Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '07

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

GAP Turu 1. Gün

GAP Turu 1. Gün
 

4 Mayıs Akşamı saat 23:00 sularında Jolly Tur otobüsüne binerek biraz heyecanlı biraz da tedirgin olarak tura katıldım. Tedirgin dedim çünkü “Güneydoğu’da acaba başımıza bişey gelir mi?” sorusu kafamı kurcalayıp durmuştu, ve belki de diğer katılımcılar da aynı şeyi düşünüyorlardı. Otobüs’te 36 kişi olduğumuzu (daha doğrusu olacağımızı-lakin Ankara’dan ve uçak ile Adana’dan bize katılacaklar vardı) öğrendik rehberimizden. Rehberimizin ismi Yunus Emre imiş. Yardımcı rehberimizin ismi ise Ersin. Yolculuk uzun ve yorucu idi. Dile kolay nerede ise 12 saat yol aldık.

Mersin’deki otele (Mersin Oteli) kendimi atar atmaz hemen duşa bıraktım kendimi. Çok iyi geldi doğrusu. Hava da kavurucu olunca…

Bu ilk günün öğle yemeğini herkes kendisi bağımsız olarak halletti. Mersin’de ne yenilebileceğini düşününce akla sanırım ilk tantuni gelir. Ben de öyle yaptım ve otelin yakınlarında bir iki tur attıktan sonra bir tantuni salonuna girdim. Sanırım ismi “Doğan Tantuni” idi. İstanbul’da da tantuni yemiştim ancak buradaki sunum biraz daha farklı. Tantuni lavaş benzeri özel bir ekmekte rulo yapılarak ve “V” şeklinde kıvrılarak elinize tutuşturuluyor. Yanında bir tabak dolusu maydanoz, birkaç kalın dilim limon ve küçük biberlerden oluşan turşu tabağı getiriliyor masanıza. Ben bir taraftan tantunimi götürürken bir taraftan da çevreye göz atıyorum, acaba “buradaki tantuni yeme raconu nedir?” diye. Bir tantuni bana yetmedi, ikinciyi söyledim. İkinciye başladığımda buranın müdavimleri olduklarını sandığım iki kişi karşı masaya oturdular. “İşte fırsat!” dedim kendi kendime; izlemeye başladım. Tantuni ile beraber bol bol maydanoz yediklerini gördüm. Ben de denemeye başladım ikinci tantuni ile beraber ve ne yalan söyleyeyim İstanbul’da yemediğim maydanoza bayıldım, yanında da limonları yiyince biraz ağırca gibi görünen tantuni çerez gibi geldi bana. “Adamlar işini biliyorlar” diye içinden geçirdim. Neyse yemek faslı bitince caddede bir iki tur daha ataraktan Mersin Oteli’ndeki otelimize döndüm.

Verilen uzun molanın ardından 14:45 gibi Taksim Oteli’nde kalan diğer arkadaşlarımızı alarak turumuza başladık. İlk durağımız Cennet-Cehennem Obrukları oldu. Obruklar yer altında bulunan su kaynaklarının yerüstünde büyük çöküntüler yaratması ile oluşuyormuş. Cehennem Çukuru’nun kenarları içbükey olduğundan ötürü içine inmek mümkün değil.

Ardından yanı başındaki Cennet’e gittikJ Bu espriyi birçok yerde yaptık. Cennet Çöküğü’ne tam 452 basamakla iniliyor ve basamaklar düzensiz, dikkat etmek lazım. Aşağıda (sanırım 300. basamakta) küçük bir kilise sizi karşılıyor. Fotoğraflarımızı çekip geri dönüyoruz. Ama ne dönüşJ Aşağıda hava serin ancak yukarı çıktıkça bir yandan merdivenler bir yandan ise artan sıcaklık yüzümüzü pancar gibi yaptı, nefes nefese kaldık.

Sonrasında Astımlılara iyi geldiği iddia edilen Narlıkuyu Astım Mağarası’nda girdik. İçerisi oldukça nemli, zaten %85 ile %95 arasında gidip gelirmiş buradaki nem oranı. Bazı basamaklar oldukça kaygan halde idi. Mağara muhteşem bir görünüme sahip, sarkıt ve dikitler ışık oyunları oynuyor ziyaretçilerine.

Bir sonraki durağımız olan Kız Kalesi önlerinde küçük bir fotoğraf molası verdik.

Buradan antik ismi Kanytelis olan ve eski çağlarda suçluların cezalandırıldığı (aslanlara bırakılırmış ceza) halk arasındaki ismi ile Kanlıdivane’ye gittik. Buradaki anlatımın ve kısa çay molasının ardından otele dönmek için otobüsümüze bindik.

Bu arada Nemrut Turu için üç gruba ayrılmamızı istedi Yunus, biz de ayrıldık. Grupların ismi Daphne (Defne), Apollon ve benim lideri olduğum grup “Gündoğarken” idi. İsmi “Gündoğarken” olarak koyduk çünkü genelde gün doğarken hatta doğmadan önce kalkıyorduk.

Otelimize vardık ve odalarımıza çekilerek bir sonraki günün heyecanı içerisinde uykuya daldık.

05/05/2007

 
Toplam blog
: 18
: 734
Kayıt tarihi
: 17.05.07
 
 

Evrenin Samanyolu Galaksisi'nde yeralan Dünya gezegeninde cennet Türkiye ülkesinin İstanbul olarak a..