Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '07

 
Kategori
Gece Hayatı
 

Gece; umutsuzların en vazgeçilmez sığınağıdır.

Gece; umutsuzların en vazgeçilmez sığınağıdır.
 

Günün karardığı yerde akşam. Ağır ağır iniyor gece: mavi bir okyanusa süzülerek dalan albatros sanki karanlık. Uzun derler ya geceye... inanma. Sadece farklı bir yüzüdür yaşadığın yerin. Farklı bir dünyadır. Gündüz geçtiğin yerlerin sadece dekor olarak kaldığı bir sahnedir aslında. Ve her sahnede olduğu gibi yaşayanların ve yaşananların değiştiği gerçek bir tiyatrodur. Gündüzleyin çocukların koşturduğu parklar gece derbederlerin şarap mekanıdır. Pahalı giysiler satılan dükkanların vitrin önleri gece mendil satan garibanlarındır. İçeride milyon dolarların konuşulduğu büyük hanların, iş merkezlerinin kapıları gece tinercilerin olur.

Gece farklı bir yüzüdür hayatın. Gündüz gizlenip hava zifiri karanlığa gömülünce, ortaya çıkan canlıların yaşam alanıdır gece. Hırsızların kol gezdiği, kavgaların kanlı cinayetlere dönüştüğü, ambulans sirenlerinin susmadığı bir yeryüzü cehennemidir bazen gece.

Bazen de gece; hayatın dönüştüğü vakittir: Gerçekten düşe. Düşten gerçeğe. İnce bir çizgiyle ayrılır herşey, düş gerçek olur, Bazen de gerçekler düş. Günlük koşturmacalar, trafik keşmekeşi İstanbul’un, hastalar, günlük cirolar, vergiler, sigortalar, ödemeler yalan olur. Bambaşka bir hayat başlar gece. Düşle gerçeğin ince kıvrımı gibidir. Nefes almak hiç bi kadar hissettirmez kendini. sessizlik ve dinginlik başlar...huzur başlar geceye girerken..

Bazen gece, bana kim olduğumu, nerden gelip nereye gittiğimi anımsatan şeydir. Mesela bin yaşımda olduğumu hatırlatan...bazen bir çocuk olduğumu hissettiren. Tüm geçmişimi –derler ya- bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirten şeydir: Nerde doğduğumu, nereye geldiğimi, neler yaşadığımı, nelere katlandığımı, sevdiklerimi, sildiklerimi….

Kuralları-kuralsızlıkları, yanlışı-doğruyu, iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini……her şeyi sorgulatan şeydir gece…

Gece ağır iner şehre. Trafik çekilir yavaş yavaş. Arabalar azalır. Ambulans sirenleri daha belirgin duyulur. Fren sesleri daha acıdır. Alacakaranlık yerini zifiri geceye bırakır. Sokak lambaları daha güçlü yanar. İnsanların çoğu evlerine kapanır. Sokaklarda yürüyenler birbirlerine oldukça uzak ve ürkek geçerler. Adımlar hızlanır. Çöplerden kağıt toplayanlar kalır gece ve umarsız sarhoşlar kendiyle konuşan.

Bazen gece; sözlerini anlamadığın bir ezgidir yüreğimden sızan mağma ateşi gibi içimde yürüyen. Goran Bregoviç’in “Ederlezi”’si Magdi Ruzsa’nın dudaklarından dökülen. Çokkatlılığın yalnızlığında kendine kitaplardan bir oda yaratıp, ordan, bir ekrandan dünyaya baktıran. Ahkam kestiren, büyüklük taslatan, yalvartan, çıldırtan, küçük düşürten...

Gece kendin olabilmektir belki, günlük saçmalıktan sıyırıp gövdeni. Herkes derin uykudayken ortaya çıkan ruhun, özgürlüğün mavi sularına dalıyordur. Bilmemkaç metreden, binlerce yıl önce dibi boylamış bir anfora içindeki havanın yüzüne aşkı üflemesidir belki.

Yarın erken kalkacak ve yollara düşecek olmana inat kendinle birkaç dakika daha baş başa kalabilmektir işte.

Gece, ağırlığını iyice hissettirdiğinde seslerin ve sessizliğin içinde yıldızlara bakmak için bir avuç gökyüzü ararken pencerelerde içine çöreklenen o yalnızlığın verdiği mağduriyet ve huzur seni varolmanın başsolisti yapar. İşte bu yüzden gece; tüm umutsuzların en vazgeçilmez sığınağıdır. bitmesini istemediğin ve biran evvel bitip yeni günün başlaması için yakardığın.

 
Toplam blog
: 4
: 1444
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü'nden Fizyotera..