Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '09

 
Kategori
Futbol
 

Futbolumuzun "ters manyel" uzmanı Hıncal Uluç

Futbolumuzun "ters manyel" uzmanı Hıncal Uluç
 

Dünkü açıklaması için bir yazı yazdım, sonra yayınlamaktan son anda vazgeçtim. Ancak üst üste salvolar gelmeye devam edince yazmak bir iş emri haline geldi.

Futbolumuzun akil adamı olduğunu 57 yıldır futbol yazdığının altını çizerek vurgulamayı seven ancak duruşu, yaptıkları, görüşleri, tavsiyeleri, düşünce yapısıyla hiçbir şekilde ne o yılların vermesi gereken tecrübeye yakışmayacak açıklamalarda bulunan Hıncal Uluç'un dün Bülent Korkmaz'la ilgili yaptığı yorum, bugün de Volkan için söyledikleri yenilir yutulur değil.

Bülent Korkmaz için söylediklerini ben ters manyel olarak görüyorum. Sözde bir taraftan Bülent'i aşağılıyor, diğer taraftan da Aragones'i yüreklendiriyor. Hıncal Uluç evine çekildikten ve bütün hayatı o ekran ile değerlendirmeye başladıktan sonra sürekli ıskalıyor. Bozuk saatin günde iki defa doğruyu göstermesi gibi arada sırada yaptığı isabetli yorumların dışında son yıllarda haklı, doğru, yansız-tarafsız, yapıcı, yönlendirici tek bir yorumunu anımsamıyorum. Onun içinde bulunduğu ruh hali Türkiye'yi karamsarlığa, umutsuzluğa, kargaşaya sürükleyecek boyutlara varmışken, bugünkü köşe yazısında Volkan'a ruh doktoru tavsiyesinde bulunuyor. Bülent Korkmaz'a da önce Adliye, sonra da Nüfus memurluğu yolunu gösteriyor, soyadını Korkak olarak değiştirmesi için.

"Türkiye'de her hafta 4 tane, 5 tane maç seyretmek ıstırap. Hakikaten ıstırap. Resmen 90 Dakika'yı bırakmayı düşünüyorum. 90 Dakika yüzünden benim gecelerim ziyan oluyor. Dünyanın en kötü maçlarını seyretmeye mecbur değilim ben. 450 dakika maç seyrediyorsun, 'Ne güzeldi' diye kafanda bir pozisyon kalmaz mı? Hakikaten başım ağrıyor ve midem bulanıyor."

Futbol bu mu?

90 Dakika programını da bırakmakla tehdit ediyor. Zaten rahmetli ve çok sevgili Kenan Onuk öldükten sonra bir taraftan Haşmet Babaoğlu, diğer taraftan Hıncal Uluç için bu program herhalde üzerlerinde büyük bir yük olmaya başladı, yıllar Türkiye'deki futbolun kendilerine keyif vermediğinden, haftasonlarını TV başında maç izleyerek geçirmek zorunda kaldıklarından sürekli şikayet eder oldular. İnsan yaptığı işten zevk almazsa zaten onun için her şey kötüdür.

Hıncal Uluç'a sorulan yönlendirmeli soru ile başlayalım.

"-Omzuna darbe alan Volkan bu acının verdiği kızgınlıkla rakibine tekme attı ve son 2 sezonda 4. kırmızı kartını gördü. Bir kalecinin bu kadar kırmızı kart görmesi normal mi?"

Volkan gençliğinin ve tecrübesizliğinin hatalarını çekiyor. Volkan'a Lincoln ile girdiği ağız dalaşı sonrasında yaptıkları, sonra 2008 Avrupa Şampiyonası'nda gördüğü kırmızı kart için bütün Türkiye bir şeyler söyledi. Hepimiz bunun nasıl büyük bir sorumsuzluk örneği olduğunu söyledik. O Volkan yaptıklarından ders almış sorumlu bir futbolcu gibi bu sezon çok iyi bir performans sergiliyordu. Hacettepe maçında gördüğü kırmızı kart futbolun içinde olan bir pozisyon gereğiydi. Volkan'ı iki maç içinde yaptıklarıyla sanık sandalyesine oturtup, hüküm verip sabıkalı hale getirmek bence art niyettir. Volkan bu söz konusu maça kadar rakipleriyle bırakın böylesi itiş kakışlara girmek, hatta birçok pozisyonda ara bulucu roller bile üstlenmişti.

Gazete'nin Hıncal Uluç'a yönelttiği bu soruda kasıt var. Bence bu soruya da gazetecilikte sarı kart çıkarmalı.

<ımg height="297" src="http://www.fenerbahce.org/pic_lib/2009-03-09_volkan446.jpg" width="446">

http://www.fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=14997

Kırmızı kart gördüğü pozisyon ile ilgili yorumu maç yazısında zaten yeteri kadar açıkladım. Taraflı bulunlar oldu; ancak o hakemin pozisyonu aşırı kasti değerlendirmesiyle ilgiliydi, bütün Türkiye de onun peşine takıldı. O pozisyonda odaklanılması gereken şey, Volkan'ın formasını yırtıp, göğsünde derin bir iz açan ve bir anlamda hayati tehlikeye sebebiyet veren darbe olması gerekirken, buna trafik kazası deyip geçiştirip, Volkan'ı ruh doktoruna havale eden düşünce yapısının kendisinin son yıllarda Türkiye'ye neler teşvik ettiği, nasıl yorum yaptığını oturup tekrar tekrar arşivlerden izlemesini öneriyorum. NTV'nin internet arşivi çok büyük bir zenginlik sunuyor bize.

Aynı pozisyon içinde, arkadaşının yırtılmış forması ve göğsünü görüp oyundan atılış kararını sorgulayan Carlos'un hareketini gündeme getirip, bunu da disiplin kuruluna havale etmek de ayrı bir demokrasi sorunudur sanırım.

Kendilerine ve çalıştıkları kurumlara yöneltilen en küçük eleştiriye tahammülü olmayan kişilerin bu hareketler karşısında futbolcuların İsa rolüne soyunmalarını beklemelerini ben kendi adıma anlamakta zorluk çekiyorum.

"Bu kaçınca olay. Volkan'ın ruhsal tedaviye ihtiyacı var, bu açık. Ama hiçbir kulübümüzün bu işi ciddiye aldığı yok. Çünkü futbolcular böyle bir ruh doktoru geldiği zaman "Biz deli miyiz?" diyorlar. Hayır, ruh doktoruna görünmek için insanın deli olmasına gerek yok, her insanın ruh doktoruna ihtiyacı var. Her insanın bunalımları vardır, inişleri vardır, çıkışları vardır hayatında. Gider, konuşur, anlatır. Volkan'ın profesyonel desteğe ihtiyacı var. İyi kaleci, neler kurtarıyor ama her maç kendini attırabilir. Böyle bir kaleciye nasıl güvenirsin de mesela milli formayı ona nasıl emanet edersin? Soruyorum şimdi Fatih Terim'e: Bu Volkan'a milli formayı emanet ettiğin zaman 90 dakika kenarda rahat oturabilir misin? Ya da bu Emre'ye!.."

"Soruya sarı kart verdik, bu cevap ise tek başına kırmızı kartlıktır. Çünkü direkt rakibe karşı kasti darbe var."

Sayın Hıncal Uluç iki maç içinde gördükleriyle Volkan'ı ruh doktoruna havale ederken hangi bilimsel, tıbbi veriye dayandığını da bize açıklarsa o zaman biz de onun akilliğine karşı güvenimiz sarsılmaz olur.

Biz futbolda futbol dışında herşeyi konuşuyoruz. Ben bugünü Fenerbahçe'nin taktik yapısını analiz etmeye ayırmak isterken, okuduğum bir yazı bütün planlarımı alt üst etti. şimdi denilebilir ki, "sen niye bunun üzerine gidiyorsun? Bırak istediğini söylesin, konuşsun." Bence öyle de değil. Çünkü futbol içinde olan bütün bu olup bitenleri yine futbolun içinde kalarak konuşabilmeyi sürdürmemiz gerekiyor. Hem futbolun içinde büyük bir yer işgal edip, sonra futbolu futbol dışı unsurlarla süsleyip, piyasaya sürenlerin yaptıklarına sessiz kalmak da benim yapıma uymuyor.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..