hep oradadır. Beynimiz o anları hafızaya almayı beceremez. Şöyle bir yoklayın isterseniz geçmişinizi. Çoğunun görüntleri fludur.

Bazen bu site de dahil olmak üzere fotoğraflara bakarım uzun uzun... Fotoğrafın çekildiği mekan, kişinin yüzü, saçı değildir baktığım; gözleridir. Hangi duygusunu saklmaya çalışmış onu bulmaya çalışırım. İnanın yaptığım kahinlik ya da falcılık değil; ama çözerim çoğunu.

Fotoğraflara saklanıp da orada da keşfedileceğini düşünenler onları yok ediverir, sonra geçmişiyle yüzleşmek istediğinde üzülür; çünkü sevaplarımızı herkes bilir ama günahlarımızı kimse bilmez. Aslında en çok korktuğumuz şey mutluluklarımızı unutmak değil, mutsuzluklarımızı, günahlarımızı unutmaktır.

Belki de bu yazıyı yazmamın sebebi günah arşivimi kaybetmiş olmamdır. Kendimle hesaplaşmak istediğimde çıkarıp baktığım arşivimin olmayışının beni çok rahatsız etmesidir.Ne zaman bir fotoğraf galerisi görsem kıskanıyorum. Günahlarımı kaybetmenin günahıyla irkiliyorum.

Çünkü hayat bir saklambaç oyunu. Sizin ebe olduğunuzu unutuyorlar ya da oyunu unutuyorlar, siz de saklandığınızı unutuyorsunuz; kendinizi bulmak istiyorsunuz. Saklandığınız kuytuları kaybediyorsunuz. Unutmayı hatırlıyorsunuz. Fotoğraflar, geçmişi bulmanızı sağlayan sokak lambaları. Ebeye yakalanma korkusu olsa da oyunun içinde olduğunuzu hatırlatıyor size. Hangi oynunun içinde olduğunuzu fark edemiyorsanız vay halinize.

Ey ayrılan sevgililer,

Ey boşanan çiftler,

Ey dostlarına , arkadaşlarına kızıp da fotoğrafları yok ederek o geçmişten kurtulacağını zannedenler

Yapmayın....

Şu dünyada en zor şey günahlarımızı bulmak...Günahlarımız da o karelerde gizli. İnanmıyorsanız, alın eski bir fotoğrafınızı. Kıskanıp da kimseye belli etmediğiniz arkadaşlarınızı, ilan edemediğiniz aşklarınızı, aldatmayı düşündüğünüz sevgililerinizi hatırlayın. Şu anda hiçbirini hatırlamıyorsunuz. O kadar günahımız var ki beyin eskilerini silmek zorunda kalıyor, haydi keşfedin günahlarınızı...
 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..