Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '10

 
Kategori
Eğitim
 

Geçmişte ve günümüzde çocuk eğitimi…

Geçmişte ve günümüzde çocuk eğitimi…
 

Çocuklara nazar değmesin !


Günümüzde durumu iyi olan birçok ailede, okul ve dershane arasında bunalan çocuklarıyla, hafta sonlarında birlikte olabilmek, onlarla ilgilenebilmek, bir derece de ana-baba olarak ”görevlerini yapmış olmak için” şehir dışına çıkma planları yapılırken, öte yandan daha deniz görmemiş, yoksulluğu arkadaş edinmiş, her türlü olumsuzluğa boyun eğmiş çocukların aileleri de geçim derdine çare aramakla meşgulken çocuklarıyla ne kadar ilgilenebilir? Bu iki ailenin çocuk eğitimi aynı olabilir mi? Çocuk eğitimi anne karnında başlar. Ailede ve okulda devam eder.

Bu nedenle, günümüzde çocukların eğitimi için, Milli Eğitim Bakanlığınca çeşitli programlar uygulanmaktadır. Bunları, ilgililerin açıklamalarından kısaca özetleyelim.

AÇEV”, Anne Çocuk Eğitim Vakfınca annelere erken çocukluk eğitimleri verilmektedir. Bilimsel temelli ve ev merkezli bir eğitim programı olan Anne Çocuk Eğitim Programı; 5-6 yaş arasında daha önce okul öncesi eğitim hizmeti almamış çocuklara ve annelerine yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu programda, doğrudan annelere ulaşılarak okul öncesi eğitimi konusunda destek verilmektedir. Böylece, okula gidemeyen çocuğun eğitim ihtiyacının ev ortamında karşılanması hedeflenmektedir.”

Okul Öncesi Veli Çocuk Eğitim Programı (OVÇEP), okul-aile arasındaki işbirliğini güçlendirerek, çocuğa verilen eğitim desteğinin sürekli ve birbirini tamamlar nitelikte olmasını sağlayan, çocukların zihinsel gelişimini, sözel ve sayısal becerilerini destekleyerek okula hazırlıklı başlamalarını sağlayan bilimsel temelli bir eğitim programıdır. Halen okul öncesi eğitim almakta olan 6 yaşındaki çocukları hedeflemektedir.”

Okul Öncesi Eğitim Programı, ihtiyacın yoğun ama eğitime katılımın en az olduğu bölgelerde bulunan ve olumsuz şartlarda yaşayan, daha önce eğitim almamış 5-6 yaş grubu çocukları hedefleyen bir okul öncesi eğitim programıdır. Bu çocuklar yeni eğitim yılında ilköğretim okuluna başlayacak olan çocuklardır.”

Günümüzde çalışan anne-babalar çocukları ile birlikte olmak için, zorunlu olarak hafta sonunu tercih etmektedirler. Ekonomik durumu çok iyi olanlar ise çocuklarının eğitimi için, “psikolojik danışman” hizmeti almaktadırlar. Her gün akşam çocuklarla, sofra başında sıcacık aile ortamında birlikte olmak, yemek sonrasında yorgunluk atarken, gülümseyerek sohbet etmek, çocukların derslerinde yardımcı olmak, onlarla oyunlar oynamak bence en zevkli “psikolojik danışmanlık” tır. Ailede çocuk eğitimi anne ile babanın aynı çizgide olmasıyla mümkündür. Eskiden anne ve babamızın dediğinin dışına çıkılmazdı. Ailede çocuk eğitimi, onlarla iletişim kurmakla başlar. Baba kahvede, anne gezmede olursa ne olur? Çocuk evde yalnızlığa itilmiş olur.

Evde 2-3 televizyon varken, herkes “kendi kanalını” izlerken, çocuklarla nasıl iletişim kurulabilir ki? Özellikle internet ve televizyon, aile bireylerini yalnızlaştırmaktadır. Çocukların sorunlarına sadece “hafta sonu gezileri”nde mi çözüm bulunacak? Çocukluğumuzda, sadece radyo vardı. Ders çalışırken onu da kapatırlardı. Oysa, günümüz çocuklarının yaşamları sınav-dershane-internet üzerine kurulu. Buna ekonomik kriz de eklenince, geçinme zorluğu çeken anne-babaların sorunları da çocukları mutsuz ve kendine özgüveni olmayan bireyler haline getirmektedir.

Şimdilerde uçurtmalar hazır satılmaktadır. Ver parayı alsınlar. Oysa, yıllar önce iki oğlumla birlikte yaptığımız ”kasnaklı” denen uçurtmalarını havalandırırlarken, öyle mutluydular ki, unutamam. Paylaşmasını öğretmiştim onlara. Günümüzdeki çocuklarda her isteklerine “evet” denmesi sonucu, “doyumsuzluk” görülmektedir. Bu sürekli “doyumsuzluk” onları mutsuzluğa sürükler. Onlara ellerindekilerle “yetinmesini ve paylaşmayı” öğretmeliyiz. Ama geç olmadan. Zira “Çocuklar yeni dökülmüş beton gibidirler. Üzerine ne düşse iz bırakır”. Cemil Sena, ne kadar haklı. ”Anneler çocuğu akıllarından tutacakları yerde, ellerinde tutarlar”.

Günümüzde teknolojik değişikliklerin kazandırdığı olanaklar, çocukların eğitiminde ana –babaların sorumluluklarını daha da çok arttırmıştır. Özellikle internetteki “sanal ortam”a karşı nasıl davranacaklarını çocuklara öğretmek gerekir. Şimdiki dostluklar “sanal dostluk”. “Facebook’ta beni ara !”, “Twitter’da yazışalım!.” ”MSN’de konuşalım.” Evde internet olmasa bile, dışarıda iletişim kurabilmektedirler. Çocukluğumuzda, sanal ortam yoktu ama sokağa bir sürü tembihle çıkardık. “Tanımadıklarınla konuşma, sana verilen bir şeyi içme, baban seni çağırıyor derlerse, gitme. Okuldan sonra doğru eve gel “vb. “Şimdi de öyle zaten” dediğinizi duyar gibiyim ama sözünüzü tam dinletebiliyor musunuz ?

Bugünün çocuklarının beslenme eğitimleri de obezliğe davetiye çıkarmaktadır. Hele GDO’lu ürünleri de hesaba katarsak, sonucu ne olacak ? Ayrıca şimdikilerin yedikleri önünde, yemedikleri arkalarında. Ceplerinde para bol. Oysa eskiden yemek saatinde yersen yerdin, yemezsen yoktu. Kısacası “yemek eğitimi” de vardı. Düzenli ve dengeli beslenme o zamanki yaşam koşullarında bile yerine getirilmeye çalışılırdı. Çocukların nasihatten çok iyi örneğe ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız.

Sokakta çalıştırılan çocuklara bakacak olursanız, çoğu sevgisiz, aile ortamından uzakta büyüyorlar. Geleceğe güvenle bakamıyorlar. Kanımca belli bir yaştan sonra, onlara “başının çaresine bak” deniliyor. Oysa “Çocuklar geleceğe gönderdiğimiz ve asla göremeyeceğimiz mesajlardır.” Kimsesiz çocuklar için de her şey devletten beklenmemelidir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Yetiştirme Yurtlarında ve Çocuk Yuvalarında barınan kimsesiz çocukların eğitimine katkıda bulunmalıyız. Hiç bir şey yapamasak da, ziyaretlerine gitmeliyiz. Oradan çıkan gençlere de – olanaklarımız ölçüsünde - iş imkanı sağlamalıyız.

Önderimiz Atatürk, çocuk eğitiminde bakın ne demiş. “Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır."

Günümüz çocukları rahatlıkla düşüncelerini söyleyebilmektedir. Ancak, karşılaştığım olayda ise durum farklıydı. Okul çıkışında arkadaşına karşı, öğrenciye yakışmayan söz ve davranışlarını duyduğum liseli gence, bakışlarımla rahatsızlığımı belirtmeye çalıştım. Oralı bile olmadı. Oysa eskiden, bu gibi durumlarda, yaşlıların sözlerine değer verilirdi. Çocuklar öyle eğitilirdi ailelerinde. Oğlunu hatasından dolayı uyardığınız zaman, babası size “teşekkür” ederdi. Çocuk eğitme konusunda Churchill ne demiş? “Bir ulusu yönetmek, dört çocuğu eğitmekten daha kolaydır.”

Eskiden bir şey sorulursa, cevap verileceğini öğretmişlerdi bizlere. Yani ulu-orta, sebepsiz, boşuna konuşulmayacağını bilirdik. Günümüz çocuklarında ve gençlerinde bir pervasızlık – aşırı diyebileceğimiz- özgürlük, karşısındakinin kırılıp üzüleceğini düşünmeden eleştirme almış gidiyor. Neden? Ailesinde öyle gördüğü için. İnsan torun sahibi olduktan sonra, çocuklarını anlamaya başlarmış.

Geçmişten ders alarak, gelecek için eğitmek istediğimiz çocuklarımızı da dinlemesini bilmeliyiz. Eğitim iletişimle başlar. Onlarla iletişim kurmak için, onlara da söz hakkı verilmesi gerekir. Prochnow’un sözüyle bitirelim. “Bir çocuğa önce konuşmayı öğretirsiniz, sonra da susmayı.”

Sevgiyle kalın. Saygılarımla.

Ali İhsan ÖZÇAKIR

MEB. Bakanlık Başmüfettişi (E)

e-mail: aliihsanozcakir@hotmail.com

 
Toplam blog
: 172
: 4867
Kayıt tarihi
: 07.04.09
 
 

50 yıllık eğitimciyim. İngilizce öğretmenliği ve Bakanlık müfettişliği yaptım. Bunca yıllık eğiti..