Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '11

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Gazeteciden Tarih veya Biyografi Yazarı Olursa

Haklarını teslim edelim ki gazeteciliği gerçekten lâyıkıyla yapan epey gazeteci var. Denge sağlamak adına “orta bir yol” bulmuş olsa da meselâ Taha Akyol mesleğinin hakkını verenlerdendir. Bunun yanında Ahmet Turan Alkan, hem diliyle hem de geniş bir yelpazede (edebiyat, tarih, siyaset…) kalem oynatmasıyla takdir ettiğim yazarlardandır. 

Gazetelerin ilk “iş”i elbette haber ajansları ve muhabirleri (köşe yazarları da bazen önemli haberlerde muhabirlik yapar) aracılığıyla halka haber vermek, memleketin “ahval”i hakkında geniş kitleleri bilgilendirirler. Bunu yaparken ham haberi “süzmek” “sansasyonel” öğeleri temizlemek (gazetenin etki gücü düşünüldüğünde gereklidir bu) sorumlu gazetecilerin yapması gerekenler listesindendir. 

[Dipnot-1: 6-7 Eylül 1955 Olayları akıllardadır. Medya araçlarının bu kadar çeşitli ve yaygın olmadığı bir dönemde gazetelere sorumsuzca atılan manşetler (Selânik’teki Konsoloshanemizle Atatürk’ün doğduğu eve bombalar atıldı, her iki binada da camlar kırıldı ve/veya Selânik’te Atatürk’ün doğduğu eve yapılan çok iğrenç tecavüz…) sonrasında İstanbul’daki hareketliliği, eylemleri, yağmayı tarihle biraz ilgili olanlar bilirler. Dahası: 1960’taki Askeri Darbe sonrasında yargılanan sonra da asılan Başbakan Adnan Menderes bu olaylardan da sorumlu tutulmuştur. ] 

Soner Yalçın – Doğan Yurdakul ve Reis Kitabı 

1996’daki Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı ile ilgili çok şey yazıldı. Bunlardan öne çıkan iki kitap vardı. Biri kızı Gökçen Çatlı’nın yazdığı “Babam Çatlı” diğeri de Soner Yalçın’ın Doğan Yurdakul’la birlikte kaleme aldığı “Reis” kitabı. “Babam Çatlı” elbette içeriden bir kitap olduğu için “baba” Abdullah Çatlı ekseninde bir eser. 

“Reis” ise Abdullah Çatlı’dan yola çıkarak o dönemin “gençlik hareketleri”ne kendi meşrebince neşter vuran bir kitap. Çok derin bir araştırma yapılarak kaleme alındığını söylemek mümkün. Amma yazarlarının “tarafsız gözler” olduğunu söyleyemem. Hele bir yeri var ki resmen yanlış ve uydurma bir hikâye. Kitaba göre, Abdullah Çatlı evlenmiştir hanımı hamiledir. O günlerde Çatlı, Hüseyin Nihal Atsız’ın Bozkurtlar kitabını okumaktadır. Orada bir isim bulur ve kızı doğduğunda ona bu ismi verir: Gökçen. 

Halbuki Hüseyin Nihal Atsız’ın o eşsiz tarihî romanında “Gökçen” isimli bir kahraman yoktur. “Gökçen” Hüseyin Nihal Atsız’ın “Deli Kurt” kitabında vardır. 

Nazlı Ilıcak ve Bir Vecize 

Yakın geçmişte TV Haber Türk’te Zeynep Hatemi, Mine Kırıkkanat, Can Ataklı, Nazlı Ilıcak Yiğit Bulut “moderatör”lüğünde “Islak İmzalı Belge”yi tartışıyorlardı. Nazlı Ilıcak, bir ara (hiç beklemezdim kendisinden) aşağıdaki cümleyi kurdu:
- Hz. Muhammed, “Bana bir harf öğretenin kulu, kölesi olurum.” demiyor mu? 

Oysa Hz. Ali’ye ait sözün doğrusu: “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” idi. 

Enis Berberoğlu ve Preveze Mağlubiyeti 

Enis Berberoğlu, tarihçi Halil İnalcık’ın Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi'nde (ADAM) konferansına katılmış. Buraya kadar iyi. Sonra tutuyor Enis Efendi 4 Ekim 2009 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde bu konferansı merkez alarak “Bir Başka Avrupa Hikâyesi” diye bir yazı yazıyor. Olayların tarihî boyutu için sağlam referans Halil İnalcık’ı da dinlemiş ya, kim tutar artık onu? Ama kazın ayağı öyle değil. Dinlediklerini (büyük ihtimalle) not da almadığından tarihî olayları hem çarpıtmış, hem tarihî bilgi yanlışına düşmüş. Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Koca Preveze Deniz Muharebesi’ni ve sonucunda Akdeniz’deki askerî üstünlüğün Osmanlılar’a geçtiği (Akdeniz bir Türk gölü olmuştur, diye bahseder tarihler) Preveze Zaferi’ni Osmanlılar’ın bir yenilgisi olarak göstermiş. 

Halil İnalcık Hoca’yı referans göstererek (güya) dinlediklerini özetleyen Enis Berberoğlu’nun cümleleri aynen şöyle: “Öyle ki 1571'deki Preveze yenilgimize kadar Kalvinistler Fransa'da rahat yaşadı. Preveze'nin ertesi senesi (1572) Kalvinistler katledildi.” (4 Ekim 2009) 

Gülünür mü ağlanır mı bu açıklamaya, bilemem. Bu bilgiyi nasıl düzeltebilirim bir deneyeyim: Preveze’nin tarihi 1538 bu bir. Preveze bir yenilgi değil Osmanlı’nın denizlerde kazandığı önemli deniz savaşlarından biridir bu iki. 1571’deki Preveze Deniz Muharebesi değil İnebahtı Deniz Savaşı’dır bu da üç… 

Bu da Enis Berberoğlu’ndan bir de son not: “Ama, ‘tarih tekerrür eder diyenleri haklı çıkaracak’ benzerlikler de yok değil.” 

“Tarih tekerrür diyenler” birilerinin sözü değil. Bu sözün aslı, büyük şair Mehmet Âkif Ersoy’un bir beytidir ve aşağıdaki gibidir: 

“Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”
 

Yıllardır Şairi Yanlış Bilinen Bir Beyit 

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”


Mithat Cemal Kuntay 

Bu beytin şairine ait yanlışlığı 1999 Radikal Gazetesi’nde görmüştüm. Yazarı Murat Yetkin köşe yazısında kullanmış ve Mehmet Âkif’in dediği gibi, deyip Mithat Cemal Kuntay’a ait yukarıdaki beyti yazısının satır aralarına koymuştu. 

Son söz: Çağa, bilgi çağı diyoruz güya. İnternet sayesinde (olumlu mudur değil midir tartışılır) “Dünya bir köye döndü” diyor ve “tık”la bilgiye ulaşabiliyoruz diye övünüyoruz. Doğru doğru olmasına ama galiba hâlâ “sağlam ve temel bilgi”nin yolu “kitap”tan geçiyor bence. 

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..