Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '11

 
Kategori
Futbol
 

Galatasaray üzerinden rayting

Dün gece Kanaltürk’te yayınlanan Telegol programında bir büyük rezilliğe daha şahit olduk.  

Konu edilen olay aslında çok önemli. Fubol maçı sırasında atılan bir şişe başına isabet eden şanssız bir çocuk. Sporda şiddet, sporda dehşet.  

Aklı başında bir program konuyu nasıl ele alır? Stada sokulabilen şişeler, taraftarların densizliği, cezalar, yaptırımlar vb...  

Söz konusu yayın bir “spor programı” olduğu için ev sahibi takımın sorumluluğu ve elini taşın altına koyma biçimi, yetkililerin tavırları, soruşturmanın gidişatı da sorgulanır elbette.  

Olay kısaca özetlenir, çocukla ve ailesiyle GÜNDÜZ bir röportaj yapılabilir, gece aile arzu ederse yine yayına baglanabilir ve sorumlulara da söz hakkı verilip gelinen nokta konusunda izleyiciler bilgilendirilir. Yorum yapmak için para alanlar da fikirlerini belirtir, konu kapanır.  

Oysa biz ne gördük? Rating uğruna her türlü rezilliği yapmaktan zerre kadar çekinmeyen programcılar, çıkar uğruna çocuklarını kullanan bir aile –daha çok anne- ve bütün bunlar uğruna kurban edilen koskoca bir camia.  

Programın sunucuları bir kez daha avukat ve savcılığa soyundu. Gerçek bir linç ajitasyonu yaşandı. Çünkü malzeme hazırdı. Galatasaray tarihinin en çalkıntılı günlerini kamuoyunun gözü önünde yaşarken bu olaydan faydalanmamak olmazdı! Sporda şiddet ve küçük bir çocuğun geleceği gibi iki “ehemmiyetsiz” unsur sadece duygusal tetikleme sosu olarak kullanılmak marifetiyle programın bir saati Galatasaray’ın ratinglerinden nemalanmaya harcanmalıydı. Harcandı da. İnsan olanı utandıran yaklaşımlarla...  

Gecenin bir vakti yatağında değil de evinden canlı yayında, mağdur olmuş güzel mi güzel bir çocuk güya kendi hakkında konuşulanları, yapılan pazarlıkları, sağlığı konusundaki endişeleri annesinin gözünün içine tedirginlikle bakarak dinliyor, hatta, bırakın televizyonu, günlük hayatında bile duymaması gereken küfürleri –hem de defalarca, hem de saygın olması gereken tıp diploması sahipli bir şahısın ağzından- duymaya maruz bırakılıyor, sevgiyle bağlı olduğu takımdan ve oyuncularından soğutulup çelişkiler içine düşmeye bırakılıyor, buradaki diger “degerli malzeme” Arda da payına düşeni alıyor, anne çocugun egitimi konusunda çok endişelendigini söylüyor ama mahkeme sonuçlanana kadar geçici bir çözüme de yanaşmayıp oglunun hayatından yiyor, gülerek küçük taleplerini söylüyor ama esas taleplerini ısrarla dile getirmiyor, babanın hiç sesi çıkmıyor, çocuk kendisine değer biçmeyi öğreniyor! (bir ev ve 50-70 bin lira !), “Tak çocuğum bakayım kaskını başına amcalar görsün” denerek görsel malzeme de yapılıyor, yönlendirici sorularla ağzından istenen laflar zorla kopartılıyor...  

Anne bu acıklı olayı kullanıyor, yapımcılar aileyi kullanıyor, sunucular savcı, avukat, duyarlı vatandaş, spor duayeni kimlikleriyle rakip takımları gaza getirmeye, yeni olay çıkarmayı deneyerek programı kullanıyor, ekmek kapılarındaki yerlerini “sağlam” tutmaya çabalıyor, kanal ise raitingleri reklam verenlere karşı kullanıyor... Kim kazanıyor? Hiç kimse. Ne yazık ki buna Batuhan da dahil!  

Başarısızlığı kongrece oylanarak tasdiklenmiş Galatasaray yönetiminin son günlerde leş yiyiciler tarafından didikleniyor olmasının getirdiği “Yaşasın programın bir saatini daha kurtardık” sevinci ve sarhoşluğu içinde fren iyice patlıyor ve bütün bir camia yargılanıp infaz ediliyor! Raiting uğruna bir kez daha ne canlar yanıyor... (Bu arada kulübün yapmış oldugu ‘Biz şunları şunları önerdik, yaptık ama aile dava açacagı için bir çogunu kabul etmedi’ açıklamasının programda unutturulmaya çalışılması, ayrıca kulüp yetkililerinin de baglanmayıp söz haklarını kullanmamaları da işin tuzu biberi.)  

Televizyon bir hayal dünyasıdır. Show programlarının kameraları sübjektiftir. Algı yönetimi de istendiği biçimde kullanılır televizyonda. Ama tıpkı televolelerin, magazin programlarının zaman içinde kendiliğinden silindikleri gibi, hem izleyici, hem oyuncu, hem sunucunun kullanıldığı bu sahtekarlıklar da yok olmaya mahkumdur.  

Tarih hepsini yazacak. Programlar ve yapımcıları da yok olacak, kimse hatırlamayacak. Sadece iletişim fakültelerinde kara sayfa örnekleri olarak ders konusu olacaklar. Peki ama ya Batuhan?.. Aile ve çocuktan sorumlu bakan olsaydım derhal duruma el koyar, bu maskaralığın derhal durdurulmasını sağlardım. Çünkü korkarım daha devam edecek...  

Nil Çayan  

 
Toplam blog
: 36
: 1240
Kayıt tarihi
: 25.10.08
 
 

Fransa ve Türkiye'de on sene kadar turizmcilik yaptıktan sonra iletişim alanına yönelmiştir. İnte..