Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '10

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Gelecek on yıl tahminleri...

Radikal Gazetesi yazarı Uğur Gürses 04.01.2010 tarihindeki makalesinde Türk ve ABD ekonomilerinde 1980'li, 90'lı ve 2000'li yılların büyüme oranları ile istihdam artışlarını karşılaştırmış.12 Eylül Darbesi'nin ardından iş başına gelen Özal'lı yıllarda Türk ekonomisi yıllık ortalama 3.99 büyürken 1990-1999 yılları arasında iktisadi büyüme rakamı her sene 3.78 olmuş.Yazarın tahminine göre yirmi birinci yüzyılın ilk on yılında yıllık iktisadi gelişme oranı ise 3.54.(Yazıda 2009 Küçülmesi % -6 olarak alınmış.Oysa daralma -4.7 olarak açıklandı) Hemen hemen geçen on yıllık dönemle aynı oranda büyüme yakalanmış durumda.

Yazar, istihdam karşılaştırmaları açısından ABD ekonomisinin son 30 yılını değerlendirdikten sonra Türkiye'nin 10 yıllık istihdam artış oranlarına değiniyor. Özal'lı yıllarda istihdam artışı %30 iken, koalisyon dönemlerinin yaşandığı 1990'larda toplam artış hızı %25.6...Gürses, son on yıldaki gelişmeyi ise kabaca %25 oranında hesaplamış. Bu dönem boyunca ekonominin mimarisinin değiştiğini savunan yazar, tarım sektöründeki çalışanların artan oranda sanayi ve hizmetler sektörlerinde istihdam edildiğini belirtirken enerji ve iletişim sektörlerinde özelleştirmelerin yapıldığını, fiyat istikrarı sağlanırken yeni döviz kuru uygulamasına geçilerek daha rekabetçi bir ekonomi sağlandığının altını çiziyor. Uğur Gürses, yazısının sonunda yapısal değişimleri gerçekleştirdikçe daha hızlı büyüyen, verimlilik oranı gittikçe artmış, refahı yakalayan bir Türkiye hayalini bizlerle paylaşıyor. Türk ekonomisinin son on yılını olumlu açıdan değerlendiren bir makalenin linkini sizlerle paylaşıyorum. Üstelik Uğur Gürses, iktidarın icraatlarını eleştiren ekonomi yazarlarından birisi. Yazara katılmadığım hususların başında son on yıllık ekonomik değişimin arkasındaki zihniyetin halkın refahını azaltırken kayıtdışını arttıran, yabancı sermayeye önem verirken kur ve faiz politikalarıyla girişimcilerimizin önünü kesen bir yapıya sahip olduğudur. IMF zorlamasıyla 2001 Finansal Krizi atlatılırken bunun bedeli olarak reel ekonomi mali kesimin gerisinde bırakılmıştır. 2008 Küresel Depresyonu'nun ülkemizdeki yansıması ise teğet geçmekten öte üretim kesiminin hızla sarsılmasıyla sonuçlanmıştır. Bana kalırsa reel kesimden kredi krizi biçimini alarak mali kesime dönüp yansıyacak bir ekonomik hareketlenmenin 2011 ya da 2012 yıllarında bizleri beklemesi ihtimali mevcut. Siyasi açıdan istikrarsızlaşan ülkemizde dövizin, faizlerin, enflasyon oranlarının, iç ve dış açıkların olumsuzlaştırdığı bir yapıya doğru yol alındığını görüyoruz. Şimdi elma ile armudu biraz birbirine karıştıralım. Üretici enflasyonu mevsimsel değişimlerden ve baz etkisinden arındırılarak hesaplanırken halen yapay biçimde düşük tutulan faizler göz önüne alınmıyor. Oysa TÜİK verilerine baktığımızda fiyatlar genel seviyesinin yıllık artış hızı piyasa faiz oranları ile kafa kafaya gitmektedir. Döviz kurunun yükselişini hiç hesaba katmasak bile sadece bütçe açığının sebep olduğu hızlı faiz artışları enflasyon oranlarını ikiye katlayabilir. Bunun yanısıra toparlanan taleple birlikte dünya piyasalarında emtia fiyatlarının yükselişi halkın alım gücünü gitgide azaltacaktır. Şimdi kullandığımız parada 200.00 TL'lik banknotları bir kenara bırakalım yeniden girdiğimiz enflasyonist ortamı göz önüne alırsak 500.00 ve 1.000.00 TL'lik kağıtları görmemiz yüksek olasılık. Üstelik tüm bu tahminleri döviz kurunun bugünkü fiyatlarını koruması halinde yapıyorum.Bu risklerin bileşkesi ise ucu açık bir kriz tablosunun gündeme gelip oturmasıdır. Tüm bu tahminlerin büyüme ve istihdam rakamları üzerindeki etkisiyse gittikçe olumsuzlaşmış yaşam koşullarından başka bir anlama gelmiyor. Hayat kalitesinin düşmesi sonucu gettolaşmış bir ülke, cemaatleşmiş bir toplum ve gerilemiş ekonomik yapı. Krizlerin üzerimizde yarattığı tahribatları görmeden yeni sarsıntılara düşmek Türk işi siyasetin başarısı olsa gerek. Dipten gelen dalgayı resmi verilere dayanan tahminlerle engellemek mümkün değil. Son Gazze gösterilerine baktığımızda bile toplum çapında yaşadığımız fakirleşmenin değişik biçimde gündeme geldiğini görüyoruz. Kutuplaşmayı yaratan varlık-yokluk kavgası değil mi? Gören gözlerin yaklaştığı felaketi bizler neden görmeyiz? Yoksa bu da mı kader?

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..