Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Futbol ve kaleci ilişkisine toplum bilim açısından bir bakış

Futbol ve kaleci ilişkisine toplum bilim açısından bir bakış
 

Ninem ve zannedersem beraberinde pek çok yaşlının, bir futbol maçına denk geldiklerinde dile getirdikleri ortak bir sorudur, “Bu yirmi kişi neden bir topun peşinde koşuyor?” Aslında hayatın anlamını ifade etmemiz istense verebileceğimiz yanıt ancak bu kadar zor olabilir.

Ancak bu soru beraberinde futbol sahasında topun peşinde koşan aptallar dışında, olduğu yerde duran ve topun kendisine gelmesini bekleyen akıllı birilerinin olduğunu da gösteriyor; Kaleciler

Oysa sokak futbolu keyfini yaşamış herkes bilir ki, kaleci futbol oynamaya niyetli olan kimsenin talip olmadığı bir mevkiidir. Genellikle, oyuna dâhil olmak isteyen kişilerden yaşı en küçük ya da becerisi en kısıtlı olanı kaleye geçirilir. Elde buna uygun eleman yok ise, futbol oynanacak mekânının kıyısında, kenarında, yemek ve içmek ile meşgul, spordan haz duymayan ama arkadaş bulamamanın da sıkıntısını yaşayan, genellikle şişman ve hımbıl tipler zorla ikna edilerek kaleye yerleştirilir ve kendilerinden de, rastlantı icabı topun birkaç kez bedenlerine değip uzaklaşması dışında bir beklentide bulunulmaz. Tüm bu kaleci tiplerinin ortak özelliği kolay azarlanabilir, başarısızlıkta günah keçisi yapılabilir olmalarıdır. Başarı durumunda ise kimse varlıklarını bile hissetmez.

Etrafta bu tip elemanlar bulunamaması halinde ise iki formülden birisi devreye girer. Ya sıra ile kaleye geçilir ve gol yiyen kaleden çıkar ki, bu bilerek ve isteyerek gol yeme olasılığını arttırdığı için genelde tercih edilmez. Diğeri ise, sokak futbolunun, futbol kültürüne, “üç korner, bir penaltı” uygulamasından sonra ki en büyük hediyesi olan, kalecisiz futbol formülüdür. Bu formüle göre kalenin eni daraltılır ve şut mesafesi kısaltan bir kural konur. Bu aynı zamanda az eleman karşılığında uygulanan ve kalecilik gibi anlamsız bir mevkii için eleman israf etmemeyi hedefleyen bir formüldür.

Profesyonel futbol kuralları içinde bu uygulamalara yer olmadığından, kalecilik oldukça temel mevkilerden birisi olmuştur. Ama beraberinde üzerinde en çok tartışılan, en çok göğe çıkarılıp, en çok yere batırılan aktörlerinden birisi. Ve bu rol aslında toplumdaki pek çok farklı rolle çakışır. İşte ben bu çakışmaları yakalamaya çalıştım;

Takım bir aile ise ailenin annesi kalecidir

Eğer bir futbol takımını bir aileye benzetecek olursak, kaleciye düşen rol olsa olsa anne rolüdür. Ailenin tüm bireyleri, başarıyı dışarıda arar ve hep sırtını annesine dayayıp gözünü ileriye sabitler. Ancak evde sorun yaşanması halinde, ailenin tüm bireyleri yönünü ve ilgisini eve yöneltir ve annelerinin etrafında bir yumak oluştururlar. Aile bireylerinin her birinin dışarıda elde ettiği, iş, kariyer, eğitim, sosyal yaşam başarıları bireye aittir, anneye düşen yalnızca başarı sevincini uzaktan seyretmek ve söz konusu başarının sahibini tebrik etmektir. Ancak evde yaşanan her başarısızlığın bir numaralı sorumlusu annedir.

Maç içerisinde dikkatinizi çektiyse, takım arkadaşlarına, yaş ve kıdem farkı gözetmeden en rahat bağıran futbolcular kalecilerdir. Bu onların maç içerisinde girdikleri anne sorumluluğunun yansımasıdır. Annelerin evin diğer bireyleri üzerindeki tek hakkı onlara kızabilme ve bundan hiçbir gocunma hissedilmemesini talep etme hakkıdır. Ancak bu kızma hakkı, söz sahibi olma ve ya karar verici olma hakkı statüsüne bir türlü sıçramaz. Kızmanın ve bağırmanın tek işlevi, savunma işlemi için motivasyon yaratmaktır.

Takım bir köy ise köyün delisi kalecidir

Kalecinin futbol sahası içindeki farklılığı tartışılmaz. Farklı davranış yetkileri, özel mülkiyeti altında bir alan ve özel kıyafet tarzı ile farklılığı kolaylıkla belli olur. Tüm ayrıcalıkların kişinin egosunu fazlası ile okşadığı ve şişirdiğine şüphe yok elbette. Ancak ona elit olma şansı tanıyan bu haklar, diğer yanıyla genelin dışında olmanın yalnızlığını ve baskısını da beraberinde getirir.

Ayrıca, bu kadar yetkinin ve ayrıcalığın neticesinde elinize geçen tek söz hakkı ise yemeğe eklenecek tuzun ile biberinin miktarına karar vermek olunca insan biraz bocalıyor elbette. Malzemeler önünüze yığılıyor, istenen yemek söyleniyor ve yemeğin yapılması standartlara bağlanıyor. Evet mutfak size ait olabilir, mutfakta ne giyeceğinize de siz karar verebilirsiniz ancak neticede siz yalnızca tuzla biberin miktarını belirleyebiliyorsunuz. Bir süre sonra mutfağı kendi hapishaneniz olarak görmez misiniz?

Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, kişinin psikolojisi üzerinde onulmaz yaralar açtığı da bir gerçek. Bu nedenle her kalecinin deli bir yanı vardır. Bunun en iyi örnekleri olarak Galatasaray’ın bir zamanlar vazgeçilmezlerinden olan Hayrettin ile sonradan ülkemize gelip Fenerbahçe formasını giyen Toni Schumacher gösterilebilir.

Futbol bir fotoromansa, fotoromanın en fotojenik aktörü kalecidir

Futbolun eğer bir estetik yanı varsa, bu estetiğin sergilendiği en önemli sahnelerin vazgeçilmezi kalecidir. Çünkü kalecinin en büyük yeteneği uçabilmektir ve uçan tüm canlılar gibi onunda kendine has bir zarafeti vardır. Hele ki bu zarafet dar bir zaman ve hızlı bir refleksle sıkı bir bağ kurmuşsa, görüntü sanatsal bir düzeye yaklaşır. Ve yine futbolun eğer sanatla kurabildiği tek bir bağ varsa, bu bağın kurucusu ancak, balenin gerektirdiği fiziksel özelliklerle uzaktan yakından alakası olmamasına karşın, saha da bale figürlerini sergileyen kalecidir.


İsmi problemli olan mevkii; kaleci

Türkçede anlam itibari ile en yanlış kullanılan kelimelerden birisi kalecidir. Dilimizde meslek takısı olarak kullandığımız –cı ve –ci ekleri, ürün-satıcı, ürün-üretim-üretici arasında bir bağ kurar. Mesela “süt-sütçü”, gazete-gazeteci” vb. Oysaki kale ve kaleci arasında bu türden bir bağ yoktur. Kaleci yalnızca ve yalnızca kaleyi korumakla görevli bir elemandır. Ürünün ve işin yapımı, satımı ya da yerine getirilmesi ile ilgilenmez. “gol-golcü”, “savunma-savunmacı” isimleri ne kadar doğru bir kullanımsa “kale-kaleci kullanımı da bir ok dara hatalı bir kullanımdır.

Belki de kale bekçisi mevkiinin toplumsal pozisyonunu düzeltmeye isminden başlamamız gerekmektedir.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..