Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '16

 
Kategori
Sinema
 

Frantz

Frantz
 

 
Yönetmen : François Ozon
Oyuncular : Pierre Niney (Adrian), Paula Beer ( Anna ) Ernest Stötzner (Hoffmeister), Marie Gruber (Magda), Johann von Bülov (Kreutz) Anton von Lucke (Frantz), Cyrielle Clair (Mered Adrian) Alice de Lencquesaing (Fanny)
Müzikler: Besteci Philippe Rombi
Fransa Almanya yapımı.
 
Filmekimi'nde kaçırmıştım. Nihayet izleyebildim Frantz'ı. Chopin noktürnleri, Monet'in İntihar tablosu, Paul Verlaine'nin Sonbahar şiirine yaptığı göndermelerle beni benden alan, müzikle, şiirle, resimle, beslenmiş harika bir yapımmış meğer.
Savaşın getirdiği acılar, sevilen birinin ölümü ve geride kalanların yeniden hayata tutunabilmek için gösterdikleri çaba üzerine kurulu filmin öyküsü.
Son derece estetik duygularla çekilmiş siyah beyaz karelerin, daha çok güzel anıları hatırlarken renklenişi, hala ve her şeye rağmen umudun tükenmeyişinin bir imgelemiydi belki de.
Ve tabi savaş sonrasında her iki tarafta da yükselen aşırı milliyetçi duygular, dizginlenemeyen kindarlık ve nefret dolu kalpler de başka bir kırılgan yüzünü yansıtıyordu tüm yaşananların.
Yıl :1919. Küçük bir Alman kasabası. Bir yıl olmuş Birinci Dünya Savaş'ı sona ereli. Siyahlar içinde Anna ( Paula Beer ) beliriveriyor sokaklarda. Çok sevdiği ve savaşta kaybettiği nişanlısı Frantz'ın (Anton von Lucke) mezarını ziyarete gidiyor.
Fakat tuhaf bir şey oluyor. Bir yabancının üst üste birkaç gün beyaz çiçeklerle Frantz'ı ziyarete geldiğini görüyor.
Daha sonra bu kişinin Adrian (Pierre Niney) adında Paris Orkestrası'nda keman çalan bir Fransız olduğunu öğreniyoruz.
Senaryo Adrian ve Frantz arasındaki gizemli ilişki üzerinden ilerliyor. Ve yükselen gerilimle film kendini daha yoğun hissettiriyor.
Adrian bir vijdan hesaplaşması içerisindedir aslında ve niyeti bu ağırlıktan kurtulmaktır. Fakat Frantz'ın babası doktor Hans Hoffmeister'in( Ernest Stötzner) yanına gittiğinde karşılaştığı hakaret dolu sözler nedeniyle olaylar düşündüğünden farklı bir yöne evrilir. Ve Adrian ancak bu şekilde Anna'nın da birlikte yaşadığı matem evinde Frantz'ın annesi Magda ( Marie Gruber), babası ve Anna'nın dünyasında varolmanın yolunu bulur.
Adrian, Paris'e döndükten sonra hem aileye hem de Anna'ya mektuplar yazar bir müddet. Fakat Anna kendisine gelen mektupları okuduktan sonra ateşe atar. Çünkü bir sır vardır Adrian'la ilgili. Ve ailenin bu sırrı öğrenip yeniden yıkılmasından korkar. Sırf bu nedenle kendisi oturur, mektuplar yazar Adrian adına aileye ve yazdıklarını Hoffmeisterler'e okur onları mutlu etmek için. Filmin ikinci yarısı, neredeyse melodram denli duygu yüklü ve oldukça hüzünlüydü. Çünkü Paris yolculuğu bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı Anna için. Çünkü Fanny'le (Alice de Lencquesaing ) evlenme hazırlıkları içerisinde olan Adrian'a karşı duyduğu aşk karşılığını bulamamıştı.
Fakat yaşamak istiyordu Anna. Hem yaşamak hem de yaşatmak. Frantz'ın anne ve babası için de bir umut olmak. Bu yüzden geri dönmedi, Çünkü geri döner ve Hoffmeinsterler'e gerçekleri söylerse bu onlar için yeni bir yıkım olabilirdi. Bu yüzden Frantz'ın çok sevdiği Paris'te kaldı.
Final müthişti. Oyunculuklar da öyle. Başta daha önce hiç bir filmini seyretmediğim Paulle Beer'i çok beğendim. Pierre Niney ve diğer oyuncular da çok başarılıydılar.
Pek çok sahne var hafızamda yer eden. Fakat en çok ta Hoffmeister'in Frantz'ın kemanını Adrian'a vermek istediği ve sonra birlikte kemanı kutusuna koyup, üzerini örttükleri sahneyle, Anna'nın Loure Müzesi'nde Monet'in renklenen İntihar tablosu önünde durduğu final sahnesini unutamayacağım sanıyorum.
 
Yaz Hamra Aydemir
 
Toplam blog
: 30
: 572
Kayıt tarihi
: 02.11.09
 
 

Edebiyat, sinema, tiyatro ve müzik başlıca ilgi alanlarım. Gezmeyi, okumayı, yazmayı, düşünmeyi v..